Aklımızın erip lise yıllarının uçarı gençlik anlarında dolanırken, yaşama tozpembe bakan hallerimiz daha baskın çıkmıştır, geleceği süzüp anlamlandırması gereken sağduyumuz karşısında.
Ders çalışmak dahi başlı başına bir bela gibi görünürken gözümüze, derslerin babası dediğimiz matematik ise zaten yaşadığımız kent Mardin’imizin dibi görünmeyen kör kuyuları gibi, içinden çıkılmaz ve anlaşılmaz olarak tabir edeceğimiz ağırlığıyla, ilk gençlik dönemlerimizin kabusu olarak çıkardı karşımıza, kendi aritmetiği içerisinde.
İşte; sınavdan sınava koşmanın ağır yükümlülüğünü henüz hissetmemiş, gelecek kaygısının yoğunluğu ruhumuza çökmemiş ve ekmek kavgasının bir dala sap olma varlığı hala içimize çökmemişken, eğitim denen meşakkatli yolda bir bilenin sizin için kaygı duyduğu zamanların öğretmeniydi O…
Ne olursa olsun lakin bu memleket toprağının çocuğu iyi yerlerde olsun, içinde bulundukları biçare gençlik körlüğünün ve dengesiz eğitim rekabetinin girdabında kimin boğulacağını bilmese de ilk kurtarılan ve bilinçlenen bu toprağın çocuğu olsun diyerek, Mardin Lisesi yollarında mekik dokuyandı O…
İnternetin olmadığı, ders kaynağı bulmanın petrol bulmaktan daha zor olduğu lise yıllarının, açılıp kapanmaktan bozulmuş şirazesindeki kitaplarını koltuk altında yüklenen, kitap hamallığının dışında bizlerin sorumsuzluğunun kendisine verdiği ızdırabı da sırtında bir hamal titizliğiyle taşıyıp, hepimiz adına telaşlanandı O…
Öğretmenliğinin disiplini içerisinde yüreğinde insani şefkati taşıyan, şimdiki özel ders furyasının aksine hiçbir maddi çıkar beklemeden üstüne üstlük cebinden veren, sadece görev aşkının değil, doğduğu topraklara olan gönül minnetini benliğimize eken ve yeşertendi O…
Cumartesi ve pazarları kendi açıp kendi ücretsiz verdiği kurslara kimlerin gelip kimlerin gelmediğini takip ederken, kendi özverisini boş verip gelenlerin gözüne minnetle bakarak, Mardin’in çocuklarını güzel yerlerde görme hayalinin bir gün gerçekleşeceğini hayal edendi O…
Türk, Kürt, Arap olmanın hiçbir şekline önem vermeyen, o dönemin Mardinli yerlileri kadar çevre köylerden yatılı olarak lise pansiyonunda kalan tüm öğrencilerinin başarı basamaklarını tırmanması için elinden geleni ardına koymazken, insan olmanın bilincini, kardeşlik nutukları atmadan sergileyebilendi O…
Biçim, sayı ve çoklukların yapılarını, özelliklerini ve aralarındaki ilişkilerini akıl yoluyla inceleyen matematiğe, insan olmanın maneviyatını ve Mardin’in kültürünün temelini oluşturan birlikte yaşamak ve bir o kadar da çalışmak felsefesini, kelimelerin sonsuzlukta kaybolan yankılarına değil, yüreklerimizin kapakçıklarına nakşedendi O…
Günün moda trendlerinde bir giydiğimizi bir daha giymez, açılan dolabımızda yer yokken giyecek bir şeyimiz yok diye mızmızlanırken, gözümün önündeki; yıllarca üstünüzde olan siyah takım elbiseniz, bir türlü yıpranmayan ayakkabınız, soldan sağa doğru alnınızın üzerinden yana doğru taradığınız saçınız ama illaki de uzun zamandan beri gördüğüm ve şu an katıksız bildiğim gerçek bir öğretmenin ne olduğu şeklindeki kafamda beliren sorunun, cevabıydınız
Ve sizi şu an kelimelere sığdırmakta ki zorluğum yine yaşamın garip bir cilvesi olarak matematikten pek de anlamayan bana yani 1333 nolu öğrenciniz, Fırat Ensari’ye nasip oluyordu yaaa, sevgili hocam…
Siz Mardin tarihine yön veren ciddi bir kuşağın yetiştiricisi ve dile getirilemeyen kahramanıydınız…
Evet sevgili Abdulrezzak Dabakoğlu hocam…
Siz tebeşir kokusuydunuz…
İnşallah Hakkınızı, hepimize helal edersiniz…
Not: Kaleme alınıp 2016 yılında yayımlanan bu yazı nezdinde her biri ciddi yerlerde olan öğrencileri eşliğinde Sevgili hocamızla yıllar sonra İstanbul da buluşulmuştur. Güzel bir törenle gözyaşları içerisinde eli öpülerek, kendisinden helallik alınmıştır.
Sayın Dabakoğlu Hocam nezdinde tüm öğretmenlerimin bir kez daha ellerinden öpüyor, ebediyete intikal etmiş olanlara rahmet, hayattakilere de sağlık ve huzur diliyor, öğretmenler günlerini en derin hürmetlerimle kutluyorum.