Borçlanmanın dayanılmaz hafifliği
“Çok önemli bir sosyal devlet adımı atıyoruz; Ziraat Bankası, vatandaşın kredi kartı borçları için kredi verecek.”
Cumhurbaşkanının açıklamasını iktidara yakın haber kanalları “Son dakika” başlığı altında şöyle manşetlere taşıdılar:
“Kredi kartı borcu olanlara büyük müjde! Başkan Erdoğan açıkladı... Kredi kartı borcunu ödeme güçlüğü çekenler Ziraat Bankası’ndan alacağı kredi ile uygun taksitlerle ödeme yapabilecek”
“Birleştiren İhtiyaç Kredisi” adı verilen sistemde ödeme güçlüğü yaşayan vatandaşlarımızın kredi kartı borçları tek bir çatı altında toplanacak ve hangi bankaya borcu olursa olsun, Ziraat Bankası'ndan alacağı krediyle bu borcu ödeyebilecekmiş.
Ancak Ziraat’ de bir banka ve o da elbette kâr edecek. Nasıl mı, işte şöyle;
Banka, vatandaşın borcunu 24 aya kadar aylık yüzde 1,10, 60 aya kadar yüzde 1,20 faiz karşılığında yapılandıracak. Kısaca bir borç, başka bir borçla kapatılacak; üzerine faiz yükü binerek... Örnek; 4 bin lira kredi kartı borcu için Ziraat Bankası’na 24 ay borçlanacak olan bir vatandaşın borcu yaklaşık olarak 5.100 liraya yükselecektir.
Bir meslek mensubu ve vatandaş olarak bugüne kadar şahit olduklarımdan yola çıkarsam; en kötü ekonomik çözümün “borcun, borçla kapatılması” olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İşletmelerde, uzun vade de firmayı rahatlatması açısından iyi bir çözüm olabilir ancak vatandaşlar da ağır bir borç sarmalı olarak kendini gösterecektir. Asgari ücretle geçinemediği ve biraz da ayağını yorganına göre uzatmadığı için her fırsatta cebindeki kredi kartlarına yüklenen vatandaş, yüksek ihtimalle borç taksitlerini de ödeyemeyecektir. Hadi ödediğini farz edelim, elinde para kalmayacağı için yine kredi kartlarına müracaat etmek zorunda kalacaktır. Bir taraftan Ziraat Bankası taksitlerini ödemeye çalışırken diğer taraftan da borcunu sıfırladığı kredi kartları ile yeniden borçlanacak ve yeni borcunun asgari tutarını ödemeye çalışacaktır. Böyle bir borç sarmalından kurtulabilecek vatandaşın sayısı çok az olacaktır.
2019 yılında iğneden ipliğe her şeye yüzde 30 ile yüzde 120 arasında zam gelmiştir. Resmi enflasyon son 20 yılın en yüksek seviyesine yükselmiştir. Sokaktaki enflasyon en az yüzde 30-50 arasındadır. Buna karşılık asgari ücrete yüzde 26, emekliye yüzde 10 zam yapılmıştır. Ağır bir zam bombardımanı altında inleyen vatandaş, “müjde” gibi verilen yüzde 10 indirimler ile ne yazık ki rahatlamamıştır. Beyaz eşya, mobilya, otomobil, konut ve benzerlerine getirilen KDV, ÖTV gibi vergi indirimleri sadece, kirasını, elektriğini, suyunu, doğalgazını ödeyip, tenceresini kaynatmak ve çocuğunun okul masraflarını karşılamak zorunda olan çaresiz yığınları ilgilendirmemiştir. “Enflasyonla topyekûn mücadele” hareketi ise bir “bindirimden indirim hareketi” olarak hafif bir esinti olmaktan öteye geçememiştir.
***
“Bu kadar ahkâm kestin ama bir çözümün var mı?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim: Var elbette… Mademki “Çok önemli bir sosyal devlet adımı atılıyor” o halde bankalar alacaklarının bir kısmından vazgeçsinler ve kalan borçlar da (geçmişte müteahhitlere yapıldığı gibi) yüzde 1’ in altında bir faiz oranıyla taksitlendirilsin. Zamanında kaldırımlara kurdukları tezgâhlarda vatandaşa, kazancına bakmaksızın peynir-ekmek gibi kredi kartı dağıtan ve her yıl binlerce lira “kredi kartı aidatını” haksız yere ceplerine indiren bankalar da biraz fedakârlık yapsın. Onlar da kârlarından indirim yaparak devlete yardımcı olsunlar. Devlet yaptırım gücüyle bunu pekâlâ gerçekleştirebilir. Hadi bankaların çoğu yabancı, kabul etmediler diyelim o zaman da devlet vatandaşın borcunun bir kısmını üstlensin. Olamaz mı? Olur tabii… Cumhurbaşkanı’nın bir “ Eyyyy bankalar!” demesine bakar.
Bankalara ya da birilerine kaynak yaratmak için değil, vatandaşı gerçekten de rahatlatacak müjdelere ihtiyaç var… Ancak en önemlisi de kredi kartlarından vazgeçip, “ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız” gerekiyor. Yoksa tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olacak!
Tülay Hergünlü
İstanbul, 8 Ocak 2019