Adı Yemendir!

Abone Ol
       Gidenin gelmediği coğrafya olarak benliğimize yer etmiş Ortadoğu’nun en yoksul ülkesi Yemen’e geçtiğimiz ayın son  günlerinde (25 Mart’ı 26 Mart’a bağlayan gece),  düzenlenen hava saldırıları, uzun sürebilecek yeni bir savaşın başlangıcını teşkil ettiği gibi, bölgedeki emperyalizm işbirlikçisi Arap devletleri arasında kurulan yeni bir gerici işbirliği örgütlenmesinin de habercisidir.
 
      Hasmı olan Suriye’de “devrim” adına muhalefetin silahlandırılmasında ve bu ülke içinde görece düşük bir şiddet düzeyiyle seyreden krizin bir tür bölgesel savaşa dönüştürülmesinde birinci derecede rol oynayan Suudi Arabistan, tıpkı Bahreyn’de olduğu gibi, kendi güdümündeki Yemen’de gerçekleşen bir devrim girişimini sivillerin de kitlesel düzeyde ölümüne yol açan saldırılarla bastırmaya çalıştı.
 
     ABD’nin istihbarat ve lojistik desteği, İsrail’in siyasi destek ve yakıt desteği verdiği, Türkiye’nin de açık siyasi desteğin yanı sıra lojistik destek verebileceğini açıkladığı saldırı, tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde açık bir “emperyalist saldırı” niteliği taşıyor ve saldırının birinci hedefi olan “Husilerin” kimliği ve hedefleri konusundaki tartışmaları tali plana atıyor. Ancak, kurucusunun aşiret ismiyle Husiler olarak bilinen Ensarullah Hareketi bu süreçteki temel aktörlerden biri olduğu için, kısaca bu harekete de bir göz atmak gerekiyor.
 
     Yaptığım okumalardan edindiğim sınırlı bilgiler ışığında Ensarullah Hhareketi, (Şii) İslami referanslı bir hareketin sınırları içinde olabilecek en “ileri” pozisyonlardan birini temsil ediyor. Belli açılardan Lübnan Hizbullah hareketi ile paralellikleri olan grup, yalnızca Suudi Arabistan’a ve onun vekili konumundaki yerel yöneticilere karşı değil, aynı zamanda ABD ve İsrail’e karşı da güçlü bir pozisyon almasıyla biliniyor ve hareketin ana şiarına da giren bu karşıtlık, onu hedef tahtasına oturtan başlıca faktörlerden birini teşkil ediyor. Bununla birlikte söz konusu ana şiarın tamamının “Allahu Ekber, Kahrolsun Amerika, Kahrolsun İsrail, Lanet Olsun Yahudilere, Zafer İslam’ın” şeklinde olması, sözünü ettiğim “sınırlara” da işaret ediyor.
 
     Hareketin bir diğer dikkat çekici özelliği, tabanının ağırlıklı olarak Yemen’in yoksul ve emekçi kesimlerine dayanıyor olması ve 2011’den beri süren sokak gösterilerinde iş ve ekmek taleplerini de öne çıkarıyor olması. Geçmişte güney kısmı sosyalist yönelimli bir hükümet tarafından yönetilen Yemen’de bugün sosyalist hareketlerin zayıf olması, bu boşluğun Husilertarafından doldurulmasına olanak sağlıyor. Diğer yandan önceki süreçlerde, Ali Salim el-Beyd yönetimindeki Sosyalist Parti’nin de Husilerle ortak hareket ettiği yönünde genel bir kanaat bulunuyor.
 
     Ensarullah Hareketiyle ilgili en önemli tartışma konusu ise hareketin İran’la olan bağlantısı. Hareketin İran’ın güdümünde olduğunu ve bölgedeki varsayılan “İran yayılmacılığı”nın Yemen ayağını teşkil ettiği emperyalist devletlerce vaaz edilmekte olsada bu söylem hareketin sosyolojik gerçekliğine uymamakta.
 
     İkinci olarak Husiler, tarihsel ve demografik olarak Yemen’in ayrılmaz bir parçasıdır ve bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanımızın sözünü ettiği gibi “İran’ın terörist unsurlarını Yemen’den çekmesi” gibi bir şey söz konusu değil. Lakin İran desteği hiç yoktur demekte mümkün değildir. İran İslam Cumhuriyeti’nin ABD’ye ve onun işbirlikçilerine karşı izlediği çizgiye karşın içeride izlediği yönetim tarzı nedeniyle, bu devletle işbirliği içinde görünen bir hareketi destekleme konusunda soru işaretleri olduğu da kesindir.
 
     Ancak emperyalist devletlerin ve Körfez rejimlerinin dışarıdan, İhvan ve El Kaide’nin içeriden kuşattığı Yemen’de tüm bunlarla mücadele eden bir hareketten olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Hepsinden önemlisi, yukarıda belirttiğim gibi, son saldırı süreci karşısında Husilerin kim olduğu ve ne yapmaya çalıştığı soruları ikincil hale gelmektedir.
 
    Kısa sürecek gibi görünmeyen saldırının beşinci günü itibariyle Yemen’de ölü sayısı 500’e yaklaşmıştı. Hayatını kaybedenlerin kayda değer bir kısmını, çocuklar da dâhil olmak üzere siviller oluşturuyor. Husilere ait karargâh ve cephaneliklerin yanı sıra, bütün hava saldırılarında olduğu gibi, benzin istasyonlarından pazar yerlerine kadar birçok nokta hedef alınıyor ve zaten kan gölüne dönmüş olan Ortadoğu’nun bu en yoksul ülkesinde savaş, giderek artan sayıda insanı girdabına alıyor.
 
      Anlaşılan o ki, tahtta ve dış politikada belirsizliklerle geçen ayların ardından Suudi Arabistan rejimi yeniden aktif ve agresif bir bölgesel politika dönemine girmeye çalışıyor ve pek çok Arap rejiminin yanı sıra, ABD, İsrail ve Türkiye’nin de desteğini alabilir/alıyor gibi görünüyor. Bu emperyalist hizalanmaya karşı, halkların da anti-emperyalist mücadele hattını yükseltmesi hayati bir zorunluluktur.