AKP derin devleti PKK suikastının neresinde?

Abone Ol

AKP derin devleti kuşları ve böcekleri bile dinliyor ama ne hikmetse PKK’nın sözlü olarak gönderdiği “Ilgaz’da ateş yakın” talimatını duymadı?
AKP yandaşı olan polislikten dönme Emre Uslu suikast ihbarı yapıyor ve  o derin devlet bunu bile dikkate almadı öyle mi?
Ilgaz  dağları gibi asla zor olmayan bir coğrafyada saldırganların yakalanmaması ilginç değil mi?
Soruyorum neden saldırganların yakalanması için topyekün bir operasyon yapılmadı?
Niçin Türk Silahlı Kuvvetlerinden yardım istenmedi?
Neden özel timler bölgeyi kuşatma altına almadı?
Ne o, yoksa o saldırganlar yakalanmak mı istenmedi?
Yakalanırsa mizansen açığa çıkar diye mi korkuldu?
Sakın Başbakan kendine suikast mı yaptırdı demeyin!
Ortada zaten Başbakan’a suikast falan yok, sadece onun istismarı var!
Başbakan yerden binlerce metre yüksekte ve Amasya üstlerinde seyrederken Kastamonu’da ona suikast olur mu?
Tamam, yandaş medya çarpıtıp hadiseyi günlerdir öyle sunuyor da hakikat budur!
Zaten o çarpıtma yani farklı sunum ya da dezenformasyon  benim en çok zihnimi bulandıran şeydir!
Yaşananlardan hareketle ciddi kuşkularım var ve soruyorum; yoksa PKK ambalajlı bu suikast olayı AKP derin devletinin   meçhul partnerleri ile yaptığı bir imaj operasyonu mu?
Amaç bu suikast hikayesi  ile Habur’da vurgun yiyen ve PKK ile özdeşleşen Tayyip Erdoğan’ın imajını  temize çıkarmak  ve PKK karşıtı oylara göz kırpmak mıdır?
Komplonun bu kadarı da olmaz demeyin, söz konusu isim “Ben ideallerim için gerekirse papaz elbisesi bile giyerim” diyen Tayyip Erdoğan ise, böyle şeyleri akla getirmek anormal değildir!
Hem ileri sürdüğüm bu tez Erzincan’da saldırıya uğrayıp şehit olan 7 Mehmetçiği Türk Silahlı Kuvvetleri kendisi öldürttü iddialarından daha mantıklıdır ki hatırlayın o iddiaları bu ülkenin en tepe yöneticileri dillendirmişti.
Olmaz olamaz; demeyin bu Kastamonu saldırısı pekala imaj adına tezgahlanmış olabilir? Bu işi AKP’nin bir dönem daha kalmasını isteyen malum dış dinamikler kendiliğinden  yapmış da olabilir.
 

Tayyip panikte, çünkü...

Evet Tayyip Erdoğan çok telaşlı ve hatta panik içinde!
Belden aşağı vurması, asla ve kat’a inandırıcı olmayacağını bile bile Kılıçdaroğlu’nu Allah’a (cc) hakaret etmekle  suçlaması, Kürt sorunu yoktur demesi, kefen edebiyatına soyunması, etüdü bile yapılmayan Kanal İstanbul hikayesini realize olmuş yani tamlanmış  gibi sunması bütün o korku ve telaşının yansımalarıdır.
Peki paniğin sebebi mi?
Yaptırdığı anketlerde partisi AKP’nin yüzde 40’ın altında olduğunu görüyor da ondan!
Evet yanlış okumuyorsunuz AKP üfürüldüğü gibi yüzde 45-50’lerde değil, tersine yüzde 40 bandının altında, ki en doğru tahmini yapan araştırmacı Adil Gür’ün son anketi de bunu doğruluyor.
Buna mukabil CHP ise yüzde 30 bandına demir atmış durumda.
MHP’nin oyu ise yüzde 14’lerde ve yukarısını zorluyor.
İşte bunu gören Başbakan o panikle oraya buraya savruluyor ve telaş görüntüleri veriyor.
 
Başbakan, Demirören’e
televizyon kanalı al dedi!

Ankara-İstanbul uçağında hemşehrim olan ünlü işadamı Yılmaz Ulusoy’la karşılaşıyoruz.
Yılmaz Ulusoy malum Erdoğan Demirören’le hısım yani Yılmaz Bey’in öz yeğeni Revna Hanım, Erdoğan Demirören’in  oğlu Yıldırım’la evli, dolayısı ile Yılmaz Ulusoy’un Demirören’le ailesel yakınlıkları var.
Yılmaz Bey’e soru ve diyalogumuz:
-Erdoğan Demirören Milliyet ile Vatan’da ortak mı, büyük patron mu?
-Büyük patron.
-Hisse durumu nedir?
-Benim bildiğim Demirörenler yüzde 80, Karacanlar yüzde 20!
-Karacanlar o zaman şeklen ortak!
-Aynen öyle, imaj için. Malum Karacanlar Milliyet’in kurucusu ya!
-Geçen gün bir işadamı anlattı, ben de yazdım; Erdoğan Demirören Başbakanla Dolmabahçe’de görüştü ve Başbakan’a emrindeyiz demiş. Böyle bir şey olabilir mi?
-Böyle bir iklimde tersi düşünülebilir mi? Kim Başbakan’a meydan okuyabilir?.. Sana başka bir haber  vereyim, duyduğuma göre Tayyip Bey Erdoğan Bey’e televizyon kanalı satın alıp almayacağını sormuş, Erdoğan Bey de araştırmadayız, alacağız karşılığını vermiş!
 

Aman bu kitapları mutlaka alın!

İkisini aynı günlerde okuyorum.
İkisinin de sonuna yaklaştım.
Şimdiden hükmüm bu iki kitap mutlaka okunmalı.
Birincisi, Yeni Boyut yayınlarından Yaşar Nuri Öztürk’ün “Maun Sûresi Böyle Buyurdu” isimli müthiş eseri.
Bu kitapta kamu malını yiyenlerin din açısından durumu, halkı soymayı kolaylaştırmak için namazı-niyazı araç yapanların din açısından durumu, ibadetlere riya bulaştıranların din açısından durumu, kitleleri ne dediğini anlamadan ibadet etmeye zorlayanların din açısından durumu ve bu sorular bağlamında Türkiye ile dünyanın durumu ortaya seriliyor.
İkinci kitap ise, Silivri Hapishanesi mukimi Serdar Öztürk’ün yazdığı  “AKP ve Gülen’i Kurtarma Planı” isimli eseri ki yayınevi Togan’dır.
Serdar Bey PKK ile mücadelenin kahramanlarından ve bir gazi..Çatışmada yaralanınca emekli oldu ve akabinde hukuk fakültesine girip orayı bitirdi ve avukat oldu. Derken yine PKK ile mücadelenin kahramanlarından Levent Göktaş’ın avukatlığını yaparken tezgâhın kapısını aralayınca tıpkı Levent Albay misali Silivri’ye gönderildi...
Kitabı Ergenekon  tertibini bütün çıplaklığı ve gerçekliği ile ortaya koyuyor.. Ergenekon’u ve ardındakileri anlamak isteyenler bu kitabı kaçırmasın!