Kovit-19’un Türkiye’de görülmesinin ilk dönemleri. Çok M’li markette içeriye girmek için sıra bekliyorum. Daha henüz sıraya girmiştim ki önümdeki 50- 55 yaşlarında bir bey bana dönerek; “Senin burada ne işin var?” dedi. O kadar şaşırmıştım ki ne diyeceğimi bilemedim ve “Anlamadım?” diye cevap verdim. “Sen” dedi, “niye buraya geldin? Polise söylesene ihtiyaçlarını evine getirsin?” Sanki başımdan aşağı kaynar su dökülmüştü. Beynim zonklamaya başladı. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Ağzımda maske, başıma atkımı dolamış, yüzüm görünmez bir haldeyim ve bu arkadaş kendince benim 65 yaş üstü olduğuma karar vermişti. Kendimi tutarak garip bir sakinlikle cevap verdim; (Genelde bu kadar sakin olmam.) “İyi de ben 65 yaş üstü değilim ki, ne diye polisi arayayım?” Adam bir an duraksadı ve “Çok özür dilerim, kusura bakmayın” diyerek önüne döndü.
Benim olayımın üstünden bir iki dakika geçmeden bu kez arkamdaki hanımdan ses yükseldi. O da arkasındaki bir er kişiye veryansın ediyordu. Kadıncağız hırsla, “ Arkamdan benim 65 yaş üstünde olduğuma nasıl karar verdin? Sen de çok genç değilsin ama ben senin yaşını tahmin edemiyorum. Bu nasıl bir saygısızlık?” Arkasındaki kişi ise sırıtarak, “Siz benim yaşımı tahmin edemezsiniz, henüz 50 yaşımdayım” dedi. Tartışma uzadı. Neyse sonunda olay tatlıya bağlandı. Markete girdik ve alış verişimizi sorunsuz bir şekilde hallettik.
Bu davranış ağrıma gitmişti. Uzun süre etkisinden kurtulamadım. Çünkü bu arkadaşın sözleri o yaş eşiğini aşmama çok fazla bir şey kalmadığı için olsa gerek bana kendimi kısa bir an için de olsa “işe yaramaz” hissettirmişti. Oysaki ben sağlıklı bir insandım. Meslek sahibiydim ve bunun yanı sıra kitap da yazıyordum.
Sonraki günlerde 65 yaş üstü insanların yaşadıklarına tanık oldukça, onları hastalanmamaları için evlere tıkmanın yanlış olduğuna karar verdim. Belki ilk başlarda doğruydu ama bunca zaman evlerde tutulmaları onların psikolojilerinin bozulmasına, kendilerini hayatın dışına fırlatılmış ya da birilerinin üstüne yük edilmiş gibi hissetmelerine neden olmuş olabilirdi. Ekranlardan sürekli olarak “65 yaş üstü vatandaşlarımız”, “Yaşlılarımız”, vb. tanımlamalarla hitap edilmeleri, belki de kendilerini o güne kadar yaşlı hissetmeyen insanların bir anda çökmeleri olası bir durumdur. Hoş, ülkemizi yönetenlerin yaş ortalamalarını düşündükçe, böyle hissetmemeleri gerek ama ne çare ki salgın nedeniyle vatandaşlar arasında bir “65 yaş sendromu” yaratıldı ve kalıcı oldu.
(Ülkemizde, iş hayatındayken hasbel kader işsiz kaldığı için 35-40 yaşındaki insanların, en verimli çağlarında sistemin dışına itildiklerini de yeri gelmişken hatırlatalım.)
Kontrollü normal hayata dönüldükten sonra 65 yaş ve üstü vatandaşların kısıtlamaları yumuşatıldı ama yine de özgür değiller. Şimdilerde vaka sayılarının yükselmesi nedeniyle ekranlarda “acaba 65 yaş ve üstüne yeniden sokağa çıkma yasağı getirilecek mi?” soruları sorulmaya başlandı… İnsanlar diken üstünde; acaba yine sokağa çıkamayacak mıyız endişesi taşıyorlar.
Bir insan 65 yaşına geldiği ya da geçtiği için sistemin dışına atılamaz! Onu, evlere tıkarak, parklara hapsederek, ya da yıllardır uygulandığı gibi eline bedava seyahat kartı verip, “ Git dilediğince dolaş, bizdensin!” diyerek “bir ayağı çukurda” muamelesi yapılamaz. Ölüm yeni doğmuş bir bebekle, 90 yaşındaki bir insana eşit uzaklıktadır. Her yaşta insan her an ölebilir. Önemli olan sağlıklı yaşamak ve yaşlanmaktır. Hayatının sonuna kadar iş yapıp değer üretebilmektir. Bunu da sağlayacak olan devletin mekanizmalarıdır.
Yaş bu kadar sorunsa o zaman devletin yönetim kademelerine de 65 yaş sınırı getirilsin. 70’ ini geçmiş insanlar hâlâ görev yapmaya çalışıyor. Ama sıradan bir vatandaş eğer 65 yaşını geçmişse resmi bir işlem yapabilmesi için ondan akıl sağlığının yerinde olup olmadığına dair doktor raporu isteniyor.
Her insan eşsiz yaratılmıştır. Vücudu ve beyni farklı çalışır. İnsanlar tek tip bir kalıba sokulamaz. Yaşlılık kaçınılmaz ancak, her insan beden ve beyin olarak aynı şekilde yaşlanmaz. Üretken ve sağlıklı bir insan sırf 65 yaşında ya da üstünde olduğu için bir kenara fırlatılıp atılamaz. “Sen torunlarınla oyna!” ya da “Parkta arkadaşlarınla sohbet et! diyerek ayak altında dolaşan ve kaldırılması gereken bir engel muamelesi yapılamaz.
İnsanları 65 yaş bunalımına sokup, hiç akıllarında yokken kendilerini yaşlanmış ve işe yaramaz hissetmelerine, belki de erken ölmelerine neden olmanın anlamı yok!
Bu 65 yaş söylem ve eylemlerinden artık vazgeçmek gerekmektedir. Hayatı normalleştirirken 65 yaş ve üstü vatandaşlara anormal muamelesi yapmanın bir anlamı yoktur!
Her insan eşsizdir ve değerlidir.
Tülay Hergünlü
3 Temmuz 2020