Akıp giden zamana hükmedememek!

Abone Ol
 Gelinen teknolojik düzeyde ve gelecekte zamana hükmedememe sorunsalı hep yaşanacakmış gibi görünüyor. CERN de son yapılan nötrino gönderme deneyinde de nötrino hızları ışık hızını aşamadı. İnsanlık Einstein fiziğiyle yoluna devam etmek zorunda. Yani cisimler ne kadar hızlı hareket ederlerse etsinler ışık hızını geçemezler. Maddenin azami hızı ışık hızıdır. Işık hızı aşılamadığı sürece zamana da hükmetmemiz söz konusu değil. Zaman akıp gider, bizim boş mazeret teorilerimize kulak asmaz!
 
      Hep bir şeyler çıkar karşımıza ve zamanımız çarçur olur. Aslında biz günlük planımızı yapmış ve zamanımızı en verimli şekilde kullanmaya karar vermişizdir. Ama bizim dışımızdaki etkenler bu planı bozmuş ve zamanımız yine çarçur olmuştur. Olsun, ne de olsa yarın yeni bir gün ve koskoca 24 saat bizi beklemektedir. Zamanımız hep çarçur olur bizim dışımızdaki etkenler yüzünden. Kahrolsun bizim dışımızdaki etkenler! Fakat ünlü bir mizah yazarının mazeret üretmenin nasıl bir şey olduğunu anlatan çarpıcı hikâyesini bir kez daha hatırlamakta yarar var diye düşünüyorum.
 
      Kitap yazmaya karar veren biri, artık emekli de olmuştur ve önünde başka bir “engel” kalmamıştır. Emekli olduktan sonra yavaş, yavaş kalem kullanarak yazmaya başlar. Bakar ki bu iş böyle olmayacak, gider kendine bir bilgisayar alır. Yeni aldığı bilgisayarın karşısına geçer ve yazmaya başlar. Ancak aklına herhangi bir şey gelmez.
 
      Suçu kendisinde değil, kendisine ilham veremeyen evinde bulur ve evini satar. Deniz kıyısından bir yazlık alır. Artık kendisi için her şey tamamdır. İlham perisi onu bu yazlıkta bulacaktır. Bilgisayarının başına geçer ve ilham perisinin kendisini bulmasını bekler.
      İlham perisi bir türlü gelip kendisini bulmaz. Çünkü sıcak ve nem ilham perisini kaçırmaktadır. Adam buna çare olarak yazlığına klima taktırır. Artık sıcakla ve nemle bir sorunu kalmamıştır. Kitabını yazacak ruh haline ulaşır. Bilgisayarın başına oturur ve nihayet birkaç cümle yazmaya başlar. Bu sırada nasıl olmuşsa yazlığın içine sızmış bir sinek, adamın dikkatini dağıtır. Adam bilgisayarın başında, sinekle konuşur gibi yaparak, “Sen olmasaydın sinek, ben bu kitabı yazardım. Sen geldin bu kitabı yazamayacağım” der.
 
     Baltanın suya düşmesi, suyu ineğin içmesi, ineğin dağa kaçması, dağın yanması, olmadı dağdaki ineği aç kurtların yemesi, kurtların… Diye sürüp gider mazeret teorileri. Biz ne dersek diyelim, zaman akıp gider ve biz kahrolmasını dilediğimiz dış etkenler teorimizle kendimizi kandırırız aslında, başkasını değil.
 
     Zamana hükmedemiyoruz ama iyi kullanıp yönete biliriz! Aslında, insan zamanı yönetemez. Akrep ve yelkovan, denetimimiz dışında hareketlerine devam ederler. Bizler ne yaparsak yapalım zaman önceden kararlaştırılmış bir biçimde- hızla akıp gider. Buradaki esas sorun zamanı yönetmek değil; kendimizi zaman içinde yönetebilmeyi öğrenmektir.
     İşlerimizin zamanında başlaması ve bitmesi, yapılacak bir işe (randevu, vb. vb.) zamanında gitmek-gelmek, söz vermek ve yerine getirmek. Bütün bunlar ve yaşama mündemiç tüm çalışmalar zamanın verimli örgütlenmesiyle olanaklı hale gelir. Zaman yönetimi bu bağlamda “neyi, niçin ve ne zaman yapacağımızı” bilmek ve günlük hayatımızın akışını bu ilkeye göre planlamaktır.

    Günü ve geceyi dolu, dolu yaşanların zamanın yetersizliğinden şikâyet etmelerinin belli bir gerçekliği vardır. Neredeyse birçok şeye vaktimizin kalmadığını, yetişemediğimizi dile getiririz. Evet, aslında çoğu zaman farkına varmadan o çok değerli ve kıymetli olan zamanı nasıl har vurup harman savurduğumuzun da itirafı niteliğindedir bu hayıflanma ve yakınmalar.

     Bu çerçevede, zaman yönetimi, yani zamanı en verimli ve en işlevli şekilde kullanmak, onu bulunması en zor ve kıymetli şey olarak görerek değerlendirmek, eğitim emekçisinin üstünden atlayamayacağı bir gerçektir. Bu bağlamda, zaman yönetimi yapılacak işlerin, yürütülecek faaliyetin organize edilerek; saat, gün, ay ve yıl olarak planlanması ve bir programa bağlanmasıdır.
 
Zaman yönetimi, geleceğe yön vermektir.
Zaman yönetimi, geçmişi değerlendirmektir.
Zaman yönetimi, koordinasyon becerisi kazanmaktır.
Zaman yönetimi, şimdiki anı gelecek için organize etmektir.
Zaman yönetimi, işleri erteleme hastalığından kurtulmaktır.
Zaman yönetimi, hedefler için program yapmaktır.
Zaman yönetimi, saatlerin, günlerin, haftaların ve ayların nasıl geçtiği konusunda bilinçlenmektir.

Zaman yönetimi, zamanın akıp gitmesi karşısında örgütlü olmaktır ve onu en verimli şekilde kullanmayı bilmektir.
 
     O halde, yukarıda belirttiğim üzere; Gerçek şu ki, zamanın kontrolü üzerine mücadele aynı zamanda insanın insan olma mücadelesinin en önemli ve günümüzde ön plana çıkartılması gereken cephelerinden birisidir. Zamanını yönetemeyen, onu değersizleştiren bir eğitim emekçisinin yaptığı işlerde başarı şansı var mıdır? Egemenler egemenliklerini sürdürebilmek için ne kadar planlı ve disiplinli davranıyorsa biz emekçiler onları kat be kat aşan bir şekilde zamana karşı hassas olmalıyız.
 
     Sonuç olarak; zamanı planlamak, bu anlamda kendimizi en iyi şekilde yönetmek demektir. Kendisini yönetmeyi başaramayan bir eğitim emekçisi kişiliğiyle, sendikal anlayışı ve bakış açısıyla her yönden çürümeye mahkûmdur.