Derbi Gerdi, GS FB’yi 1-0 Yendi

Abone Ol
        6 Nisan Pazar “6 Nisan da TT Net Arena da GS ya 6 atmaya” ajitasyonundan mı yoksa Cumali Karapınar’ın (sıkı bir FB’lidir) “dışarda izlemeye GS’lıların yüreği dayanmaz” söyleminden mi bilinmez Şafaklar Restoran’ın sinevizyonlu bölümünde derbiden yarım saat önce kendimi oturur buldum.

       Müdavimleri bilir bilmeyenler içinde ben söyleyeyim Şafaklar da maç izlemek ikincil nedendir. (derbide olsa) Eşi dostu görmek “hasbihâl etmek”  bir birine takılarak iki duble rakı içmek ve elbette derbiyle ilgili “kritik” yapmak. Haberleşsen, planlasan olmayacak şekilde Halil Avcu ( Bor Eğitim Sen 3 dönem önceki baş temsilcisi ve il yönetim kurulu üyesi) oğlu Mehmet le (baba oğul Cim BomBomludur) çıka geldiler. Gökhan Akın, Cumali Karapınar, Ahmet Poyraz yarı tahmin yarı haberli olarak bir masa etrafında toplanıp maç saatini beklemeye başladık. Niğde Anadolu Haber Genel Yayın Yönetmeni Faruk Gürbüz dâhil birçok dost ve arkadaşla selamlaşıp ayaküstü sohbet ettik. Lakin bu yazın konusu değil. Bu yazı gerilim derbisi için.

       Evet yaşarken bir futbol efsanesi haline gelen  EricCantona;nın bile derbi belgeselinde özel bir yer ayırarak dünyaya sunduğu Fenerbahçe-Galatasaray derbisi futbol adına dağ fare doğurdu minvalinde olsa da şanına yakışır gerginlikte geçti diye bilirim.

Cantona’nın belgeselindeki tespiti ve son cümlesi “her GS-FB derbisi 3000 yıllık İstanbul tarihine yeni bir şey katar”  bu derbide yeni bir şey katıldı mı? Bilemem. Bildiğim Futbolun Rekabetleri adlı belgeselin dördüncü bölümünde Galatasaray-Fenerbahçe derbisi Arjantin'in “hayati” kapışması River-Boca derbisinden bile üst sıralarda yer aldığıdır.

      Belgeselin ilk karesin de görünen Sultanahmet Camii'nin hemen ardından polisler devreye giriyordu. Sahaya meşaleler yağıyordu. Şiddeti ve öfkesiyle başrole çıkmıştı derbi. Belki de en çok da bu kimliğiyle tanınıyordu. Aynı belgeselin son cümlesi de şuydu: "Şiddetle ilgili ciddi sorunları olsa da dünyanın en tutkulu derbilerinden biri bu."

       Şimdi bu cümleleri duymayı çok seviyoruz. İstiyoruz ki Türkiye'nin derbisi sayılacak bu mücadele yedi düvelde, tüm cihanda kutsansın, kabul görsün. Ama sanırım, hep aynı yerde ayağımız tökezliyor. Eğer bu dünyanın en büyük derbilerinden biriyse sadece kriminal (suç) raporuyla değil sahada da bunu ispat etmeli.

       Beşiktaş-Fenerbahçe ya da Galatasaray-Beşiktaş maçının ne olursa olsun kendi içinde bir karizması vardır. İkisi de neredeyse her durumda yüksek tempo, olmadık skorlar ve seyrine doyulmaz maçlar vadeder. En son ne zaman 0-0 bitti bu maçlar? Hatırlamak zor. Son beş yılda golsüz biten tek bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı yok, Beşiktaş-Galatasaray ise sadece bir kez 0-0 sonuçlanmış. Tek golün atıldığı maçların sayısına bakarsak iki derbi için toplam dördü anca buluruz. 

      “Galatasaray ve Fenerbahçe bu sezon transfere toplam 72 milyon euro harcadı. Bu para Barcelona'nın harcadığından fazla. ” Oysa son beş yılda memleketin en büyük derbisinde üç kez gol görememişiz, üç kez tek golle yetinmişiz. Yani 15 maçın altısı, diğer bir deyişle yüzde 40'ı, yani biraz abartırsak neredeyse iki maçtan biri tatsız tuzsuz geçmiş. Ama gerginlik hiç manşetten düşmemiş.

        Tüm bunlardan olsa gerek dışarda derbi izlenecekse gerilimin en az olduğu ezeli rekabetin de ebedi dostluğun da hala hatırlandığı bir mekânda maç izlemekte hala yarar var. Milyonlarca doları renk aşkına götürenler futbol endüstrisine ceplerindeki son kuruşları harcayarak destek olan milyonlarca taraftarlarına bir az saygı duysa bu gerilimlere, bir birlerine dil çıkartmaya, hakemle oynamaya gerek duymadan futbol oynasalar kısacası uluslararası şöhretlerine ve tecrübelerine uygun bir oyun çıkarsalar evet, tüm bunların sadece birkaçı olsa; elbette üstlerindeki baskıyı bir futbol coşkusuna çevirebilirlerse, futbolun, masa başı liginin kör gündemine değil, saha içine odaklanabilirlerse her şey bambaşka olabilir. Ümit var mı? Var!

       Ne demişti “Büyük İnsanlık” şiirinde Nazım Hikmet: "Umutsuz yaşanmıyor!"