Son yıllarda Bor bölgede etkili bir müzik üretim merkezine dönüşmüştür. Bor’da bulunan müzik yapımcıları sosyal medyanın ve yeni teknolojilerin etkisiyle birçok müzisyeni meşhur etmişlerdir. Eski günlerin düğün çalgıcılarının yerini şimdi youtube starları almıştır. Yöremizin çocukları olan; Aycan Öner, Havva Öğüt, Ahmet Arslan, Hacı Onay, Emre Tunçbilek, Kenan Bıyık, Cengiz Yılmaz, Mehmet Erdurucan, Samet Durukan, Selçuk Bıyık Sazcı Hüso, Mustafa Tereci ve adı şu anda aklıma gelmeyen isimler bugün sosyal mecralarda geniş bir izleyici kitlesine hitap etmeye başlamışlardır. Bu isimler Kaman, Kırşehir, Keskin ekiplerinin karşısına bugün aynı müzik tarzıyla çalıp söyleyen bir Niğde Ereğli Aksaray ekibi olarak çıkmaktadırlar. Bu isimlerin yaptıkları müziklerin çoğunda yerel tavırlarla çalınıp söylenen bir arabesk tavır dikkat çekmektedir.
Bilhassa Hasan dağı eteğindeki köylerin düğünlerinde tanınmış bozlak üstatlarının sahneye çıkması yörede Kırşehir etkisini doğurmuştur. Niğde tavrı Neşet Ertaş’ın etkisiyle Kırşehir tavrına evrilmiştir. Esasında Cavit Kılınç ve ekibinin müzik tavrı Niğde yöresinin müzik anlayışını daha çok yansıtmaktadır.
Niğde yakın geçmişte müzik kültürü olarak gerçekten çok çeşitli sesleri içinde barındıran bir yerdi. Toros bölgesinde davul zurnalı düğünler yapılırken çoğu yerde ince saz keman ekibi ile düğünler yapılırdı. Toros bölgesinde Pozantılı Cumali, Aşık İmami, Halit Arapoğlu , Arzu Bacı, Gül Ahmet Yiğit, Dilber Ay, Hacı Karakılçık gibi sanatçılar daha çok dinlenirdi. Birde Balkanlardan gelen muhacirlerin kendine has bir müziği vardı. Fakat şimdi hangi düğüne gidersek gidelim pavyon havaları ile karışık mahalli unsurlarla beslenmiş bu arabesk müzik karşımıza çıkıyor. Son yıllarda yapılan müziklerde hip hop ve rap etkisinden de söz edebiliriz.
Esasında ilk çıktığında sesi kullanma tavrı ile tüm ülkeye hitap eden çoğu sanatçı eğlence mekânları ve düğünlerin etkisiyle sesini kırsala yakın bir üslupla kullanmaya başlıyor. Sesin tavrı bir arz talep dengesiyle yeniden oluşuyor. Bu konuyla ilgili Havva Öğüt’ü örnek verebiliriz, ilk başlarda İstanbul şivesine yakın bir dille icrada bulunurken şimdi daha mahalli bir tavırla sesini kullanmaya başlamıştır.
Yöresel tavrını koruyan sanatçılarımızdan söz edersek; Ali Ercan, Ziya Özdağ, İlhan Sancaktaroğlu gibi sanatçılarımızı örnek verebiliriz. Bu isimler müzik geleneğimizin korunması noktasında önemli bir misyon üstlenmişlerdir.
Son yıllarda müziğin ritmini artıran makinalar ile yöresel söyleyişi yavaş olan müzikler sanki maraton takılmış gibi hızlandırıldı. Örneğin; Üç ayak gibi Naciyem gibi yöresel türkü ve halaylar normalinden çok daha hızlı çalınıp söyleniyor. Bu durum ilimizin müzik kültürü adına gerçekten üzücü bir durumdur. Niğde’nin kendine mahsus müzik tavrını koruması önemlidir.
Ayrıca Ankara pavyonlarında doğup büyüyen ve hangi kültüre ait olduğu belli olmayan bir müzik tavrı ise sadece yöremizi değil tüm memleketi etkilemiştir. Bağlamaya takılan elektrik müziğin kalitesini değil sesini artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Oğuz Yılmaz, Peçenekli Süleyman, Savaş Göçer , Ankaralı Namık, Ankaralı Turgut ve son dönem temsilcileri olan Hüseyin Kağıt, Ankaralı Yasin, Ankaralı Coşkun, Hasan Yılmaz ve benzeri isimlerden oluşan sanatçılar yöresel müziklerin melodilerini kullanarak bu melodiler üzerinden yeni güftelerle yeni bir söyleyiş ve yeni bir tarz oluşturmuşlardır. Mehmet Demirtaş, Gülşen Kutlu, Emel Taşçıoğlu, Nazlı Öksüz, İsmail Altunsaray, Erol Parlak gibi tavrını bozmadan devam edenleri parantez içine alabiliriz.
Birde olaya farklı bir açıdan bakarsak müziğimizin bu değişimi ve dönüşümü kırsaldan kente gelen fakat kentleşemeyen bu arada kırsala ait değerlerinide yitiren bir jenerasyonun sosyo kültürel durumunun yansımasından başka bir şey değildir.
Esasında bu işin realiteye bakan bir yönüde var. Bizim için buradan eleştirmek kolay, neticede bu insanlarda konservatuarda çalışmıyor. (Mesut Dağlı ) hariç. Geçimlerini sağlamak için illaki mekânlara çıkıp illaki düğünlere gidecekler. Esasında dinleyicinin kültürel kalitesi artıkça söylenenlerinde kalitesi elbette artacaktır. "Arabada beş evde onbeş" çillibom " tarzı müzikler kültürel bir irtifa kaybından başka birşey değildir. Millet olarak Dede Efendi'lerden, Mustafa Itri'lerden " bu pavyon müziklerine nasıl düştüğümüz sorgulanmalıdır.
Son tahlilde Bor merkezli yeni bir müzik dalgası doğmuştur. Her ne kadar bu bugün pek gündeme gelmesede ilerde etkileri daha çok görülecektir.