Ankara’yı bilmeyenler için küçük bir fotoğraf verelim. Salı günü akşamı lav silahı ile saldırı uğrayan Söğütözü’ndeki AKP genel merkezi binası oldukça işlek ve kalabalık bir merkezdedir. İki adet el bombası bırakılan Adalet Bakanlığı da Kızılay’ın ortasında ve Başbakanlık binasının dibindedir. Her iki yer de, başkentte en üst düzeyde korunur. Adeta kuş uçurtulmaz. Mobese kameralarının en çok olduğu yerlerdir. Emniyet birimleri an ve an gözler. Hem AKP genel merkezinde hem de Başbakanlık binası ve civarında vatandaştan daha çok sayıda resmi-sivil polis gezer. Bu iki merkezin önünde kafanızı kaşımak için bile bir saniye durmanıza müsaade etmezler. Görevli arkadaşlar hemen gelir “ne o hemşerim..” diye başlayan cümlelerle sual ederler ve “bekleme yapma” diye uyarırlar.
“Eee!.. Nasıl oldu da bu saldırılar oldu?” diyeceksiniz.
Vallahi, ben de anlamadım. Öküzün altında buzağı aradığımı da zannetmeyin.
Teröre lanet olsun..
Gazetecilik bu; bir adı da kuşku mesleği.
“Muhteşem” Danimarka’ya giderken havaalanında yaptığı açıklamada “akil adamlar” komisyonunu kabul ettiğini ve işlerlik kazandıracağını ilan ederek cani Öcalan’a bir selam daha çaktı.
Eli kolu bağlı Başbakan ve işbirlikçi AKP iktidarının yürüttüğü “süreç” in toplumun büyük bir kesimi tarafından alerjik bulunduğu da ortada. Patlama haberlerini alır almaz gözümü haber kanallarından ayırmadım. İlk açıklamayı Adalet Bakanı Sadullah Ergin yaptı; “Süreci sabote girişimleriyle karşılaşacağımızı biliyorduk. Bu saldırılar hükümetin şiddeti bitirme kararlılığını etkilemez.”
Kameralar hemen AKP genel merkezine döndü. İçişleri Bakanı Muammer Güler ile parti sözcüsü Hüseyin Çelik anında hazır olmuşlardı.
Demokrasi kahramanı havalarında ve “demirden korksak trene binmezdik” mealinde sözler ile yine mazluma yattılar. “Canımız pahasına biz bu yola koyulduk” demagojisiyle “barış için çırpınan” terör mağdurlarını oynadılar.
Hüseyin Çelik, “çapulculara prim vermeyiz” dedi. Baş çapulcu bebek katili ile görüşenler onlar değilmiş gibi yaptı.
AKP genel merkezinde düzenlenen anında(!) basın bilgilendirme toplantısında bir şey çok dikkatimi çekti. Hüseyin Çelik ile Muammer Güler her soruya verdikleri cevapta ve yaptıkları her açıklamada gülücükler dağıtıyorlardı. Büyük saldırıya uğrayan muhteremler neredeyse sevinçlerinden zıplayacak gibiydiler.
O arada kulislere saldırıların failleri ile ilgili The DHKP-C’nin bilgileri sızdırılıyordu.
O anda gerçeklerin farkına vardım!.. Meğerse PKK eli kanlı terör örgütü değilmiş. Ondan daha beteri varmış da biz fark etmemişiz. The DHKP-C en belalı ve kanlı terör örgütüymüş!..
Dünkü yandaş gazetelere baktığımızda ise tablo apaçık ortadaydı!..
“Çözüm sürecine, demokrasiye saldırı”, “çözüm sürecine derin saldırı” , “sabotaj” vs.. başlıkları.
Başkentin güvenlik koridorlarında saldırlar hakkında haber alabilmek adına çaba gösterdim. Bir yetkili, “Bu kadar güvenlik önlemi altında hâlâ buralara bu saldırılar yapılabiliyorsa Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün kapısına kilit vursunlar” dedi. Kilidi nereye vururlar bilemem ama Ankara’da faili meçhullerin üzerlerine yıkılacağı çok sayıda makinist, çaycı ve fotokopici var!..
Dışişleri işgali kabul etti
YENİÇAĞ’ın Salı günü manşetten duyurduğu; İzmir’in il sınırları içindeki Venedik Kayalıkları’mızın Yunan tarafından işgali ile ilgili haberimize Dışişleri Bakanlığı’ndan görüş istedim. Dışişleri Bakanlığı haberimizi doğruladı ama yaptığı açıklama bence çok düşündürücü;
“Yunanistan’la aramızda bir çok sorun var. Ege’de birçok sorun birbiri ile bağlantılı. İstikşafi temaslar çerçevesinde ortak barışçı çözümler arıyoruz. Gereken kararlılığı gösteriyoruz. Bu birbirine bağlı sorunlar iki ülke arasında diyalog çerçevesinde çözülür. Tek bir şeyi alıp bunu öne çıkarmıyoruz. Birbirleriyle bağlantılı bir çok sorun var. Bunları çözmek için de oturtulmuş bir mekanizma var. İnşallah orada çözülür. Yunanistan’la hâlâ anlaşamadığımız bir çok nokta var. Devam eden diyalog sürecinde ele alıyoruz. Bu süreç olmasaydı gereken kararlılığı göstermek için bazı adımlar atılabilirdi tabii ki. Diyalog sürecinin sonucunu beklemek lazım. Birçok meselenin çözümü oraya bağlı.”
Ege ve Akdeniz’de Yunan işgaline uğrayan adalarımız ve kayalıklarımız hakkında Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı bu açıklamayı bilgi notları ile daha da açık hale getireyim.
1- “Ege sorunu çözmek” için kurulan heyetlerde Yunan tarafında 2 diplomat ve bir muvazzaf amiral var. Bizde ise asker yok 3 diplomat var. Konu, Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde Türkiye’ye Genelkurmay Karargahına gelen Yunan Genelkurmay Başkanı tarafından dile getiriliyor. Yunan Genelkurmay Başkanı, “Ege sorunları ile ilgili görüşmeler yapıyoruz. Sizin heyette sadece diplomatlar var. Neden asker yok” diyince Büyükanıt sessiz kalıyor ve cevap veremiyor.
2- Yunanistan işgal ettiği adalarımızın üstünden uçak uçurttuğumuzda nota veriyor. Biz ise tüm işgalleri sessizce seyrediyoruz.
3- İstikşafi (keşif amaçlı) temaslar Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözümüne yönelik olarak 2002 yılında başlatılmıştı.