17 Aralık Operasyonun yansımaları

Abone Ol
     Ülkemiz 17 Aralık salı günü yeni bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla uyandı. Aralarında “saygın işadamı” kılığında boy gösteren yağmacılardan bakan çocuklarına, AK Partili Fatih Belediye Başkanı'ndan Halk Bankası Genel Müdürü'ne, TOKİ bürokratlarından Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Komisyonlarında görevli bürokratlara kadar değişik kesimlerden oluşan bir suç şebekesinden söz ediliyor. Anlaşıldığı kadarıyla bunlar, çok büyük rüşvetler karşılığında kent yağması gerçekleştirmişler. İstanbul'un koruma altındaki tarihi ve doğal varlıklarını inşaat alanlarına çevirmişler.
     Yapılan açıklamalara bakılırsa, bu yağma ve talan 2008 yılında başlamış. TOKİ'den sorumlu Çevre Bakanı, eskiden İstanbul Valisi olan İçişleri Bakanı ve Ekonomi Bakanı'nın çocuklarının da aralarında bulunduğu bu çetenin son bir yıldır hem telefonları dinlenmiş hem de herbiri polis tarafından fiziki takip altına alınmış. Yani bir sefere mahsus bir voli değil yapılan. Yıllara yayılmış sistematik bir talan söz konusu. Tarihlere dikkat edilecek olursa, bu son 5 yıllık süreç “kentsel dönüşüm” etiketi ve bahanesi altında İstanbul'un tarihi ve doğal dokusunun hayasızca yağmalandığı, daha doğrusu bu yağmanın önündeki bütün yasal ve bürokratik engellerin de bizzat AK Partisi Hükümeti tarafından kaldırılarak işin vites büyüttüğü yıllar.
       Operasyonda gözaltına alınanlardan Ali Ağaoğlu adındaki “yüklenicinin” servetine servet katarak dünyanın en zenginleri arasına girdiği kesit de bu kesit. Bu iki somut veri gözönünde tutulacak olursa, bu şebekenin çevirdiği dolapların çapının ne kadar büyük olduğu da kestirilebilir.
       Bu operasyon aynı zamanda siyasi bir operasyon. “Hizmet Gurubunun” AK Partiye karşı yeni bir hamlesi. Çünkü operasyonun merkezindeki isim Cemaat'in yargıdaki militan kadrolarından Zekeriya Öz. Ergenekon ve Oda TV davaları başta olmak üzere daha önce AK Partisi-Cemaat ortaklığıyla yürütülen bütün siyasi operasyonların merkezindeki Zekeriya Öz, AK Partisi ile Cemaat'in arasının açılmaya başladığı MİT Müsteşarı'nı tutuklama girişiminin arkasından Hükümet tarafından yapılan tasfiye operasyonu sırasında görece kızağa çekilen isimlerden biriydi. Şimdi şeyhinin ve cemaatinin hizmetinde eski ortakları “AK Partiyi itibarsızlaştırma hamlelerinden birinin baş aktörü olarak çıktı kamuoyunun karşısına.Çıktı çıkmasınada yolsuzluk dosyasıda anında elinden alınıverdi!
        Bu operasyon -bununla eşzamanlı olarak Hizmet Gurubu ile ilişkilendirilen vekillerin AK Partisinden istifalarının başlaması (Hakan Şükür gibi) yine hükümete yakın gazetelerden hizmete yakın yazar kadrolarının işten çıkarılmaları (Nazlı Ilıcak gibi)  cemaat ile hükümetin çelişkilerinin derinleşerek devam edeceğinin göstergeleri olarak değerledire biliriz.
     Ancak gözden kaçırılmaması gereken en önemli gerçeklik bu odakların her ikisi de neoliberalizmin temsilcisi olduğu gerçekliğidir. Siyasi olarak da, ahlaki ve moral değer olarak da birbirlerinden farklı ve geri kalır yönleri yoktur. Bu gerçeği, birbirlerini yıpratıp itibarsızlaştırmak için kullandıkları yöntemlerden de, bu yöntemler sayesinde ortalığa döktükleri pisliklerinden de görebiliriz. Dolayısıyla aklı başında hiçbir demokrat, yurtsever, emekten yana hiçbir ilerici, şu ya da bu görüntü farklılığına dayanarak bunlar arasında bir tercih yapma aymazlığına düşemez, düşmemelidir!
      Öte yandan bu çatışmaya “yesinler birbirlerini” diye yaklaşıp tribünlerde oturan bir izleyici kayıtsızlığıyla da yaklaşılamaz! Çünkü bu çatışmayı doğuran nedenin kendisi gibi, bu çatışma sırasında ortaya dökülen gerçekler de neoliberal kapitalist sistemin çürümüşlüğünün sonuçları ve göstergeleridir.
       Çekirdek çitleyerek izlemek yerine çürümüşlüğü son yaşanan örnekle birlikte emekçi yığınlara anlatacak olan biziz. Yargının geçmişten daha hızlı siyasallaştığını bu son yasşananlarla anlatacak olan biziz. AK Partisinin ve Cemaat'in elinde siyasal bir savaş aleti haline dönüşen yargının nasıl bir güç odağı haline getirildiğini anlatacak olan bizleriz.
      İşte  tepeden tırnağa yeniden yapılandırılan bu güç odağını  AK Partisi-Cemaat koalisyonu, düne kadar ortak çıkarları doğrultusunda ortak hasımlarına karşı birlikte kullanıyorlardı. Şimdi araları açılınca herkes kendi piyonunu ötekine karşı cepheye sürer oldu. Düne kadar değişik kılıflar altında “Türkiye'nin demokratikleşme yolunda ilerlediği” masallarını anlatarak bir birlerin pohpohlayanlar bu günlerde kanlı bıçaklı. Bu çatışkıyı tüm yönleriyle emekçilere iyi anlatmalı her iki yapınında halklarımıza aynı derecede zararlı yapılar olduğunu net bir biçimde ifade etmeliyiz.