CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal’ın bir CD komplosuyla genel başkanlıktan ayrılması komplo ve entrikadan beslenen yeni meslekler türetmiştir. Bu mesleklerin başında da gazetecilik gelmektedir. Bu bağlamda gazeteci ile tetikçi, yazar ile konu mankeni birbirine karışmış durumdadır.
İktidar, kendisine yönelik olarak gerçekleştirilen yasa dışı dinleme ve izlemelerin üzerine şiddetle gittiğinden bu kirli emel sahipleri daha az riskli olan muhalefete yönelik operasyonlarına hız vermişlerdir. Yılların kurt politikacısı Baykal’ın, bir komplo sonucu sorunsuz bir biçimde alaşağı edilmesi kirli odakların iştahlarını iyice kabartmıştır. Böylece Türkiye siyasetinde şantaj, tehdit ve entrika kesin sonuç alıcı bir yöntem olarak kullanılmaya başlanmıştır. İşin tehlikeli ve yanlış olan yanı işte burasıdır.
Medya-siyaset-komplo ilişkisi!
Önce olayı özetleyelim: Bir bayan “gazeteci” Meclis’te CHP Genel Başkanı Baykal’ın tacizine uğradığını iddia ediyor. Gazetecinin eşi, olanı biteni “CHP Genel Merkezine git, söyle” diyor. O da gidip Kılıçdaroğlu’na ve Gürsel Tekin’e anlatıyor. Bu bayan “gazeteci” Kılıçdaroğlu’na “Büyük Balık (AKP’li) yakaladım. Yardım ederseniz kayda alırım” diyor. Kılıçdaroğlu da “Biz partiyiz, teknik yardım ekibi değiliz...Tespit etmek istiyorsan, kendi imkanlarını kullan” diyor.
Deniz Baykal, yaşananları “sadece bana değil CHP’nin içini karıştırmaya yönelik bir komplo” olarak nitelendirmiş ki doğrudur. Ayrıca Baykal, “belli ki birinci komployu partinin, yani CHP’nin yaptığını iddia etmek için dayanak oluşturmaya çalışıyorlar. Eğer komplolar hayata geçseydi diyeceklerdi ki bunları yapan Kemal Kılıçdaroğlu’dur”.
Ayrıca Baykal, kendisiyle ilgili olarak Kılıçdaroğlu’na ifade edilenlerin kendisine duyurulmamasını sitem konusu yapıyor. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, “Konu Baykal ile ilgili değil, AKP yöneticisiyle ilgiliydi” diyor.
Her şeye müsait!
İşin vahameti de işte buradadır. Kılıçdaroğlu, vurgun yemiş bir partinin genel başkanı olarak herkesten daha çok komplo/şantaja karşı olacağı yerde, bir komplo AKP ile ilgili ise bunu normal karşılıyor.
Kısacası bu olayın iler tutar yanı yoktur. Birincisi bu bayan gazeteci -ki son olaylara kadar- adı sanı duyulmamış birisidir. Böyle birisinin hem Baykal hem de Kılıçdaroğlu ile nasıl görüşebildiği ve amacını aşan konuşmaları nasıl yapabildiği ciddi soru işaretidir. Dahası var. Bu gazeteci, Gürsel Tekin ve Muharrem İnce ile de istediği gibi nasıl görüşebiliyor?
Baykal’a yönelik komplo ve onun partiye verdiği hasar orta yerde dururken, CHP’li yetkililerin bu bayan gazeteci karşısında bu denli ihtiyatsız bir duruş sergilemeleri dikkat çekmeyecek gibi değildir.
Çok açıktır ki bugün CHP burnunun ucunu dahi göremeyen kimseler tarafından yönetilmektedir. Bu durum CHP’nin her şeye müsait hale getirildiğini gösterir niteliktedir. Nitekim CHP, “genel af” tan söz eden, “iki dilli eğitime” evet demeye hazır, İmralı mahkûmuna “ev hapsi” önerisine bile sıcak bakan bir siyasi parti haline gelmiştir. CHP’nin, AKP ile birlikte yapılacak “Kürt açılımı” na da, anayasa değişikliğine de hazır bir görüntüyü şimdiden vermesi anlamsız değildir.
Bu nedenle CHP’ye kurulan komployu “Halk TV” pazarlığının çok ötesinde değerlendirmek gerekir. Yapılanlar CHP’yi AKP’nin kuyruğuna takma operasyonlarıdır. Her şey, 12 Haziran seçimleri sonrasında AKP’nin Türkiye’yi yeniden dizayn etme projesine CHP’yi de dahil etmek içindir. Bunun için CHP, yeterli düzeyde müsait hale getirilmeye çalışılıyor. Hepsi budur.