Caddelerde gezen değişik değişik tipleri görünce aklıma bu manzara geliyor. Saçlarını imaj olsun diye farklı farklı kestiren ve jöleyle yapıştıranlar tavuklara caka satmaya çalışan tüylü horoz misali kubarıp duruyorlar. Şekilcilik bir salgın hastalık misali yayılırken taklit ve yabancılaşma almış başını gidiyor.
Medyada ki olumsuz örnekler yüzünden birer sosyal deneğe dönüşen nice insan bedensel hazların peşinde koşmayı bir marifet zannediyor. Topçu ve popçu abilerinin yaşantılarına özenen bazı gençlerimiz onlar gibi yaşayamayınca teselliyi isyan müzikleri dinleyip madde kullanmakta buluyor. Suça karışan gençliğe baktığımızda, eskinin jiletçi, otçu ve arabesk dinleyen gençliğinin yerini rap ve metal dinleyen ve sentetik maddelerle uçmaya çalışan bir gençlik aldı. Fakat sorunun kaynağında yine aynı sebepler yer almaya devam ediyor. Ne yazık ki gençlerimiz izledikleri televizyon programlarında ve dizilerde rol model olarak alabilecekleri çok az figürle karşılaştılar. Görsel medyada arz-ı endam eden dizi ve film kahramanları ise her türlü suça karışmış ve at hırsızından farksız tipler. İzleyicisi bol olan programların temelinde şehvet ,şiddet ve şöhret içerikli bir tema var. Bunların örnek alınması ise ne yazık ki toplumumuzda çok acı sonuçlar doğuruyor.
Sosyal hayata baktığımızda toplumun değerler algısının tepetaklak olduğunu görüyoruz. Paranın saltanatı gönüllerde taht kurmuş durumda. Para kral olmuş ve de nice insan onun bir soytarısı gibi davranıyor. Modanın hipodromunda, imaj ve karizma iki boy önde koşmaya devam ediyor. Hayatın kaportasına gösterilen özen ne yazık ki içine gösterilmiyor. Şekilcilik almış başını gidiyor. Örneğin; Asgari ücretle çalışan insanların elinde milyarlık telefonları görünce nasıl da zengin bir ülkeymişiz diye ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Asgari ücretli birinin milyarlık telefon kullanmaya hakkı yok mu?
Bence başkalarına gösteriş yapmak için kendini olduğundan farklı göstermenin ne anlamı var acaba. Kimseye mihnet etmeden ihtiyacımızı görmek varken banka ve kredi kartlarına ömrümüzü heba ettirmenin ne gereği var.
Bence başkalarına gösteriş yapmak için kendini olduğundan farklı göstermenin ne anlamı var acaba. Kimseye mihnet etmeden ihtiyacımızı görmek varken banka ve kredi kartlarına ömrümüzü heba ettirmenin ne gereği var.
Yıllar önce güya cesur mankenlerin ilk olarak giydikleri moda kıyafetlerinin bugün sokaklara yayılması zoraki bir kültürlenmenin ve kültür emperyalizminin bir tecellisi olarak karşımıza çıkıyor. Bizim olmayan bize ait olmayan değerler sanki öteden beri hayatımızın içindeymiş gibi pazarlanıyor. Geleneksel değerlerimizin yerini bize zorla dayatılan yaşam biçimleri alıyor. Ayran yerini kolaya , sohbet yerini sosyal medyaya, ödünç alıp vermek yerini banka kredisine, iyi niyet yerini art niyete bırakmış durumda. Evler çok katlı arabalar son model fakat gönüller fakir. Bencillik ve nemelazımcılık içimizi kemirmeye devam ediyor.
Kafelerin önüne oturup masaya sigara çakmak ve son model telefonunu koyan bazı insanlarımız bu sosyal otlangaçlarda taksitle aldıkları arabalarını teknik özelliklerinden söz ederken bir taraftan gelip geçenleri kesiyorlar. Akşam yemeğini yer yemez okey masasında fayans dizme mesaisine başlayanlar ve unutmak için içenler yavaş yavaş nostaljiye karışırken, sosyal medyanın önünde diz çöküp onun rahle-i tedrisinde cehalet eğitimi alanlar dedikodu ve dikizlemenin kitabını yazmaya devam ediyorlar.
Ne yazık ki eşik horozları her yerdeler. Kalıpsız bir kalıbın içinde renkten renge şekilden şekle girip durmaktalar. Koskoca bir tarihin en ucunda bir mirasyedi gibi beklemekteler.
Bu olumsuzluklar aynasına yansıyan bazı tablolar kalemimizden dökülürken su-i misalin misal olmadı kaidesi ile aşkın ve sevginin hürmetine erenlerin kapısında boyun büküp toplumumuz ve insanlık için Mevlana Hüdavendigarın görklü nazarına tutularak yüce Mevla’dan nusret felah ve necat duasıyla sözlerimi tamamlıyorum.