“Sultan Mehmet, çok az gülerdi. Zeki bir insandı, cömertti, atılgan ve cesurdu. Hedefine varmak için çok ısrar ederdi. Her türlü zorluğa dayanıklıydı. Kesin konuşur, kimseden çekinmezdi. Zevk ve sefadan uzaktı. Türkçe, Yunanca ve Sırpçayı çok iyi konuşurdu. Roma ve başka devletlerin tarihini fazlasıyla inceleyen bir sultandı. Avrupa’da tanımadığı devlet yoktu. Özellikle İtalya’nın coğrafyasını en ince noktasına kadar bilirdi ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askeri ve coğrafi ilimlerle yakından ilgilenir, araştırma ve incelemelerde bulunurdu. Bütün bunları ülkesinin çıkarlarına kullanırdı.
Fatih, insan hayatına ve onun onuruna büyük önem verirdi. İstanbul’u fetih sırasında ayaklarına kapanan patriğe yerden kaldırıp: “Ayağa kalk. Ben Sultan Mehmet, hepinize söylüyorum ki: Şu andan itibaren artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz konusunda korkmanıza gerek yoktur” diyebilen bir liderdir.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih, hocası Akşemseddine, tahtı tacı bırakıp derviş olmak istedi ama o bunu kabul etmedi. Sultanın asıl görevi adaletle memleketi ve dünyayı idare etmenin daha doğru olacağını; aksi halde din ve devletin zarar göreceği için, ikisinin de Allah indinde sorumlu olacaklarını bildirdi.
Fatih’in zamansız ölümü, Türk milletini derinden üzmüştür. Bu haber Roma’ya ulaşınca, Papa bütün Avrupa kiliselerinde üç gün çanlar çaldırıp, şenlikler yapılmasını emretmiştir
Fatih Sultan Mehmet, Doğu Türkleri ile yakından ilgilenirdi. Bu dönemde Türklerin Avrupa’dan alacağı bir şeyleri yoktu.
Hz. Muhammed (sav) “İstanbul’u alan komutan ne iyi komutan, onun askeri ne iyi askerdir .” diye övdüğü bir sultandır.
Atatürk’ün en sevdiği, en beğendiği Osmanlı padişahı tartışmasız Fatih Sultan Mehmet handır. Atatürk, 1930’da Afet İnan’a, Fatih Sultan Mehmet’i ve İstanbul’un fethini anlatırken:
“İstanbul’un fethi olayını değerlendirirken, Bizanslılar Türklerden daha medeni idiler dediler. Bu anlayış doğru değildir. Türkler Bizanslılardan daha medeni, hem de ırki karakterleri onlardan yüksekti.
Türklerin İstanbul’un fethinde icat ettikleri gemiler, toplar ve her çeşit araçlar, gösterdikleri yüksek fen yeteneği, bilhassa koca bir donanmayı Dolmabahçe’den Haliç’e kadar karadan nakletmek dehası, daha önce Boğaziçi’nde inşa ettikleri kuleler, aldıkları tedbirler, Bizans’ı alan Türklerin fikir ve fen âleminde ne kadar ileri olduklarının yüksek şahitleridir. Bizans prenslerinin Türk ordugâhlarında staj yaptıklarını, her konuda ders aldıklarını da hatırlatmak isterim. Bizans’ı alan Türklerin, ekonomik hayatta, Bizanslıların çok ilerisinde olduğunu anlatmaya dahi gerek yoktur.” Görüşüne yer verdi.
Atatürk, bir keresinde Fatih’e hayranlığını şöyle ifade etmiştir:
“Tarih acaba benim mi yoksa İkinci Mehmed’in mi yaptığımız işleri daha mühim bulacaktır” diye sorar.
Orada bulunanlar; “Sizin yanınızda Fatih kim olurmuş?” dediler.
Atatürk: Fatih’i küçümseyenlerden birine dönerek:
Atatürk: Fatih’i küçümseyenlerden birine dönerek:
“Sen halt etmişsin! Ben Fatih’ten büyük olabilir miyim? Çok kereler Fatih’in karşılaştığı meseleleri düşündüğüm zaman ben de aynı çözüm yollarını bulmuşumdur. Yalnız, Fatih, benim karşısında kaldığım sorunları nasıl hallederdi? Bunu çok merak ederim.. İkinci Mehmet büyük adamdır büyük…” diye uyarıda bulundu.
Cumhuriyet Türk’ün en tabii yönetim şeklidir. Ben Fatih’in devrinde yaşasaydım oyumu tereddütsüz ona verir ve onu cumhurbaşkanı seçerdim”[29] diye ifade etmiştir.
Atatürk’ün Fatih’e ve Osmanlı’ya bakışı böyledir. Tarihiyle “kavga” etmeden yanlışları ve doğruları ayrı ayrı ortaya koyan, tarihten dersler çıkaran ve bu derslerle geleceği biçimlendiren, Fatih’e sonuna kadar sahip çıkan bir liderdir
İşte dünya liderliği böyle bir şey olmalıdır.