Bir yandan kendi sınırları içindeki “isyancılara” Irak’ın kuzeyinde yardım ve yataklık yaptığı için sözüm ona Barzani’ye ayar vermeye kalkışan Türkiye, diğer yandan bir başka sınır komşusu Suriye’deki “isyancılar” a kucak açıyor! Hatay’da, Aslı Aydıntaşbaş’ın verdiği bilgiye göre “Ankara” nın kendisine tahsis ettiği özel bir tim tarafından korunan Riyaad El-Asaad bir asker. Suriye’de, hani Beşar Esad’ın “şiddet” politikasına karşı “demokrasi” istedikleri ileri sürülen kitleler, onun önderliğinde “rejime karşı gerilla savaşı” veriyorlar! Ordu bile kurmuşlar:
Özgür Suriye Ordusu!
İyi de PKK da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “inkarcı politikalarına karşı Kürt halkını haklarına kavuşturacak bir gerilla mücadelesi” verdiği iddiasında değil mi?
Suriye’nin resmi yönetimi açısından bakıldığında bugün “terörist” ten farklı olamayan bir grubu sınırları içinde besliyor olması Türkiye’yi teröre yardım ve yataklık yapan ülke yapmıyor mu? Hatay; Suriye’den bakıldığında bir nevi “Kandil” pozisyonuna kaymış gibi görünmüyor mu? Bu durumda...
İktidardakilerin ne farkı kalıyor Barzani’den!
Selcan Taşçı
+++
Evin camdansa başkasınınkine taş atma
Geleneksel Türk Dışişleri, Arap Baharı’nı kışlıkları tamamen dolaba koymadan karşılardı. İçişlerine karışmazdı ama, uygun yöntemlerle birikimini paylaşırdı. Kırıcı, heyecanlandırıcı, yön verici demeçlerden kaçınırdı.
AKP bunun tam tersi bir yöntem izliyor. Bunu alkışlayan, büyük devlet olduk diyenler var. Büyük devlet söylemle olmuyor. Üstelik büyük devlet olmak büyük riske girmek de değildir. Her uluslararası plana ilk atlayan olmak hiç değildir.
Bütün bunlardan öte iç barışımız bu kadar kırılganken şu atasözünü de unutmamakta fayda var:
Evin camdansa başkasının evine taş atma!
Mustafa Balbay / Cumhuriyet
+++
Yargı kimden yana?
Başlıktaki sorunun sorulması bile ortada bir terslik olduğunu gösterir!
Türkiye’nin son birkaç yıllık yargı tarihine bakıldığında “Yargı kimden yana” sorusunu aşağıdaki eksenlerde sormak olanaklı gibi görülüyor:
İktidarın gücünden yana mı...
Muhalefet hakkından ve özgürlüğünden yana mı?
Tecavüz edilen kadınlardan, kızlardan, çocuklardan yana mı...
Tecavüz eden erkeklerden yana mı?
Doğayı korumak isteyenlerden yana mı...
Doğayı yağmalayanlardan yana mı?
Gençlerden, çocuklardan yana mı...
Yetişkinlerden, yaşlılardan yana mı?
Devletin bütünlüğünden yana mı...
Devletin ayrışıp, parçalanmasından yana mı?
Teröristlerden yana mı...
Teröristlerle mücadele edenlerden yana mı?
Türklerden yana mı...
Kürtlerden yana mı?
Alevilerden yana mı...
Sünnilerden yana mı?
Sivillerden yana mı...
Askerlerden yana mı?
***
Soruları özellikle farklı ölçütlere göre sordum:
Kimilerinde soyut ilkeleri, kimilerinde ise toplum içindeki somut grupları karşı karşıya getirdim.
Çünkü bu yazıdaki amacım Türkiye’deki uygulamalara dikkat çekmek!
***
Aslında bu soruların hepsi yanlış ya da en azından tartışmalıdır:
Çünkü yargı soyut olarak yukardaki ikili gruplardan hiçbirinden yana değildir...
Hiçbirine karşı da değildir:
Yargı soyut olarak adaletten yanadır!
***
Peki o zaman soruyu şöyle soralım:
Adalet nedir?
Adalet kimden yanadır, kime karşıdır, kimi veya neyi korur?
Masum ile suçlu...
Haklı ile haksız...
Birbirinden nasıl ayrılacaktır?
Yukardaki ikili soruları bu kez adalet için de sormaya başlayabiliriz...
Ve yine yanılabiliriz!
Çünkü bir ülkedeki adalet, yukardaki bütün o ikili gruplar açısından da eşit davranmak zorundadır.
Neye göre eşit?
Hangi evrensel insan haklarına göre?
Hangi felsefi ilkelere göre?
Aslında bir ülkedeki adalet de somut olarak ne evrensel kurallara göre ne de felsefi ilkelere göre işler:
Bir ülkedeki adalet, somut olarak, o ülkedeki mevcut hukuk düzenine göre işler!
***
O zaman soru başka bir biçim alır:
Mevcut hukuk düzeni kimden yanadır?
İşte bu soru, yukarda ikili gruplar çerçevesinde formüle edilen bütün yanlılıkları, felsefi ilkeleri, evrensel insan haklarını gündeme getirir ve onlara haklılık kazandırır!
Sorun, mevcut hukuk düzeninin kime ve neye göre yapılandırıldığıdır.
***
“Mevcut hukuk düzeni kimden, neden yanadır” sorusuna yanıt verebilmek için, önce bu düzenin ülkenin her yerinde her zaman aynı biçimde işleyip işlemediğine bakmak gerekir!
Acaba son birkaç yıldır ülkemizde hukuk, yukardaki bütün gruplar için, her zaman her yerde aynı mı işlemektedir?
Ve asıl soru:
Meclis veya referandum yoluyla, anayasada ve yasalarda yapılan değişiklikler, yukardaki ikili sorular çerçevesinde, hangi bağlamlarda gerçekleştirilmiştir?
Nasıl bir hukuk düzeni hedeflenmiş...
Nasıl bir düzen kurulmuştur?
***
Hukuk düzenimiz kimden yanadır? Kimi korur?
Bu sorulara “Masumlardan yanadır”...
Ve “Hak arayanları korur” diye yanıt verebiliyor musunuz?
Emre Kongar / Cumhuriyet
+++
Unutkanlığın böylesi!
Deniz Feneri e.V davası kapsamında üç ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen eski RTÜK eski Başkanı Zahid Akman’ın bir özelliğini daha öğrendik:
Unutkanlık...
Hem de eşi, benzeri görülmemiş boyutta...
Bu beyefendi, bir şirketteki hisselerini devretmiş... Tam üç milyon dolara! Savcılık hangi şirkete devrettiğini sorunca, “İsmini hatırlamıyorum” demiş...
Bir şirkette 3 milyon dolarlık hisseniz olacak... Ve o hisseleri sattığınız şirketin ismini bile hatırlamayacaksınız...
Bu; iki şeyi gösterir:
Unutan kişi ya hastalık derecesinde bu illete yakalanmıştır! (Ki; bildiğimiz kadarıyla bu beyefendi işine gelen her şeyi pekâlâ hatırlıyor...)
Ya da devredilen o hisseler, eldekilerin yanında önemsiz bir miktardır! Bu yüzden uğraşmaya bile gerek görmemiştir!
***
Tamam; bu arkadaşlar serbest kaldılar ama...
Emin olun; onlarla ilgili daha çooooooooook hikâyeler okuyacaksınız!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Demokratik dayatma;
“Yeni Anayasa”!
Hemen her konuda, hiç kimseyi dinlemeyen ‘yüzde 50 aldım milli iradeyi ben temsil ediyorum’ diyen iktidarın anayasa konusunda tam mutabakat araması ilk bakışta ‘güzel, olması gereken gibi’duruyor..
Alkış istiyor..
Ama düşündürüyor da..
Kuşkulandırıyor da..
Hedef; nisan ayına kadar bir metin taslağının çıkması...
Kolay değil..
Beş ayda AKP’nin, MHP’nin, CHP’nin BDP’nin hemen her konuda uzlaşma sağlaması zor demeyeceğim..
İmkansız!..
***
İnsanı düşündürüyor, kuşkulandırıyor demem bundan..
İktidara fikri yakınlığı bilinen yazar da bu durumdan kuşkulanmış.. Anayasa işi yatabilir ha diyerek şu sonuca varmış:
“İktidar ya ‘biz çok istedik ama olamadı işte, ne yapalım’demeye hazırlanıyor...
Ya da, çok daha büyük ihtimalle,’mutabakatla olsun istedik ama olamadı işte, ne yapalım, başka çare kalmadı’diyerek zorlama bir anayasa metnini kendi başına hazırlayıp dayatacak!
Sayın Çiçek, iş çıkmaza girerse ‘bu paradigma biter, başka paradigma başlar’sözüyle herhalde bunu kastediyor.”
***
Doğru tespit..
Peki birincisi mi, ikincisi mi?
İktidar ne yapalım deyip anayasa yapmaktan vazgeçecek mi yoksa kendi metnini geçirmeye mi çalışacak?
Veya dayatacak!
***
Bence ikincisi..
Niye mi?
2014’te Cumhurbaşkanı seçimi var.. Veya başkanlık..
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
Hapiste
yatacaklara öğütler
Gazeteci arkadaşımız Tuncay Özkan 23 Eylül 2008’den beri Silivri Hapishanesi’nde tutuklu. İçeride de yazıyor elbet... Son kitabı “Hapiste Yatacaklara Öğütler”, Cumhuriyet Kitapları’ndan çıktı. İşte kitaptan bir kaç öneri:
* Yalnızlığınızın sizin değeriniz olduğunu bilin. Yalnızlığınızı sevin.
* Kendinize hemen bir hobi, yapacak iş yaratın.
* Her şeye karşı hoş görülü olun, sabrı öğrenin.
* Dışarıyı ve dışarıdaki yaşamı unutun. İçerdeki dünyaya yoğunlaşın.
* Çay cezaevi ve hapislik kavramının ayrılmaz bütünüdür.
* Suyun tıpkı insanlar gibi çürüdüğüne hem de inanılmaz bir hızla çürüdüğüne en yakın tanıklık edeceğiniz yer hapishanedir. Suyunuzu ve canınızı çürümeye karşı koruyun.
* Hapiste çamaşır yıkamak bir sanattır. Elle yıkarsanız elleriniz yara olur. İki uygun yöntem vardır:
Topukmatik ... Petmatik.
Topukmatik; leğenlere beyazları ve renklileri ayırıp koyun. Ayaklarınızla girin içine, hem tepinin günlerin stresini atın, hem de çamaşırlarınızı yıkayın...
Petmatik; Adil Serdar Saçan’dan öğrendim. Cezaevlerinde 5 litrelik su şişelerin iç çamaşırlarınızı ve çoraplarınızı koyuyorsunuz. Sonra deterjan ve su ekleyip kapağı sıkıca kapatıp başlıyorsunuz çalkalamaya. Hem kollarınız güçleniyor hem de bu yöntemde çamaşırlar beş dakikada pırıl pırıl oluyor.
* Türk cezaevlerinin olmazsa olmazı volta atmaktır. İki usulü vardır; Türk usulü, Rus usulü...
Türk usulünde, havalandırma boydan boya kaç adımsa kat edilir. Sonra dönülür tekrar yürünür. Volta adabında ileri gitmek, geri kalmak, yavaşlamak, hızlanmak yasaktır. Volta atanın ya da atanların önüne çıkılmaz. Durulmaz!
Benim tercihim Rus usulü... Havalandırmanın etrafından durmadan dönüyorsun. Böylece hızın kesilmiyor. Diğer voltacıların önünü kesmiyorsun. Kesintisiz yol alıyorsun...
Bu adalet cinayetinin bir an önce son bulmasını, Tuncay Özkan ve diğer tutukluların tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını diliyoruz...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Kansız basın...
Yandaş başlık atmış. Ama ne başlık ‘Kansız bayram’. Diğerlerine bakıyorsunuz, Boğaziçi’nde kan akarken, resimler. Uçan tekmeyle kurbanlıkların kemiklerini kıranlar. Ekranlar daha beter. Dananın boynuna saplanan bıçak, Kılıçdaroğlu’nun, boynuz darbesi yemesine çeyrek kalış görüntüleri. Peki bu gazetemiz, kendi grubuna bağlı televizyon kanallarından dahi habersiz mi?
...
TÜFE’siyle, ÜFE’siyle artan enflasyonu perdeleyin. Bir yerde size yakışır. Fazla laf çıkmaz. Ancak, yönetimi destek böyle mi olur? Enver Hoca’nın Arnavutluk’unda mıyız? Ortalıkta kan gövdeyi götürüyor, siz hala milleti kör ve sağır mı sanıyorsunuz?
Burhan Ayeri Akşam