ERMENİSTAN İLE TÜRKİYE İLİŞKİSİ YENİDEN GÜNDEM DE.
SAVAŞ İHTİMALİNİ DE GÖZ ÖNÜNDE TUTALIM.
Nedense insanlar öpüşüp kucaklaşınca her şeyin düzeleceğini sanıyor. Ekilen düşmanlık tohumları hemen geçivermiyor, bir iki nesil geçse de.
Öncelikle düşmanlığın bitirilmesi uygar insanlar için geçerli olan bir davranış. Fakat her fırsatta sadist ve intikamcı olan bir güruh’a ne kadar güvenilir bilemem.
Bir iki ırk vardır, insan öldürmeyi iş edinen İsrail, Arap, Rum, Çin. Bu insanların tarih de birçok vahşet denilecek şekilde katliamları görülmüş ve hâlâ daha bunlardan, bu insanlık dışı davranışları devam ettirenler var. Ermenilerin elçilerimize yaptıkları katliamı geçelim, onların sebep olduğu seferde Sarıkamış faciası ve Anadolu da ki soykırımı, unutulacak gibi değil.
Hükümetin bildiği bir şey vardır diye düşmanlığın bitirilmesi açısından destekleyelim. Tabii ki Azeri kardeşlerimizi de hesaba katmak zorunda olan bir uzlaşma.
Peki, yarın bunlar AHİM de diyet ister, toprak talep eder de Doğu Karadeniz de ki ermeni vatandaşlarımızın da desteği ile yeni bir sorun çıkarılır veya Azeri kardeşlerimize gene bir zulüm uygulanırsa. Artık tek yapılacak bir şey var savaş. Yani “OSMANLI TOKADI”. Bu ihtimalide göz önünde tutmak gerekmektedir.
NUS İLE USLANMAYANIN HAKKI TEKDİR. TEKDİR İLE USLANMAYANIN HAKKI KÖTEKTİR.
Ne zaman iki eski düşman yan yana gelse aklıma hep yılan kıssası gelir.
Geçmiş bir tarih de, bir adam ile bahçesindeki kuyuda yaşan bir yılan varmış. Her gün yılan kuyudan bir altın çıkarır adama verirmiş ve böylece güzel güzel dostça geçer gidermiş ömürleri. Ama bir gün adamcağız hastalanır, ihtiyaç sahibi olduğu için, yılanın yetirdiği altını da alması lazım. Adamcağız oğluna demiş “oğul bahçedeki kuyuya git ama sakın korkma. Bir yılan kuyudan çıkıp sana altın verecek onu al gel” der. Oğlu nefs sahibi hemen aklına kuyudaki altınların hepsine sahip olma düşüncesi gelir. Kuyunun başında yılanı bekler ama eline de bir taş, muradı yılanı öldürüp kuyudaki altınları almak. Yılan ağzındaki altın ile çıkar, oğlanda patlatır yılana taşı. Yılan da acı ile sokar çocuğu. Oğlan ölür yılan da bir süre görünmez. Adam iyileşince kuyuya gelir yılanı bekler ve yılanda dışarı çıkar. Adam yılana “ne olacak bundan sonra dostluğumuz” der; Yılan da” artık senin ile dost olamayız” der. Adam “neden” diye sorunca. Yılan anlamlı konuşur” sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken artık dost olamayız” der.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ilâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir
Bizde gerçek iman, yılanda da din olmayınca artık dostluk hep çıkar ilişkisi ile sürer.