Bu yazı, kız babalarına...
Deniyor ki:
Voleybolcu şortlu kızı belediye otobüsünde dövdüler, herkes yazdı, sen yazmadın.
*
E yazayım.
*
Atletizmde...
84 bin erkek sporcumuz var.
44 bin kadın sporcumuz var.
Anca yarısı kadar.
*
Basketbolda...
129 bin erkek.
31 bin kadın.
4’te 1’den az.
*
Judo 3’e 1.
Halter 7’ye 1.
Boks 10’a 1.
Güreş 30’a 1.
*
Yüzme desen...
42 bin erkek.
26 bin kadın.
*
Hentbol 2’ye 1
Okçu, kayakçı, binici 3’e 1
Masa tenisi, golf 4’e 1
Eskrim, kano, kürek 5’e 1
Yelken, su topu 6’ya 1
Atıcılık 8’e 1
Bisiklet 10’a 1
*
Peki ya voleybol?
*
İşte, zurnanın zırt dediği yer burasıdır... Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün lisans verilerine göre, “68 bin erkek” voleybolcuya karşılık, “78 bin kadın” voleybolcumuz var!
*
Yani?
*
Toplumda erkeklerle eşit sayıda bulunmalarına rağmen... Siyasetten iş dünyasına, sanattan bilime, eğitimden spora kadar, kadınlarımızın “kadın-erkek eşitliği”ni ve dolayısıyla “fırsat eşitliği”ni yakaladığı tek alan, voleyboldur.
*
Kadın voleybolcularımızın, uluslararası platformda çok başarılı olmasının... Hatta, erkeklerden daha önce ve daha başarılı olmasının... Gelişmiş ülkelerden her konuda nal toplayan Türkiye’nin, sadece kadın voleybolunda kora kor mücadele etmesinin sırrı budur.
*
(Bakın “başarının sırrı” dedim, tarihimizde görülmemiş bi örnek anlatayım size... İzmirli kızımız Sinem Sınmaz, liselere giriş sınavında Türkiye birincisi oldu. İstanbul’dakiler dahil, bütün seçkin liseler kuyruğa girdi, bana gel diye... İzmir Amerikan Koleji’ni tercih etti. Niye biliyor musunuz? “Futbolcu” olduğu için... Kaliteli eğitim pek çok lisede var ama, İzmir Amerikan Koleji’nin “kız futbol takımı” var. Orada forma giymek istiyor. 2 saat ders çalışıyor, 3 saat futbol oynuyor. “İlklerin şehri İzmir”li olarak, onur duyuyoruz Sinem’le... Sadece başarılı bir öğrenci değil o... Atatürk’ün dediği gibi, zeki, çevik, ahlaklı bir sporcu.)
*
Onca eşitsizliğe rağmen, ilave et buna, kadın boksörlerimizin kadın haltercilerimizin kadın atletlerimizin dünya madalyalarını... O otobüsteki zonta’nın neden saldırdığını bulursun.
*
Çünkü, hadisenin ramazanla filan alakası yoktur. Zonta’lıkla alakası vardır. Sporcu kızları sevmez zontalar... Onların “özgürlüğü”nün yanında, kendilerini “ezik” hissederler. Hatta korkarlar... Bu hadisede de görüldüğü gibi “ezik bir zonta” anca “bir otobüs dolusu ezik zonta”yı arkasına alınca, saldırmaya cesaret edebilir, “tek başına bir kız”a!
*
(Üstelik... Voleybolcu kızımıza değil de, dünya boks şampiyonu kızımız Gülsüm Tatar’a denk geldiğini düşünsenize o zontanın... Polis tarafından aranmasına gerek kalmazdı. Hastaneye gider, yoğun bakımda çekerdik salağın darmadağın fotoğrafını!)
*
(Kaldı ki, bademler işi oraya getirmeye çalışıyor. Kız dayak yemedi, aksine dövdü diye yazıyorlar. Utanmasalar, otobüsü bandajlayıp, hasar belgesi diye manşete koyacaklar.)
*
Değerli kız babaları...
Kızınız “zontalar ülkesi”nde yaşasın istemiyorsanız, kızınızdan önce, siz cesaret gösterin.
*
Spor yaptırın kardeşim.
Evladınıza güvenin...
Korkmayın, şort giydirin.
Budur ilacı bu işin.