Kısa bir süre önceydi.Milliyet’in yeni patronu Erdoğan Demirören Başbakan’dan acil koduyla randevu talep eder.
Başbakanlık yeni medya patronu Demirören’e hemen geri döner ve Tayyip Bey’in kendilerini Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde beklediği söylenir.
Erdoğan Demirören yanına şeklen ortağı olan Karacanları değil, Beşiktaş Başkanı olan oğlu Yıldırım’ı alarak Başbakan’ın huzuruna çıkar!
Bu ziyarette Karacanların olmaması ilginç ve gerçekte bazı şeyleri ortaya seriyor!
Birincisi, bu görüntü ile Erdoğan Demirören’in Milliyet’in gerçek sahibi olduğu bu şekilde ortaya çıkıyor.
Belli ki Karacanlar Milliyet’te belli bir hisse ile gerçek patronun yani Demirören’in yönetimde vekilliğini yapacaklar ama ipler hep büyük hissedar Demirörenler’de olacak.
İkinci husus Başbakan’ın Karacanlara mesafe koyma ihtiyacını duyması ve yapılan bu görüşmeye onun dahil edilmesini uygun görmemesidir.
Gelelim Başbakan’la Demirörenlerin Dolmabahçe görüşme ya da mutabakatının içeriğine?
Erdoğan Demirören’in çok yakını olan bir işadamından dinlediğime göre görüşmede özetle şu diyaloglar yaşanmış:
Başbakan: Erdoğan Bey hayırlı olsun, medya’ya girdiniz ya da geri döndünüz!
Demirören: Sağolun efendim.
Başbakan: Ne zaman devralıyorsunuz?
Demirören: Birkaç güne, 3 Mayıs diye devir tarihi belirledik.
Başbakan: Devir seçimden önce yani.
Demirören: Evet efendim. Biz öyle olsun istedik.
Başbakan: Yayını nasıl götüreceksiniz?
Demirören: Bizim adımıza Karacanlar götürecek ki onlara belli bir hisse de verdik.
Başbakan: Karacanlara hakim olabilecek misiniz?
Demirören: Aksi düşünülebilir mi efendim!
Başbakan: Gazetelerin çizgisi aynı mı kalacak yani ikisi de bize saldırmaya devam mı edecek?
Demirören: Asla aynı çizgide olmayacağının garantisini vermeye geldik efendim.
Başbakan: Mevcut kadro ile tersi yayın ya da imaj zor!
Demirören: Yönetimi ve yazarları yavaş yavaş değiştireceğiz efendim. Bu vesile ile bir şeyi arzetmek istiyorum.
Başbakan: Buyurun!
Demirören: Ben size muhalefet etmek adına basına geri dönmüyorum. Bunun sözünü ve taahhüdünü vermeye geldim.
Başbakan: Sağolun.
Demirören: Okuyucu tabanını ve hassasiyetlerini dikkate alarak hem Milliyet’i hem de Vatan’ı bugünkü imajından çıkaracağız efendim.
Başbakan: Çok iyi olur..Hayırlı olsun...
Ve devir teslim töreninin yapıldığı dakikada ilk duyuru:
Nedim Şener’in Milliyet’ten kaydı düşüldü.
Bu şekilde bir süredir birinci sayfasıyla tarafsız olmaya çalışan Milliyet ve Vatan gazeteleri, resmen yandaş medya’ya dahil olmuş oldular.
Ben Zafer Mutlu’nun yerinde olsaydım, Milliyet ve Vatan’ın temel direkleri olan Hasan Pulur’ları, Güngör Mengi’leri, Melih Aşık’ları, Can Ataklı’ları, Ruhat Mengi’leri, Mehmet Tezkan’ları Mustafa Mutlu’ları ikna edip Özgür Milliyet’i çıkarır ve bu gazetenin o bilinçli okuyucu kitlesini Tayyip’e dolaylı olsa da peşkeş çektirmezdim!
Aytaç Durak ve Kayseri belediyesi!
Telefonda Aytaç Durak feryat ediyor:
- “65 müfettiş inceliyor, 13 aydır hakkımda zerre bir şey bulunamadı ve dava bile açılamadı ise beni neden göreve iade etmiyorlar.”
Haksız mı Aytaç Bey?
Elbette değil ama onu duyacak hukuk, vicdan ve ahlak nerede?
Yahu bu nasıl bir ülkedir ki yüz binlerin oy verdiği Aytaç Durak değil suçu, suç isnadı bile olmaksızın görevinden alındı ve bir yılı aşkın bir süredir iade edilmiyor.
Aynı şekilde ortada yazılı rüşvet belgesi olan Kayseri Belediyesi için kılını kıpırdatan yok.
Bu örnekler ortada iken CHP’li İzmir Belediyesine baskınlar veriliyor..
Trajikomik olan; vicdanın isyan ettiği bu baskına AKP’li iki bakan Günay ve Yıldırım’ın bile tepki koyması ve hatta bu baskını AKP’ye komplo kuruldu şeklinde sunmalarıdır.
Doğrudur doğru; CHP İzmir Belediyesine yapılan operasyonda kesin Ergenekon parmağı var(!)
Şuraya bakar mısınız?
Hem öldürüyorlar, hem de bizi öldürdüler diye ağlaşıyorlar!
Seçimden önce petrol bulduk diyecekler!
Türban ve değer istismarı ile başladılar.
Demokrasi ve darbe istismarları ile devam ettiler.
Bir süre AB’ye gireceğiz masalıyla uyuttular toplumu!
Oh nihayet istismar denizi bitti diye sevinirken şimdi de proje ve umut tacirliği yapmaya başladılar.
Önce bir kanal hikayesi uydurdular!
Ortada ne bir etüt ne fizibilite!
Hal bu iken sanki İstanbul’a yeni bir Boğaz kazandırmış gibi sattılar bu hayali projeyi!.
Yetmedi, şimdi usul usul petrol bulduk, köşeyi döndük şayialarını yayıyorlar.
Göreceksiniz bu petrol hikayeleri çok geçmeden manşetlere çıkacak!
Adamların genlerinde istismar var; dolayısı ile her zaman pazarlayacak bir şey buluyorlar.
Muhalefet, AKP’nin seçim için patlattığı bu ses bombalarına karşı argümanlar geliştirmelidir.
Katar Emirine git desene Tayyip Bey!
Mübarek’e git dedin.
Şimdi de Kaddafi’ye aynı çağrıyı yapıyorsun!
Çok sürmez kankan Esad’a da git dersin zira belli olmuştur ki Obama’nın süflörüsün sen!
İyi de aynı çağrıyı Katar Emirine niye yapmıyorsun?
O da diktatör değil mi?
Orada da tek adamlık rejimi yok mu?
Ona yapmazsın!
Niçin mi?
1) Katar Emiri ABD’nin bölgedeki en iyi jandarması, öyle ki ABD’nin en büyük üssü Katar’da ve CIA’ın Ortadoğu’daki yayın organı olarak bilinen El Cezire de Katar’da.
2) Katar Emiri, damadının CEO olduğu şirkette hissedar.
Hadi Tayyip Bey, şu Katar Emirine de git desene!
Demokrasi aşkını sevsinler senin e mi!