Bir musubet bin nasihattan iyidir!

Abone Ol
15 Nisan 2011 deki makalemin konusu "Seçimler çevreyle ilgili mücadeleyi gölgelememeli" başlığı altında kapitalizmin "kar azami kar" hırsı yüzünden yaşam alanlarımızın daraltıldığından bahsetmiştim. Aradan bir ay geçmedi ETİ Gümüş AŞ! nin Kütahya da ki siyanür(*) havuzu "çöktü".
 
       Kütahya Gümüşköy‘de bulunan Eti Gümüş AŞ'ye ait gümüş madeni tesislerinde meydana gelen çökme sonucu, arama faaliyetlerinde kullanılan siyanürün suya karışmasıyla yaşanacak felaket riski büyüdüğü yetkililer tarafından söyleniyor. Meslek odaları tarafından uzun vadeli sonuçları olacağı, hatta toplu ölümlere dahi yol açacağı söylenen tehlike karşısında  Çevre ve Orman Bakanı ve Kütahya Valisi başta olmak üzere "yetkililer" in  büyük bir kısmı felaketi örtbas etmeye çalışıyor.
 
       Özelleştirmeler sonucu birçok alanda yaşanan denetimsizlik Kütahya'daki “kazanın” da asıl nedeni. Kütahya örneği, kapitalistlerin her alanda maliyeti en az düzeyde tutmak için çevre ve insan sağlığını hiçe saydığının da bir göstergesi. 2003 yılında özelleştirilen Eti Gümüş tesisleri, o dönemden sonra herhangi bir bakım ve rehabilitasyondan geçmemiş. Üstelik kapasitesini 3–4 kat arttırmasına rağmen.
 
      Çevredeki köylülerin ulusal medyaya da yansıyan tepkileri ise, işletmenin bu “kaza” olmadan önce de yeterince tehlikeli olduğunu gösteriyor.Türk Tabipleri Birliği (TTB) böyle bir durumda ilk olarak “kırmızı alarm” verilmesi gerektiğini söylüyor. Siyanürün yol açabileceği çevre ve insan sağlığı etkilerinin bölgede ciddi düzeyde önlem almayı gerektirdiğine dikkat çekiyor. Bir dizi önlem sıralayan TTB, öncelikli olarak çevre köylerin boşaltılması gerektiğini belirtiyor. Peki, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ya da Kütahya Valisi Kenan Çiftçinin yaptıkları “korkulacak bir şey yok!” açıklamaları nasıl okumak gerekiyor?
 
        Bunun temel nedenlerinden biri Türkiye'de siyanür kullanarak maden işletmeciliği yapan kapitalistlerin yoğunluğu. Bergama, Uşak, Erzincan, Gümüşhane, Niğde ve daha bir dizi şehirde bu tür şirketler faaliyet yürütüyor. Bunların faaliyetlerinin durdurulması için meslek odalarının yöre sakinleri tarafından açılmış davalar var. Bu kazanın boyutları, sözkonusu işletmelerin çevre ve insan için ciddi tehlike anlamına gelen atık havuzlarının kapanması yönünde toplumdan oluşacak baskıyı önlemek için saklanıyor.
 
        Son olarak Başbakan, AKP’nin dünkü Kütahya mitinginde, sızıntı ve sonrasındaki gelişmeleri çok yakından takip ettiklerini söyledi ve endişelenmeyi gerektirecek bir durum olmadığını iddia etti. “Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek, Çevre ve Orman Bakanımız Veysel Eroğlu, Kütahya Valiliğimiz, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığımız meseleyi anbean izliyor” diyen sayın Başbakan emekçilerin gözünün içine baka baka "tehlikenin olmadığını" söylemeyi ihmal etmedi:“Gerekli tedbirler alınmıştır. Şu an itibariyle endişeyi gerektirecek hiçbir durum yok. Kütahyalı kardeşlerim, köylülerimiz hiç endişelenmesinler, mesele takibimiz ve kontrol altındadır. Hiç endişe etmeyin”
        Fakat meslek odaları ısrarla halkın yanlış yönlendirildiğine dikkat çekiyor. TMMOB'ye bağlı Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Taşdemir, siyanür etkisinin hemen bugün değil  8-10 gün içerisinde çıkacağını söyleyerek, “Bir gram sızma yok diye halkımızı yanlış yönlendiriyorlar” dedi. Bununla beraber önlem adı altında yapılan çalışmaların da yeni sorunlar doğurduğunu belirterek şunları söyledi: “Tesisin alt sette yaptığı taş dolgu çalışması var. Ne zaman biteceği belli değil. Fakat iki günde bitemez. Suyu pompalamaya çalışıyorlar. Ancak bir şeyi unutuyorlar. Üstten suyu çekiyorlar, alttan zehirli çamur doluyor.”
 
        Metalürji Mühendisleri Odası Başkanı Cemalettin Küçük ise sızıntı olmadığı tespitine katılmıyor ve uyarıyor: “Çevre Bakanı 1 gram bile siyanürün sızmadığını belirtmektedir. Oysa bölgede herkes baraja baktığında siyanür taşmasını gözleriyle gördü. Buranın üzerinden her gün tonları bulabilecek seviyede buharlaşma söz konusu. Hidrojen siyanür buharı çok zehirli bir gazdır. İnsanlar bunu yavaş, yavaş soluyorlar. 1993’te Dulkadir köyünün nüfusu kaçtı? Şimdi kaç? İnsanlar o dönemde neden mide kanserinden öldü? Neden açıklamıyorlar?”
        Yani sermaye düzeni kapitalist şirketleri ve onların siyanür havuzlarını kollayarak insan sağlığını bir kez daha hiçe sayıyor. Ve kapitalizmin insanlığa geleceksizlikten başka bir şey sunamayacağı gerçeği de Kütahya'da yaşananlarla birlikte bir kez daha gözlerimizin önüne seriliyor.
                                                                                                        
 
 
* Siyanürcü şirket Niğde’yi terket şiarıyla alanlara dökülen başta Maden Köyü ve Hasangazi köylükleri olmak üzere tüm duyarlı Ulukışla halkına böylesi büyük tehlikeleri içinde barındıran “siyanür havuzlarını” kurdurmadıkları için bir kez daha teşekkür ederim.