Bu söylem, 12. Cumhurbaşkanının tüm dokunulmazlık zırhlarına rağmen halen kendini güvende hissetmediğinin de göstergesidir. Geçen Aralık ayında kılıçları çeken AK Partisi ile Fethullah Gülen Cemaati, 12 yıl devam eden “balayı” mevsimini sonlandırdılar. Koalisyon bozuldu, her taraf iktidar ve ranttan aldığı payı arttırmak için hamleler yaptı. Dört bakanı harcayan, düzenin yasa ve hukukunu paçavraya çeviren AK Partisi kurmayları, cemaat çatışmasını, cumhurbaşkanlığı seçiminden aldıkları moralle en azından şimdilik savuşturmuş görünüyor.
Her ne kadar dışarıya fazla ses vermeden gerekli görev değişiklikleri gerçekleştirilmiş gibi görünse de AK partisi içerisinde “taht” kavgası 2015 genel seçimlerine kadar alttan alta aralıksız sürecektir diye düşünmekteyim. Yeni kabinenin şekillenmesiyle başlayacak sürecin yeni Türkiyesöylemini gerçekleştirecek yeni AK Parti kurmaylarıyla eski AK Parti baronları arasında hangi sosyolojik temelde mücadele edeceği merak konusu olsa da eski başbakan yeni cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan yeni Türkiye, yeni sosyolojik temel reteoriği şimdiden dillerde pelesenk olmaya başladı.
İktidar cephesi kendini yenilerde ana muhalefet durur mu? Durmaz elbet. Muharrem İnce atağıyla “parti içi demokrasi, herkes için demokrasi” salvosu başlatarak emekçi halklarımızın gündemine girmeye çalışmakta. Sağa kayarak güç olabileceğini sanan CHP, utanç verici hezimetler yaşayarak, kendi krizini daha da derinleştirdi. Bu kriz, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu çizgisine muhalif olanların sayısını arttırdı. Nitekim 5 Eylül de bir kez daha kurultay toplama startı verdiler.
Görüldüğü üzere ülkemiz cumhuriyetinin verili koşullardaki en güçlü partisi AK Parti ile ana muhalefet partisi CHP, iç çekişmelere odaklanmışlar. Tayyip Erdoğan’ın liderliği, AK Parti içindeki çatlakların açığa çıkmasını belli ölçüde engelleye bilir lakin CHP içindeki çatlakları engelleyecek bir liderlik söz konusu değil. Kılıçdaroğlu partisindeki çatlağın derinleşmesini önlese bile, kimlik bunalımı içindeki CHP’yi düze çıkarması kolay görünmüyor. Elbette bu sorun Kılıçdaroğlu’nun öznel tercihlerinden kaynaklanmıyor. Egemenlerin gerektiğinde sosyal demokrasi sosuyla cepheye sürdüğü CHP kendi gerçekliğiyle yüzleşme zorunluluğu kırılganlığını da artırmakta
Bir bütün olarak iktidarı ve muhalefetiyle deli gömleği geçirilmiş toplumu idare etmenin mümkün olmadığını kafalarına dank etmiş olmalı ki yeni söylemlerle sömürü ve baskı düzenini devam ettirecekleri zannetmektedirler. Geniş emekçi yığınların düzenden sistemden kopmaması için azami çaba içerisindeler. Makyajlarını tazeleseler bile gerçek yüzleri emekçi yığınlarca artık tanınmakta. Çünkü artık karşılarında gerçek yüzlerini haykıran örgütlü bir kitlesel güç var. HDP. Halkların Demokratik Partisi en geniş demokrasi cephesini oluşturan bir çekim merkezi olarak gün geçtikçe büyümekte ve emekçi yığınlara umut olmayı başarmaktadır.
Seçimleri ve parlamentarizmi esas alan partilerin, birbiri ile çekişmeleri ve temelden yoksun vaatlerde bulunmaları adettendir. HDP bir ayağı sokakta bir ayağı parlamento olarak düzen partilerinden ayrışarak kendi farkında lığını işçi sınıfı ve emekçilerle birlikte oluşturup tüm hakları kucaklayarak yoluna devam etmektedir.
AK Parti yeni Türkiye söylemiyle “yola devam” diye dursun, CHP “herkes için her yerde demokrasi” diye dursun sermaye sınıfı ve emperyalistler, vahşi sömürülerine kölece koşullarda yığınları çalıştırmaya devam edecekler. Neo-liberalizm, taşeronluk, ortaçağ karanlığının dayatılması, zorba polis devleti… Tüm bunlar AK Partisinin ve ana muhalefetinin gizlemeye çalıştığı gerçeklerdir.“Yeni Türkiye” ile neyi saklamak istedikleri gün gibi ortadadır. Yeni Türkiye rüyalarında geniş emekçi yığınlara sefalet ve açlıktan başka pay yok.
“Yeni Bir yaşam” kurmak elbette ki mümkündür. Ama bu ülke sahte vaatlerle değil, başta işçi sınıfı, emekçiler olmak üzere tüm gadre uğrayanlar yok ve hot görülenler sermaye egemenliğine karşı cephesel bir duruşla birleşerek hep birlikte mücadeleye atılmaları sayesinde yeni bir yaşam kendi ellerimizden bu topraklarda filizlenecektir.