Tatil geldiği zaman, ağlarım ben inan/ Gidiyorsun işte, arkana bakmadan/Nasıl geçer bu yaz, ne olur bana yaz.
Okulun son gününde bizler için kavuşma zamanını belirleyen bir parola olmuştu, şarkının adı… Kızlar, erkekler, sevgililerine fısıldardı;
“Eylül’de buluşuruz!”
Bütünlemeye kaldığı için Eylül’de sınava girecek arkadaşlara söylenirdi biraz hınzırca;
“Eylül’de Gel!”
Son gün, herkes birbiriyle vedalaşırdı. Bir taraftan tatil neşesi, diğer taraftan, sevda hasreti kokardı şarkının sözleri. Sabırsızlıkla beklenen Eylül ayı bir türlü gelmek bilmezdi. O kısacık okul tatili nasılda uzardı, hiç bitmeyecekmiş gibi…
Okul kimin umurunda! Esas olan o saf ve temiz aşkların buluşmasıydı, okul yolunda…
Eylül’de gel Eylül’de okul yoluna/Konuşmadan yürüyelim gireyim koluna/ Görenler dönmüş hem de mutlu diyecekler/Ağaçlar sevinçten başımıza konfeti gibi yaprak dökecekler…
Bizim gençliğimizin o saf ve tertemiz aşklarının, hasretlerinin şarkısı, günümüz gençliğinin; “Adalet, barış ve özgürlük için Eylül’de gel!” sloganına dönüştü. Onlar sevdalarıyla, arkadaşlarıyla değil, hayatlarının baharında yitirdikleri arkadaşlarını; Mehmet’i, Abdullah’ı, Ethem’i, Medeni’yi, Ali İsmail’i, Ahmet’i, Serdar’ı anmak ve faillerinden hesap sormak için buluşma parolası olarak kullandılar;
Adalet, barış ve özgürlük için Eylül’de gel!”
Geldiler…15 Eylül’de Kadıköy’de buluştular. Onların bir tek istekleri vardı:
Özgürlük ve barış…
Hayatlarına karışılmasını istemiyorlardı. “Beni fark et, beni önemse, özgürlüğümü kısıtlama, demokratik haklarıma karışma, beni yüzde 50 olarak bölme, ölenleri sayı olarak değil, insan olarak hatırla, Suriye’ye değil bana ağla, polise beni düşman gibi gösterme, ben de bu ülkenin evladıyım, bana da sahip çık. Kini ve nefreti bir tarafa bırak. Kindar ve dindar gençlik değil, birbirini kucaklayan bir gençlik için çalış… Sevgilimin elini tutmama, kucağına başımı koymama karışma… Sevginin ve sevdanın karşısında tevazu kanatlarını indir. Bana saygı göster…
Çok şey mi istiyorlar?
Ancak ne yazık ki günümüzün Türk gençliği, Eylül’de okul yolunda değil, meydanlarda buluşuyorlar. Başlarına konfeti yaprakları değil, biber gazı kapsülleri dökülüyor…
Hoş, bizim zamanımızdan bugüne çok da bir şey değişmiş değil. O günlerde her köşe başında Panzer’ler dururdu, bugün TOMA’lar… Polis deseniz, tüm o çağdaş görüntüsüne karşın, hiç değişmedi.
Bu ülkenin gençliği çok acıdır ki, her dönem de bedel ödemek zorunda kalıyor.
Diren gençlik, Eylül’ler bitmez!