Erdoğan içeride bu çok boyutlu çatışmayı sürdürürken, dışarıda da çok dostunun kaldığı söylenemez. Orta Doğu’da AKP Hükümeti İran-Irak-Suriye-Hizbullah bloku ile çatışıyor. Rusya, Erdoğan’a karşı hep tedbirli. Mısır ve İsrail ile de düşman. Suudiler ile arası Mısır’dan dolayı bozuk. Katar’da yeni Emir ile birlikte ilişkiler gerilecek. Orta Doğu’da tek dost, Barzani. ABD-AKP ilişkileri konusunda çok şey söyleniyor. Artık eskisi kadar iyi olduğu söylenemez. AB ile ilişkiler ise Mısır sonrasında bir kez daha gerildi.
Erdoğan içeride ve dışarıda çok taraflı bir “savaş” sürdürürken, ekonomi, dünyadaki gelişmelerin de sonucu 2008’den sonra en ağır sarsılma sürecine doğru ilerliyor. 2008’de son çeyrek açısından Cumhuriyet tarihinin 1945’in son çeyreğinden sonra ikinci büyük küçülme yaşanmıştı. Ve ancak büyük dış kaynak ile bu sıkıntı aşılmıştı. Şimdi ekonomik sıkıntı daha da güçlü bir şekilde geliyor. Merkez Bankası kaynakları sınırlı; 40 milyar dolar rezerv var. Diğerleri bankaların Merkez Bankası’ndaki paraları. Türk şirketlerinin borç yükü inanılmaz ölçüde büyük. Cari açık sürekli artıyor.
Bütün bu gelişmeler göz önünde tutulmadan AKP Hükümetinin PKK ve PYD politikalarını anlamak mümkün değildir. Bu kadar çok taraflı bir mücadele içinde olan Erdoğan, bir de PKK ile çatışmanın yükü altına girmek istemiyor. PKK, müzakere-mütareke sürecinde terör eylemlerini durdurmamakla birlikte, asker ve polise şehit ile biten bir saldırı düzenlemediği için AKP Hükümeti “şehit gelmiyor” propagandasını yapabilmektedir. Bunun karşılığında AKP, PKK’nın çekilmemesine, aksine Türkiye içindeki militan sayısını artırmasına, Hakkari-Şırnak ekseninde dağlarda alan hakimiyeti kurmasına, şehirlerde ise PKK otoritesi tesis etmesine razı olmaktadır. Buna Güneydoğu’da “ikili otorite”sisteminin kurulması diyebiliriz. Ancak PKK bununla tatmin olmuyor, tek otorite olmak istiyor. Diğer bir ifade ile “Kürdistan’ı biz yönetiriz, Türkiye’yi birlikte” diyor PKK.
PKK ile müzakere-mütareke sürecinde PKK’nın söz vermiş olmasına rağmen, Türkiye dışına çekilmemiş olmasına rağmen Öcalan ve Kandil, AKP Hükümetini, “ikinci aşama” olan PKK lehine anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılması talebi ile karşı karşıya bırakmıştır. PKK, bu talebinin karşılanmaması durumunda terör eylemlerini tekrar başlatacağı tehdidini gündeme getirmiştir. AKP ise oy kaybettiği bir süreçte PKK lehine yapılacak anayasal ve yasal düzenlemeleri gündeme getirmesinin oy kaybını artıracağını görüyor. İşte bu aşamada Suriye’nin kuzeyinde üç ayrı bölgenin (doğudan batıya Cezire, Koban, Afrin) kontrolünü Esad güçlerinin boşaltmasından sonra ele geçiren PKK/PYD güçleri son bir senede bu bölgelerde küçük PKK devletçikleri kurmuşlardı. Çok kısa bir süre Esad güçleri ile çarpışsalar da büyük ölçüde Suriye iç savaşının dışında kalmış ve sonucunu beklemişlerdir.
PKK/PYD ile El Kaide arasında beklenmeyen bir gelişme sonrasında çıkan çatışmalar PKK’nın El Kaide karşısında ilerlemesi ile sonuçlanınca, bir seneden bu yana PKK’nın bölgedeki faaliyetleri karşısında sessiz bekleyen Ankara, büyük bir endişe göstermiş görünmüştür. PKK/PYD, Ankara’nın kendisine karşı askeri bir önlem almasının Türkiye’de PKK ile ateşkesin kesilmesi sonucunu doğuracağı tehdidi ile hem Ankara’nın “geri durmasını” hem de sınır kapılarını açarak, PKK/PYD’ye yardım etmesi talebini kabul ettirmiştir. Ankara ise PYD’den şimdilik özerklik ilan etmemesi ricasında bulunmuştur. Bu, PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığının Ankara tarafından meşrulaştırılması anlamına geliyor.