12 Eylül Cuntası, yükselen işçi-emekçi mücadelesini tank paletleriyle ezip-sindirmek; egemenlerin uluslararası ölçekte benimsediği neoliberal yıkım politikalarını engelsizce uygulayabileceği bir korku-depolitizasyon iklimi yaratmak için vardı!
YÖK de bu amacın üniversitelerdeki temsilcisi olarak oluşturuldu: Gençlik hareketini tank paletleriyle ezip-sindirmek; üniversiteyi, tüm demokratik-bilimsel kimliğinden soyundurarak neoliberal birikim politikalarına dolaysızca eklemlemek; bilimsel üretimi, egemenlerin ihtiyaçlarına odaklamak ve alınır satılır hale getirmek için oluşturuldu.
81 yılından bu yana ülkemiz egemenlerinin bu alanda attığı adımlar ortada: Eğitim, neredeyse tümüyle paralı hale geldi, dahası tatlı karların yapıldığı bir yatırım sektörüne dönüştü! Üniversite tarihsel kimliğinden tamamen uzaklaşarak burjuvazinin strateji ve hedefleriyle nefes alıp veren dumansız bir fabrika olma yolunda ilerliyor! Öğretim görevlilerinin öğrenciyle birlikte sermayenin ücretli köleleri olmaları için sayısız düzenleme yapıldı!
Esneklik-kuralsızlık-rekabet-performans ölçümleri-güvencesizliküniversitenin de temel sorunları haline geldi! Barınma-ulaşım-beslenme harcamaları piyasa için tatlı karların döndüğü bir pazar haline getirildi. Tüm bunlar üniversiteden eksik edilmeyen kolluk güçlerinin terörü, özel güvenlik denetimleri, varlıkları her daim denetimli bir şekilde korunan sivil faşistler eşliğinde yapıldı.
Bu kapsamlı tasfiye sürecine rağmen egemenler üniversitelerde istediği bütünlükte bir dönüşüm gerçekleştiremedi. Bunda, öğrenci hareketi ve diğer üniversite dinamiklerinin inişli çıkışlı da olsa sergiledikleri direnişin büyük payı oldu.
Fakat egemenlerin yaşadığı sıkışmalar, önüne koyduğu stratejik hedefler üniversitenin daha bütünlüklü dönüşümünü zaruri hale getirdi. Bunun sembolü olan YÖK de şimdilerde bu çerçevede yeniden yapılandırılıyor!
Kuruluş felsefesiyle daha çıplak biçimlerde bütünleştiriliyor, kapsamlı bir yapılandırmaya tabii tutuluyor! Yeni YÖK tasarısı bunun ifadesidir! Üniversitelerde yıllardır yürüyen neoliberal dönüşümde vites büyütmenin, burjuvazinin herhangi bir işletmesinden farkının kalmamasının adıdır!
Bu 6 Kasım’a YÖK’ün üniversitenin tüm bileşenleriyle, tüm dinamikleriyle egemenlerin stratejik hedefleri, vahşi kar hırsı ve yağmacı karakteriyle daha ileri bir bütünleşmeye girmesi için atılan bu büyük adımların gölgesinde girdik. Sermaye açısından niyet apaçık budur!
Fakat bunun engelsizce gelişemeyeceğinin, dünle kıyaslanmayacak direniş dinamikleri biriktirdiğini bilerek de girdik! Haziran ruhunun tüm üniversite öğrencilerinde yarattığı geri dönüşü olmayan özgüvenle de girdiği unutulmamalıdır! Üniversitelerde Haziran’dan önce kıpırdayıp lokal sınırları aşan öğrenci eylemlerinin, Haziran’da yaşadığı kapsamlı sıçramanın farkında olmamak için ülkede yaşananları, doğru okumak gerekmektedir!
Egemenler de bunun farkında! ODTÜ şahsında kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanmahususun da dizginsizleştirilmesi bundandır. Üniversiteli gençlere ölümüne saldırması, kurulan barikatların ateşine öğrencileri atacak denli çılgınlaşması bundandır! Üniversiteye polis yerleştirme resti bundandır! Haziran’da üniversiteli gençlerin kuşandığı özgüven zırhını delmek için ne gerekiyorsa o yapılmakta.
Egemenlerin üniversiteyi kapsamlı bir dönüşümle sermayenin herhangi bir işletmesine; öğrenci ve öğretim görevlisini, biat eden ücretli köleleri haline getirmesine; eğitimi tatlı karların döndüğü pahalı bir pazar olarak yapılandırmasına duyduğu yakıcı ihtiyaçla; üniversite öğrencilerinin ciğerlerine doldurduğu özgürlük havası arasındaki çelişkiyi, kapsamlı bir terör ve sindirme operasyonuyla aşmak istedikleri aşikardır.
Üniversite öğrencilerinin yanıtı bellidir: Polisinizi-yönetmeliklerinizi-tatlı kar hayallerinizi toplayıp buradan üniversitelerimizden defolun! Üniversiteler bizim olacak! Sermayeye köle, “derin stratejilerinize” asker olmayacağız!
Evet, üniversiteleri, Haziran’daciğerlerimize çektiğimiz özgürlük havasıyla temizleyecek potansiyelvardır. İş o potansiyeli açığa çıkarmak için bıkmadan usanmadan çalışmaktır.