Bindirimden indirim
Burada zam detayına girmeyeceğim. Zaten vatandaş gelen zamların farkında… Ancak, "Enflasyonla topyekûn mücadele" adı altında sergilenen “Ali-Cengiz oyununun” farkında mı, işte onda şüpheliyim.
Oyun şöyle sergileniyor;
Önce ürünlere yüzde 50-100 arasında zam yapılıyor, sonra “Enflasyonla topyekûn mücadele” çerçevesinde bazı yerlerde yüzde 10, bazı yerlerde yüzde 10+ yüzde 30 ya da yüzde 30+ yüzde 10 indirime gidiliyor.
Geçtiğimiz günlerde kendimizi tutamayarak güldüğümüz bir olayı anlatayım: Büyük ve çok ünlü bir süpermarketteyiz. Önceki fiyatının 1,25 TL olduğunu bildiğimiz simit tezgâhındaki etiketin üzerinde 1,75 TL’nin üzeri çizilmiş, altına da 1,50 TL yazılmış. Yani önce simide yüzde 40 zam yapılmış, sonra da 25 kuruş indirime gidilip fiyatı, 1,50 TL’ ye çekilmiş. Sonuç olarak simide yüzde 20 zam gelmiş.
Keza peynirde de öyle… Yaz başında 25 TL’ ye yediğimiz peynirin fiyatının 45 TL’ ye çıkartılıp ardından da 38 TL’ ye satılması aldatmacadan başka bir şey değildir.
Önce yüzde 40-50 hatta yüzde 100 bindirim, sonra da bindirimden indirim... Kısaca kârdan, zarar etme…
Yersen yani...
İşin en ilginci ise elektrik, su, doğalgaz ve benzeri tüketimlerde dövizin iniyor olmasının bir etkisi bulunmuyor. Yani bu sektörlerde vatandaştan fatura bedelleri bağırta bağırta tahsil ediliyor. Sıkıysa ödeme…
Örnekleri çoğaltabilirim ancak, sayfalara sığmaz.
Bu durum sadece gıda ürünlerinde değil elbette. Mobilya, beyaz eşya v.b. tüm ürünlerde de durum aynı. Devletin Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ya da Katma Değer Vergisi (KDV)’ den vazgeçmesi sadece satıcıya yarar. Zira ürünlerde fiyat aynı kalacak, ÖTV ve KDV, satıcının cebine girecektir.
Bu ülkede 12 TL’ ye limon, 7-8 TL’ ye patates ve soğan satılmıştır. Hadi doğa ana cömert davranmadı diyelim, ürünü satın alınmadığı için karlar altında kalan şeker pancarının ve pancar üreticisi çiftçinin suçu ne?
10 TL’ ye satılan limonun fiyatı daha sonra nasıl olmuş da 2-3 TL’ ye inmiştir? Aynı şekilde soğan ve patates de…
Bugün karşı karşıya kaldığımız fahiş fiyat tablosu Türkiye’de karaborsacılığın önlenemez boyutlara yükseldiğinin de bir göstergesidir. Tarım ve hayvancılığı bitirilmiş, bankaları ve AVM’ leri yabancıların eline geçmiş bir ülkede faiz kazançları ve fahiş kârlar vatandaş üzerinden küresel efendilerin cebine transfer edilmektedir. Geçinemeyen vatandaşın, kredi kartlarına yüklenmesi, uzun vadeli bireysel kredilere yönelmesi, yeni doğan bebeklerin bile borç yüküyle dünyaya gelmesi yanlış ve öngörülemez ekonomik politikaların bir sonucudur.
Her durumda vatandaş zarardadır…
Vatandaşın cebinden çıkmayan eller kırılmadıkça, Türkiye rahat bir nefes alamayacak; borç sarmalından kurtulamayacaktır.
“Enflasyonla topyekûn mücadele” filan bir “Ali-Cengiz” oyunudur.
Vatandaş “indirime” gitmedikçe, kendisine çok daha fazla bindirileceği kesindir…
Topyekûn kandırılıyoruz...