Trafik kazalarında ölümler maalesef ülkemizin bir gerçekliği. Bayram arifelerinde ve bayram sonu dönüşlerinde trafik kazaları sonucunda ölenlerin, kalıcı sakatlıkların sayısal envanteri dehşet boyutlarını çoktan aştı.
Son yaşanan ve acıyı ocağımız bir kez daha düşüren (bir kez daha diyorum çünkü Konya kara yolunda 1997 yılında meydana gelen ve hafızam beni yanıltmıyorsa 2’i Niğde Üniversitesinden olmak üzere 48 yurttaşımızın yanarak kaybettiğimiz elim bir trafik kazası acısını yüreklerimiz burkularak yaşamıştık) katliam gibi kazalar şoför hatalarına indirgenerek ya da takdiri ilahi sığınmalarıyla geçiştirilemeyecek önem ve büyüklükte katliamlardır.
Son acı gösterdi ki şehir içinde emniyet kemerinden hız tahdidine hızdan yanlış park a “kuş” uçurtmayan trafik denetimleri şehirlerarası yollarda sınıfta kalmış. İlimiz Ulukışla ilçesinden yola rahvan olan sözüm ona iki otobüs müsveddesi hiçbir zorunlu olması gereken belgesi olmadan, kış lastiklerini bile takmadan Niğde çevre yolundan geçip, Yeşilhisar Bölge Trafik Müdürlüğü önünden, İncesu’dan Kayseri Boğazköprü mevki trafik kontrol notalarından “tıngır mıngır” geçip Erciyes Dağı oteller mevki Jandarma Trafik ekiplerine de görünmeden oraları gezip dönüş yolunda ısınan balatalar nedeniyle tutmayan frenlerden ötürü kaza etmesi, peşinden gelen ikinci hayalet otobüs müsveddesinin ise yardıma gelen ambulans dâhil hepsine çarparak zincirleme bir faciaya yol açması kelimenin tam anlamıyla trafik terörüne yaldızlı davetiye çıkarmaktır.
Umarım yaşanan bu son kazadan “sorumlu sorumsuzların” gerekli dersleri çıkartarak bundan sonraki faciaları engellemek adına gerekli önlemleri almak için bir an evvel gerekli çalışmalara başlarlar. Yoksa bu yaşadığımız son acı son acı olmayıp daha beterlerinin habercisi olarak belleklerimiz de kalacaktır.
Araçların fren, balata, lastik, ön takım, elektrik sistemi, hidrolik sistemi, motor yağı, anti friz vb. konularındaki bakımları Trafik Muayene istasyonlarının özelleştirilmesinden sonra gün be gün nasıl işlevsiz hale geldiği bu son acı örnekle bir kez daha görüldü.
Bir başka görünen ise yol kusurların ayyuka çıkmış halidir. Sürekli inişi olan yollarda olası “fren patlaması” durumları ön görülerek güvenli durma istasyonlarının kurulmamasıdır. Yol kusurlarının giderilmesinde asıl görev Karayolları ve Belediyelerindir. Yollarımızın ölümcül tuzaklarla dolu olduğu bir gerçektir. Özellikle ülkemizde trafik kazalarının çok sık meydana geldiği bu noktalara sürücülerin de çok dikkat etmesi gerekir.
Gezi- Tur vb. Etkinler için şehir dışına çıkan sürücülerin de kafile başkanı veya tur rehberlerinin de ölüm noktalarından geçerken çok dikkatli olmaları, başta emniyet kemeri olmak üzere trafik kurallarına ve hız sınırlamalarına uymaları gerektiğini uymayanları uyarmak yetkisinde olduklarını unutmamaları gerekir.
Unutulması gereken diğer bir ülke gerçekliğimiz ise trafik kazaları açısından, karayollarımız demiryollarımıza göre 18 kat, havayoluna göre 27 kat daha tehlikelidir. Üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemizde ulaşımın ancak % 1‘i denizyoluyla, % 1‘i havayoluyla, % 3‘ü demiryoluyla ve fakat % 95’i hala karayoluyla yapılmaktadır. Bu tablodan da çıkarılabilecek sonuç ulaşım da politika değişikliği yapılmaz ise can kayıpları karayollarımızın acı gerçekliği olmaya devam edeceğidir.
Yazınımın başında da belirtiğim üzere bu acıyı unutturacak başka acılar yaşamamak için sorumluları görevlerini yapmaya, trafik kurallarına uymayanları uymaya daha yüksek sesle devam etmeliyiz. Ölen kardeşlerimize bir kez daha Allahtan rahmet kederli ailelerine başsağlığı dileklerimi iletirim.