Bor’da Orta Mahalle’de Gezerken
Çocukluğumun geçtiği Niğde Kale Mahallesi gibi gelir bana burası. Oranın tarihle insanı harmanlayan kokusunu Orta Mahallenin sakaklarında duyarım. Cığızoğlu Konağı’nın önünden gelip geçerken sahiplerini gözleyen evlerin kapısında boynu bükük bir tokmak öylece gözüme çarpar. Artık sütunları bile çökmeye yüz tutmuş eski bir evin önünde yanmış bir hezen parçasının ağıtını duyarım. Orta Mahalle’nin sessizliği bir müzik gibi saran sokaklarında belki de artık dönmeyecek olan gençliğimi ararım. Saatler çılgın bir atın sırtında şaha kalkarken zamanın saçlarından tutup bir taşın bağrına yaslanır sessizce ağlar ağlarım.
Bu evler insanların komşulukların hakkını verdikleri zamanların ve maddeye tam anlamıyla esir olmadıkları devirlerin bir anıtı gibi dikilir ömrümün sahnesine. Kalbim kat karşılığı verilen bir arsa gibi çarpar betonun boşluk kabul etmez ülkesinde. Kurumuş bir çeşmenin başında su dolduran kızların saçlarını ören şefkatli anneler gelir gözümün önüne. Bor Orta Mahalle’den bir öksüz ezan sesi duyulur. Siler üstümüze sinmiş umursamazlığı, Allah’a olan en güzel davetle. Avlunun içinde dallarının yarısı kurumuş bir dut ağacının yapraklarına sarılır çocukluğumun leylak kokulu evlerine doğru koşarım.
Bir hayal tufanı başlar gözlerimin denizinde. Orta Mahalle’nin dar sokaklarından bir at geçer önce , kurumuş arkın kenarında oturan neneler bir masal anlatırlar bana. Her zaman ki gibi masal bittiğinde gökten üç elma düşer. Biri ölmüşlerimizin bir yaşayanlarımızın biride doğacaklarımızın üstüne. Bir hayalin tam kalbinde.. Bor’da Orta Mahalle’de..