Büyüyen inşaat sektörü ve inşaat işçiliği

Abone Ol
    Bir biri ardına yükselen plazalar, siteler akıllı konutlar ve apartmanlar. İnşaat sektörünün ekonomimizin motor gücü olduğunu son beş senedir dillendirmeyen yok. Hal böyle olunca bu sektörde çalışanların emeklerinin karşılığını tam ve zamanında alıyor olması beklenir doğal olarak değil mi? Lakin hiçte öyle değil. Ücretlerin zamanında ve eksik ödenmemesi inşaat sektörünün klasiklerindendir.
     Hemen her inşaat işçisi bu klasiği yaşamıştır ve halada yaşamaktadır. İnşaat sektöründe çalışan herkes mühendisinden en vasıfsız işçisine geç ve yetersiz ödeme deneyime sahiptir. Sık sık yaşanan bu sorunlardan kaynaklı işçi arkadaşlarımla dertleşir, ortak aklı bulmaya kendi aralarında ve kendilerinin dışında örgütlü kurumların bulunmaması, dağınık olmaları sendikalaşma oranının çok düşük olması, bilinçli bir örgütlenme yöneliminden ziyade “kendi gemisini yüzdüren kaptan” misali sorunları patronla, müteahhitle kafa kol ilişkileriyle çözmeye meyilli oluş gibi arayışların örgütlenmelerinin önündeki en büyük engeller olduğu tespitini üzülerek yapardık.
    İşlerinin zorluğu ile örgütlenmelerinin zorluğu arasındaki ilişkinin doğru orantılı olduğunu bunun üzerinden bu sektörde meydana gelen çatışkıların işçiler lehine çözümlene bilmesinin birlik ve dayanışmadan geçtiğini, bu sağlanamadığında “fiyat kırarak” yani yapılan işi daha ucuz emekle yapma rekabetinden kaynaklı olarak bir birlerinin sonunu hazırladıklarını bu dertleşmeler sonucunda ortaklaşa tespit ederdik.
    Evet,  inşaat sektöründe faaliyet yürüten başta sendikaların iş alanlarını gezip örgütlenme çalışmalarına hız vermeleri gerekmektedir. Bizatihi inşaat işçisinin kendisinin örgütlenme deneyiminin az olması, bu alanda ciddi bir örgütlenme birikiminin olmayışı, sınıf sendikal birikimi olan işçi potansiyelinin azlığı, sürekli dışa dönük bir örgütlenmeyi beraberinde getirmesi gerçekliği örgütlenmek isteyen inşaat işçisinin doğru adresleri bulmasını da zorlaştırıyor. Emekçiler adına, işçiler adına çok şeyler söylermiş gibi görünüp de hiçbir şey yapmayanların inşaat işçisinin öfkesini yanlış kanallara yönlendirerek sönümlenmesi için bu durumda oldukça uygun bir zemin sunuyor.
      Hâlbuki ücret almama ve ya geç alma üzerinden meydana çıkan sert çatışkılar, inşaat işçilerinin kendisinin örgütlenmesine, bu alanda kendi örgütlerini oluşturma yönelimlerine dönüştürülmediğinde, sadece ücretini almadığı veya geç ve eksik aldığı dönemler için zaman zaman başvurduğu ve kendi dışında “usta, taşeron, ağabey, reis, çavuş” ve benzeri adlar altındaki insanlara yanaşarak yaşadığı soruna çözüm arama potansiyeli oldukça yüksektir.
      Kır işçiliğinden geçimini sürdüremeyenlerin hızla kent merkezlerine göç ederek buldukları her işte ve bu iş genellikle inşat işi olarak karşılarına çıkmakta olduğundan özellikle bu iş kolunda çalışan işçi kardeşlerinin de ücretlerini kırarak adeta “karın tokluğuna” güvencesiz çalışma koşullarını içselleştirerek çalışmalarını pekiştiriyor. Aslında ücretleri zamanında alamama veya eksik alma sorunlarının temelinde de kendi iş güçlerini daha ucuza satma eğiliminin yattığını kendileri dillendirmektedirler
     Bunun dışında inşaat sektöründeki bu ücret kesintilerinin yada geç ödemelerin temel nedeni inşaat sektörünün tamamen kuralsız, hiçbir güvencenin olmadığı, taşeronlaşmanın bu sektörün vazgeçilmez bir bileşeni haline gelmiş olmasından da kaynaklı çalışmanın sürekli geçici olması gibi nedenleri sıralıya biliriz Elbette egemenlerin bir bütün olarak neoliberal saldırılarla işçi sınıfın tümüne layık gördüğü esnek, güvencesiz, sendikasız çalışma rejiminin inşaat sektörünün de en yaygın biçimde uygulama sahasına sürmesini de görmezden gelemeyiz.
     İnşaat işçilerinin ücretlerini zamanında alamama veya eksik alma gibi sorunlarını içselleştirip kendimize sorun ederek, onların dertlerini dinleyip çözüm önerileri sunarken başta taşeron sistemini hedefe çakan bir yöntem belirlenip,  ücretlerini alamadıkları için harekete geçen her işçiye bu ücretleri alabilmelerinin biricik doğru yolunun birlikte mücadele etmek, dış destekler yerine asıl rolü kendisinin oynamasına soyunmak zorunda olduğunu söyleyip, eğer  bu rolü oynamazsa parasını sürekli geç veya eksik alacağını anlatarak kavratmalıyız.
      İçinde bulunduğumuz ve bu temelde meydana çıkan direnişler, hatta direnişe varmadan çözüme kavuşan sorunlar şunu çok net göstermiştir: Eğer ortaya bu temelde çıkan sorunlara, biz işçi kardeşlerimizi kendilerinin öznesi olacağı bilinçli örgütlenmelerini sağlayamıyorsak onların bu sorunlarına destek oluyormuş gibi görünen asalakgillere minnet duymalarına, onlara yanaşmalarına hayret etmemeli dönüp kendimize bakmalıyız.