AKP ile gözlerden kaçırılanlar

Abone Ol

Siz bize farklı görünebilirsiniz, yalan söyleyebilirsiniz, geri planda, aldığınız görevleri ve sorumlulukları gizleyerek bizlere karşı çeşitli entrikalar çevirebilirsiniz... Yetkinizi kötüye kullanarak, ettiğiniz yeminlerin dışına çıkarak bizi aldatabilir ve bize işkence çektirebilirsiniz... İsminizi, cisminizi kamufle ederek çamur atabilir, özünüzdekileri eveleyerek geveleyerek sinsice örtebilirsiniz...  Kötülük yaptıklarınızın, canlarını acıttıklarınızın varlıkları, halleri, masumiyetleri size çarptığı anlarda ise,  ne siz, ne de sizi ödüllendirenler, karşılaştıklarınızı, yaşadıklarınızı asla okuyamayacaklar. Zulme araç olanlar, duygu ve istikbal katilleri unutmasınlar ki dünya ve onurlu insanlar sahipsiz değillerdir!

 

1976 yılında bir akşam namazını Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nde kıldım. Namaz sonrası orada bulunanlardan iki kişi ayağa kalkarak arapça bir şeyler ifade ettiler. İmam Efendi  onların sözlerini tercüme ederek bize aktardı  :  «Değerli Müslümanlar, biz Paris’den geliyoruz. Sizinle sadece beş dakika konuşmak istiyoruz. Bizi dinlerseniz sevineceğiz.» dediler.

 

O anda bir kaç kişi ayrılmak isterlerken tekrar konuşmaya başladılar : «Biz para dilenmeye gelmedik. Eğer içinizde paraya ihtiyaçları olanlar varsa yardım da edebiliriz. Biz senemizin 9 ayında Paris’de otomobil tamircisi olarak çalışıyor, üç ayında da dünya ülkelerini geziyoruz. Dünya insanlarının geleceğini karanlık gördüğümüz için manevi olarak insanlara bir şeyler anlatmaya, maddî ve manevî  destek olmaya çalışıyoruz.  Amacımız insanları uyarmak, uyandırmak ve kendi varlıklarını irdeletmek...»

 

Hepimiz tekrar oturduk ve onları dinlemeye koyulduk. Onlardan biri :  «İnsanlar kendilerini, çocuklarını, sıkıntılarını ve ülkelerini yönetemiyorlar. Parmaklarının aralarına sigaralarını alanları, kahvehanelerde vakitlerini öldürenleri, ilimden, bilimden uzaklaşanları, ahlâk dışına çıkanları kimler yönetiyorlar?  Her geçen gün sahip çıkılacak değerlerimizin sayısı artıyor. Ucunu kaçırdığımız fırsatlar, yitirdiğimiz ömür, yaşlandırdığımız vücut, bizden uzaklaşan samimiyet, erdemlik ve vefa gibi insanî  duygulara tekrar ulaşmak oldukça güçleşti. Bu sebeple önce kendi kimliğinize, ülkenize sonra çevrenize ve değerlerinize sahip çıkın! Yakın gelecekte yani 2000 yılından sonra üzerinize gelebilecek felaketlere hazır olun... Yöneticilerinizi seçerken dikkat edin... Size en çok kötülük Müslüman’ım diyen İslâm’la ilgisi olmayan, emperyalist ülkelerle işbirliği yapan insanlardan gelecektir. Ülkenizi, değerlerinizi, geleceğinizi koruyun...» dedi. Ve her ikisi  ayağa kalkarak  : «Bizim gibi yapacağınıza söz verin ve  içinizden ne geliyorsa dua edin» dediler. Hepimiz ayağa kalktık ve ellerimizi açarak dua ettik.

Ben de içimden : Ya Rab bana da sen Paris’i nasip et, gerçekleri göster. Oradan dünyaya sesimi duyur… Şahsıma insanlara uyarıcılık görevi ver. İnsanlara faydalı olmamı, kalplere girmemi sağla ! Nerede olursam olayım uzakları ; uzaklıkları  bana yakınlaştır.» diye dua ettim.

 

«Alma mazlumun ahını gelir aheste aheste…»

 

Orada yaptığım duanın yankıları bir sır halinde Bor’a yansırken ben oluşacak şartlara da  bilmeden hazırlık yapıyordum. Günahkârlar, hainler, gafiller, seyirciler, suskunlar da bu yönde sanki görevlendirilmişlerdi. Bu insanlar, içlerinde  barındırdıkları karanlıkların açtığı kapılardan girecekler, bana sataşacaklar veya kötülük yapacaklar ve kendilerini idama götürecek suçları işleyeceklerdi. Benim masumiyetime bulaşacaklar ve bu suçlarının karşılıklarını da alacaklardı.(1)

 

Ben  bugün ekonomik gerekçelerle, servet üzerine servet katmak için Paris’de bulunmuyorum. Beni buralara iten sebepleri okumadan benim hakkımda hüküm vermeniz mümkün değildir. Hiç bir kimseden emir, talimat, yardım almadan resim yapıyor, şiirler ve yazılar yazıyorum. Tek amacım gerçekleri haykırmak, düşenleri kaldırmak, düşecekleri uyandırmak... Dar alanlara sıkışanlara, şartlandırılanlara, kendi kendilerine kötülük yapanlara uyarıcılık yapmak bana mutluluk vermektedir! Bir partiye sempatizan olmak suç değil, yapılan kötülüklere seyirci kalmak, suç işleyenlere, millî birliğimizi budamak isteyenlere, ülkemizin bütünlüğünü bozmak isteyenlere, kendi insanlarına tertip yapanlara, iftira ile suç yükleyenlere, Müslümanların katledilmelerine sebep olanlara, Müslümanları katleden emperyalist ülkelerin askerlerine dua edenlere, Deniz Baykal’a ve MHP’lilere komplolar düzenleyenlere, günahkârlara yardımcı olmak ya da destek olmak suçtur. Masumiyet karşısında ise hiç bir güç duramayacaktır!

 

 

Recep Tayyip Erdoğan ortaya çıkıyor, İstanbul’la yapacakları çılgın kanal projesinden bahsediyor. Ben bir çok kez söyledim Paris’e gelin, burada hiç bir güç Paris’in görüntüsünü değiştiremez. Avrupa’da Van Gogh, Emile Zola, Pablo Ruiz Picasso dahil, Avrupa halklarının anılarına, izlerine, evlerine, mezarlarına cadde ve sokaklarına dokunulduğunu göremezsiniz. Ama kapasitesiz insanlar, emperyalist güdümlü yöneticiler, en ufacık bir endişe duymadan ülkemizde, bizi tarihimizden, geçmişimizden, ecdadımızdan, kültürümüzden mezarlarımızdan yıkarak, bozarak, ortadan kaldırarak koparmaktadırlar. Bu tür faaliyetler emperyalist projelerdir. Milleti millet yapan unsurlar  dil birliği, din birliği, tarih birliği, kültür birliği ve ülkü birliğidir. İstanbul’a yapılacağı söylenen kanalın, Ankara’ya, Niğde’ye, Nevşehir’e, Kayseri’ye, Konya’ya, Adıyaman’a, Van’a, Diyarbakır’a, Tunceli’ye velhasıl Türkiye’ye ne faydası olacak?   Kaç kişiyi işsizlikten kurtaracak ? Ne üretecek ? Oraya harcanacak para ile fabrikalar yapılsa ülkeye ne gibi katkılar sağlanacak ? Buna benzer sorular nedense sorulmuyor. AKP yöneticileri hizmet üretemedikleri için lüzumsuzluklar ortaya çıkarıyorlar.

 

Pekiyi «çılgın proje» denilmesi doğru mu?

 

Bir insan filan kişiyi çılgınca seviyor derseniz, sevgisinin yüceliğini göstermiş olursunuz... Bir kişi için çılgınlık yapmasından korkuyoruz diyorsanız, sözünü ettiğiniz kişinin bir delilik yapacağından, akıl dışı bir yola başvuracağından bahsetmiş olursunuz.

Bir projeye «çılgın proje» dediğiniz zaman o projenin akıl dışı, delicesine ve mantıksız olduğunu söylemiş olursunuz.

 

 Mersin Akkuyu’ya Nükleer Santral yapılacağını söylüyorlar. «Nükleer felaketlerden ders almayanlar» başlığıyla 11.05.2011 tarihinde yayınladığım yazımla bazı ciddi hususlara dikkat çekmiştim.  O zaman bu bahsettiğim yazımın ekinde Fransa’da yayınlanan 24 Mart 2011 tarihli Le Point Mecmuası’ndan bir resim sundum. Bu resimde Mersin Bölgesinin yoğun deprem bölgesi olduğu koyu renklerle ifade edildi. Şimdi bu konuyla ilgili size söyleyeceklerime dikkat edin. Önünüze bir Türkiye haritası alın. Mersin ve çevresindeki vilayetlere bakın. Soldan Antalya, Sağdan Hatay, Kuzeyden Konya, Karaman, Niğde, Adana, Güneyden Kıbrıs olmak üzere doğrudan etki altında tutacak tehlikeli bir projeden bahsediyorlar. Dolaylı olarak da Kilis’i, Urfa’yı, Maraş’ı, Gaziantep’i, Kayseri’yi, Nevşehir’i Aksaray’ı, İsparta’yı, Burdur’u ve Muğla’yı etkileyecek bu proje daha geniş bir çerçevede önce bütün Türkiye’yi sonra dünyayı tehdit edecektir. AKP yöneticileri tutarsızlıklarla, ülkemize taşıyacakları sıkıntı verecek, huzursuzluğu tesis edecek işlerle uğraşmaktadırlar. Ülkemizde güvenliği sağlayamayanlar, doğru dürüst imtihan dahi yapamayanlar size büyük projelerden bahsediyorlar(?!)

Bu yazım için çok değerli Kimya Yüksek Mühendisi Tamer Çınar’ın gönderdiği mesajı sunuyorum :  «Üzeyir Bey, Bu çok kıymetli özet bilgileriniz ve yüksek duyarlılıkla yapmış olduğunuz ortak sorumluluk ve insanlık değerlerimize ait çalışmalarınız için şahsınıza teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim. Yüksek inanç, azim ve ümit ile bu insanlık değerlerinin her türlü şerrin üzerinde galip gelmesini Allah’tan diliyorum. Selam, Saygı ve Hürmetlerimle.»

 

Olumsuzluklarına bakarak AKP yöneticilerini sorgulayın

 

 2002’de hapiste 59 bin kişi vardı, 2011’de bu sayı 123 bine ulaştı. AKP döneminde  yani 9 yılda yaptırılan hapishane sayısı ise 49...  Bununla ne anlaşıyor ?  AKP yöneticileri önlerine gelen her şeyi yozlaştırıyorlar. Eğitimden imtihanlara kadar her yapılanmada aynı şehirler gibi çılgınlıklar yani skandallar yaşanıyor! Sağlık sistemimiz can çekişiyor! Adalet kurumları güven vermiyor.

 

Irak böyle çökertildi... Libya bu sebeple can çekişiyor, Türkiye kuşatma altında, Filistin huzursuzlukların odağına itildi, Pakistan ve Afganistan kargaşalıklar içinde. Helikopterlerinizden, uçaklarınıza kadar her kullandığınız aracın kumandaları emperyalist ülkelerin ellerinde.

Uçağınızı, helikopterinizi, araçlarınızı kendiniz üretemediğiniz sürece helikopterlerinizin, uçaklarınızın kaza süsleriyle düşürüldüğünü sık sık göreceksiniz.

 

 

 AKP’lilerin seçimden seçime size sundukları yardımlar, hediyeler, temel atmalar size  ilerde yapacakları zulümlerin, haksızlıkların bir örtüsüdür.

 

Ben «Demokrasi çarkı» başlığıyla 10.08.2005 tarihinde yayınladığım ve bir çok gazete ve dergide yer alan yazımda :

«Zamanımızda deprem oluşturan, bulutlara yön veren uzay teknolojilerinin varlığını biliyorsunuz. Bunu hadiselerin yaşandığı bölgelerden ve ülkelerden de anlayabiliyoruz. Günümüzde İstanbul gibi büyük şehirlerden insanların uzaklaştırılmaları için emperyalist güçlerin organize ettiği ya yapay planlanmış olaylar ya da depremle ilgili haberler sık sık gündeme getiriliyor. Bizim hazır olmadığımız, dış güçlerin aylarca hazırlık yaparak körüklediği olaylarla sıkıntılarımız  arttıkça artıyor. Dünyanın bozulan dengesi üzerinde yapılan hesaplar sadece insanlar ve ülkeler üzerinedir. Bu sebeple akıllı ve güçlü olanlar söz sahibi oluyorlar. Her şey şimdi uzaydan takip ediliyor. Biz bir yerlerde zaman öldürürken onlar çeşitli şekillerle ülkeleri işgal ediyorlar. Ülkenizdeki herhangi bir yöneticiyi dahi etkileri altına alarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Zamanımızda paranın köleleri  ve  kukla insanlar çoğaldılar.» şeklinde bahsetmiştim.

 

Bir çok yerde yer alan «A99 ÜLKESİ» başlıklı bir yazım içinde de 05.07.2007 tarihinde :

«KOMA   :  İçinde yaşadığınız ülkeyi özünden sarsacak  psikolojik sarsıntılar, elektronik saptırma cihazlarıyla şifre ve kodları sizde de bulunan uçakların düşürülmesi, görünmez sistem içerisinde mağma uzantılı  üç ayaklı deprem oluşturan nükleer ışın bombaları, manyetik çekirdekler ve cinayet metodlarının uygulama safhasında olduğu, üçüncü kişiler tarafından kesinlikle anlaşılmamalı. Gerekirse bazı olaylar kaza görüntüsü şeklinde ya da tesadüflerden ibaret gibi ön plana çıkarılıp medyanın desteğiyle farklı yönlere çekilmelidir.» şeklinde konu içinde içimde şekillenenleri aktarmıştım.

 

Yaklaşık bu yazımdan 2 yıl, önceki yazımdan 4 yıl sonra davet üzerine Brüksel’de şiirlerimi tercüme eden çok değerli şair ve yeminli tercüman Yakup Yurt’un evindeydim. Oraya İstanbul’lu vatandaşlarımızdan Doktor Yorgo Bey ziyarete gelmişti. O, ben hiç bir şeyden bahsetmeden «üst rütbeli bir Amerika’lı subayın üç ayaklı deprem makineleriyle Amerika’nın fakir ülkelerde deprem oluşturduğunu, bundan çok üzüntü duyduğunu» söylediğini söyledi.

 

AKP yöneticilerini bugünkü halleriyle tanıyamıyorsunuz. Gelecekte onların size yükledikleri olumsuzlukları bütün yönleriyle görünce (ki bunlar bir bir açıklanacak) kendi kendinizden tiksineceksiniz : «Böyle bir partiyi niçin destekledim ?» diye!

 

Sizin geleceğinizi ve neslinizi yok etmek için GDO’lu yiyecekler yediriliyor. Dışarıdan getirilen buğdayınızdan şekerinize, tatlılarınızdan sularınıza, meyvelerinizden sebzelerinize kadar size yedirilenler veya içirilenler kontrolsüz, riskli ve size bunların neler yükleyeceğini bilemiyorsunuz. Emperyalist ülkeler AKP yöneticilerine bizim dediğimizi yapın, gerisine karışmayın diyorlar, onlar da iktidarda kalma uğruna onların istediklerini harfiyen yerine getiriyorlar. Yani size söyledikleri parlak sözler, Müslüman görünmeler, çılgın proje diye size yaptırdıkları tezahüratların arka planlarında emperyalizmin oyunları yatmaktadır. «Taviz vermeden, kendi ülkesinin insanlarına kötülük yapmadan BOP’a eş başkan olunamaz!»

Bor ilçemizde şu an park yerinde bulunan mezarlıktan demiryolu geçirilmesini isteyen zamanın Bor Belediye Başkanı, Alman Demiryolu Mühendisi Dedewal’a baskı yapar. Alman Mühendis ise «bizim dinimizde mezarlara dokunmak yoktur», diyerek bu teklifi kabul etmez. Aynı belediye başkanı daha sonra mezarlığı yıktırır, yerine kendi ismini de vererek bir park yaptırır. Bu gün zaman zaman düğünlerin yapıldığı, içki de içilen bu yerde, bu yıkım için Bor halkı kendi tarihinden, ecdadından koparılışını kuzu kuzu kabul eder ve tepki gösteremez.  Biz dedelerimizin, ninelerimizin mezarlarını bu şekilde kaybettik.  Gelin Avrupa’ya ben size asırlar öncesine ait mezarları göstereyim.

Size soruyorum AKP’lilerin yaptıkları tahribatların, kutuplaştırmaların, kabalıkların, yozlaştırmaların, yolsuzlukların,  bizim dinimizde yeri var mı? Yani AKP’ye oy vermekle dolaylı olarak Emperyalizme destek olduğunuzu düşünebiliyor musunuz?

 

İstanbul Yeni Cami vaizlerinden Osman Demirci Hoca, Paris’e geldiği zaman Argenteuil’deki komşum Şerefli Koçhisar’lı Tahir Yılmaz’ın evinde kaldı. Vatandaşlarımız onu Paris’te gezdirmişlerdi. 08.04.1989 tarihinden önce, oradan döndükten sonra ona : «Eyfel kulesini gördün mü?» diye sordum.

Bana  «evet gördüm», dedi. «Pekiyi Eyfel’i görünce büyüklüğüyle, şekliyle, dokusuyla ne hissettin, nasıl yorumladın ?» dedim.

Bana «Allah’ın büyüklüğünü gördüm» dedi ve açıkladı : Allah insanlara zeka vermeseydi, Allah’ın büyüklüğü insan zekâsına yansımasaydı, sanat da, sanatçı da, Eyfel de olmazdı…» dedi.

 

Bir din adamının sanata ve sanatçıya bakışı bu… Yani sanatı dışlamak, sanatçıyı aşağılamak Osman Demirci Hoca’ya göre Allah’ı tanımamak anlamına geliyor. Çünkü zekâ yansımalarına ucube demekle bu yansımalara sebep olan kudreti Recep Tayyip Erdoğan inkar etmiş oluyor. O  daha da ileriye gidiyor, «bunun burada ne işi var, yıkın bunu» diyerek yıktırıyor. Dikkat edin bu tepkilerin, hitapların emirlerin sahibi olan kişi «Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık koltuğunda oturuyor. Aynı zamanda bir «milletvekili…» yani milletin vekili… Onun öfkesi nereye uzanıyor ? : Kars’a… Yapıcı mı? : Hayır…yıktırıcı… Onurlandırıcı mı? : Aşağılayıcı.

 

 

 9 yılda tek bir fabrika, üretim ya da eğitim kurumu açamayanlar seçimlere yakın bir zamanda temel atma törenleri düzenleyerek sizleri aldatmaya çalışıyorlar.

Tayyip Erdoğan akıllı olmayan anlamına gelen İstanbul için düşündükleri çılgın kanal projesini açıkladığı zaman onun çevresine toplananlar ne  yaptılar ?  Getireceklerini, götüreceklerini, kaybedeceklerini hiç irdelemeden, tartmadan, ölçmeden, bilimsel,  teknik, tarih ve kültür dokusu açılarından İstanbul’a ne gibi olumsuzluklar yükleyeceğini düşünmeden particilik saplantılarıyla alkışladılar. (3)

 

Siz de  Filistin, Afganistan, Pakistan, Suriye, Libya ve Irak  Müslümanlarına bomba yağdıranlara dua edenlerin arkalarından gittikçe neleri, nasıl yitirdiğinizi ne yazık ki bilemeyeceksiniz!

 

Emperyalist bir proje olan «dinler arası diyalog» kapsamında Recep Tayyip Erdoğan bağlı olduğu ve görev üstlendiği BOP kapsamında, Haçlı istilalarını «başarı», «lütuf», «kültürel kaynaşma» gibi mesnetsiz, çürük ifadelerle size takdim etme gayretine girmiştir. Bu kişilerin bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da size ters düştüklerini ne zaman idrak edeceksiniz ?

Bu konular, olaylar infilak ettikçe birer birer önünüze dökülecek. Ne yazık ki sizi geriye dönüşü olmayan bir yolda yapayalnız bırakacaklar!

Fert fert, en ince ayrıntılarına kadar olayları, karşılaştıklarınızı, yaşanılanları, konuşmaları, yazılanları hatta sıfatları,  çehreleri irdeleyiniz. Dün benim başıma gelenler yarın sizin başınıza gelebilir! Ben her zaman olduğu gibi, kimliğinize, kişiliğinize, düşüncelerinize bakmadan Peygamberimizin «Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır» sözüne bağlı kalarak, kim olursanız olun sizin yanınızda olmayı sürdüreceğim.

 

Emperyalist ülkelerin aşağı yukarı amblemleri lamba, ampul, ışık olan, isimleri de birbirlerine benzeyen, Adalet ve Kalkınma Partisi adları altında bir çok Müslüman ülkede kurdurdukları  partiler aracılığıyla tahribatlar yaptırdıkları artık açık açık gözlemleniyor.

 

Son günlerde «yalnızdı, kimsesizdi, bunalımlıydı, karısından ayrılmıştı, tedavi görüyordu, denilerek veya trafik kazasında can verdi» süslemeleriyle bir çok ölüm, intihar görüntülemeleri bize yansır hale geldi.  Televizyonlarda Türkiye’de 800 emperyalist ajanın cirit attığından bahsediliyor. AKP döneminde 14 MIT görevlisinin ortadan kaldırıldığına dair haberleri de işitir hale getirildik.

 

Emperyalistler «önce parçala sonra yut» taktiğiyle Kuzey Irak’tan başlayarak ülkemizin doğu ve güneydoğusunu içine alacak bir «Kürt Devleti» kurma gayreti içerisindeler. Amaç Kürt Devleti kurarak Kürt kardeşlerimizi, ekonomik, kültürel ve siyasi özgürlüklerine kavuşturmak değil... Onların geleceklerini karartmak, varlıklarını, zekalarını, güçlerini sömürmek! Yoksullaştırarak, yalnızlaştırarak yok etmek! Bulundukları bölgelerdeki yer altı zenginliklerine el koymak... Yani sömürmek!

Ne yazık ki bu konuda yayınlanan haritalara toplum olarak ciddi bir tepki de gösteremedik!

 

Yarın oynanan oyunlarla birbirimizle kaynaştığımız ve Türkiye’nin bir çok kentine yerleşen, evlilikler gerçekleştiren Kürt kardeşlerimizle biz kendi ülkemizde birbirimize yabancı hale düşürüleceğimizi unutmayalım. Eğer böyle bir bölünmenin yolu açılırsa, ortaya çıkacak tepkilerin, meydana gelecek olayların veya dökülecek kanların tek sorumlusu AKP hükümeti ve destekçileri olacaktır!

 

Bugün Türkiye’de yaşanan ve açılım, ılımlı İslâm, Medeniyetler arası ittifak, dinler arası diyalog gibi tabirlerin içerisinde sizi tüketecek, eritecek, birbirinize düşürecek, dininizi ve  inancınızı süpürecek tahribatlar peşi peşine, açık olarak önünüze getirilmektedir. Sizin hassasiyetlerinizi

köreltmek, tepkilerinizi ortadan kaldırmak, vatanınızı, bayrağınızı, kutsal kavramlarınızı savunamaz hale getirmek için akla gelmeyecek usul ve yöntemler uygulanmaktadır!

Terör  olayları körüklenmekte, mahkemeler güvenilirliğini yitirecek, çelişkili ve şüphe uyandıran siyasi içerikli kararlara alet edilmektedir.

 

AKP ile Türkiye’deki gelişmeler particiliği de düşünce saplantılarını da aşmıştır : Türkiye, «varlık – yokluk», «ülke bütünlüğü ya da bölünme -parçalanma» gibi kaygıların yaşandığı bir ülke konumuna düşürülmüştür.

Avrupa’daki duyarlı insanlar AKP ile Türkiyenin giderek güvenliksiz bir ülkeye dönüştürülmekte olduğunu açıklamaktan çekinmemektedirler. Yani «AKP’yi destekleyerek ülkelerinin parçalanmasına katkıda bulunanlarla, ülkelerinin bölünmesini ya da parçalanmasını istemeyenler arasında ciddi bir mücadele ve kargaşa başlatılmıştır.» denilmektedir.

 

AKP haksızlıklarına, hukuksuzluklarına, tahribatlarına destek olma gibi bir görev üstlenmeyin. «Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır» diyerek Peygamberimize bağlılığınızı gösterin!

 

Önümüzdeki seçimlerde ALLAH (C.C.) rızası için AKP’ye destek olmayınız, oyunuzu ve kimliğinizi onurlu kılmak, korumak sizin elinizdedir. İnancınıza ve vatanınıza sahip çıkacağınız umuduyla bana gönderdiğiniz mektup ve mesajlarınız için ayrı ayrı hepinize teşekkür ediyorum. Sağolun varolun.

 

Ankara, 14.05.2011

 

 

 

(1) Sebeplere takılanlar, Üzeyir Lokman ÇAYCI, 2011

(2) Sanattan ve sanatçılardan kopanlar, Üzeyir Lokman ÇAYCI, 2011

(3) «Çılgınlık» kelimesi ise Türk Dil Kurumu  Büyük Türkçe Sözlük’te  «aşırı davranış» sonra Fransızca’sını yazarak «folie»  şeklinde anlamlandırıyor. Bir soru : Neden folie’nin Türkçe karşılığını yazmadılar?

Ben yazayım, «Folie : Delilik, çılgınlık, cinnet, hezeyan» şeklinde ifade ediliyor. Türk Dil Kurumu bu ifadeleri neden yazmadı? (Söylenişli Fransızca – Türkçe Sözlük, Nijat Özön, İnkılâp Kitabevi, 1988, Sayfa 264)

26 Nisan 2011 tarihinde «Fransızca «populiste» kelimesi bir sıfat olup sözlüklerde «halkçı» olarak ifade edilmesine rağmen Türk Dil Kurumu’na ait Büyük Türkçe Sözlük’te Populist : «Halk yardakçısı» şeklinde açıklanıyor.  Populist kelimesinin neye dayandırılarak «Halk yardakçısı» şeklinde anlamlandırıldığı hususunda bir  açıklama yapmanızı bekliyorum.» şeklinde Türk Dil Kurumu’na bir soru yönelttim. Ne yazık ki bu güne kadar cevap alamadım.
 
 
 
 
#




Resim : Üzeyir Lokman ÇAYCI













- - - - -