Yarım yüzyılı aşkın bir süredir Filistin halkının topraklarını işgal eden İsrail’in “koruyucu hat” oluşturmak adı altında üç haftadır devam eden saldırılarında çoğu çocuk ve kadın olmak üzere üç yüz yirmiyi aşkın Filistinli yaşamını yitirmiş, yüzlerce insan yaralanmış, yüzlercesi tutuklanmış, Gazze harabeye ve günlük yaşam cehenneme çevrilmiştir.
Bu insanlık trajedisi karşısında İsrail’e destek veren uluslararası güçlerin hala seyirci kalması, “kara harekâtı istemiyoruz” diyerek adeta hava harekâtının devamını onaylamaları katliamın suç ortakları olduklarını göstermektedir. Birleşmiş Milletler katliamlar karşısında suskun kalmakta, katliamcılara karşı herhangi bir yaptırım uygulama cesareti bile göstermemektedir.
Emperyalist güçlerin 2010 sonbaharında BOP kapsamında başlattıkları “yeni istikrar alanları, Arap Baharı” adı altında yeniden sömürgeleştirme hamleleri, Suriye, Irak ve en son Filistin’de yeni bir düzleme girmiştir. Bu bağlamda bir taşeron örgüt olarak kullandıkları örgütlerden IŞİD Irak’taki fiili bölünmüşlüğün daha da kurumsallaşması, de facto olarak çizilen sınırların daha da genişletilmesi için aktif rol oynamaktadır. Son olarak ise Rojava başta olmak üzere Irak ve Suriye kırsalında işbirlikçi yerel çetelerin de yardımıyla katliamlara hız vermiştir. Bu saldırılarla eşit, özgür ve kardeşçe bir geleceği inşa etme çabasının ürünü Rojava devriminin IŞİD çeteleri eliyle boğulması hedeflenmektedir.
Ortadoğu’nun her yanında devam eden çatışma ve derin çelişkiler emperyalist politikalardan bağımsız değildir. İşgal ve böl-yönet politikalarıyla çatışma ve çelişkiler diri tutularak başta petrol olmak üzere bölgenin kaynakları talan edilmektedir. Son yıllarda artan şiddet ortamı emperyalistlerin bölgeyi yeniden dizayn etme ve bölgenin yıpranan gerici iktidarlarını ayakta tutma arayışlarının sonucu olarak gelişmektedir. Bölge halkları birbirlerini boğazlarken emperyalistler bölgedeki güçlerini tahkim etmekte, varlıklarını kalıcılaştırmaktadırlar.
Ülkemiz egemenleri başta emirlerindeki siyasi iktidarlar olmak üzere, geçmişte Filistin halkının mücadelesini istismar ederek iç politika malzemesi yapmışlar “denge politikası” adına dün ve bu gün yaşanan katliamları görmezden gelmişler, Filistin halkı ile aramızdaki tarihsel ve kültürel bağları dile dolamaktan gayrı bir şey yapılmamıştır.
Hali hazırdaki iktidar yaşanan katliam karşısında İsrail’i incitmeyecek “diplomatik” açıklamalarla yetinmesi; IŞİD’in Irak’taki son saldırılarının da etkisiyle Musul ve Kerkük petrol boru hatlarından Türkiye üzerinden İsrail’e satılan petrollerden elde edilen ve Halkbankası’na yatırılan dolar akışının devam etmesi için, Filistin halkının değil, silah anlaşmaları yaptığı, pilotlarını Türkiye’de eğittiği İsrail’in çıkarlarına uygun bir dış politika izlediğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.
Gezi Direnişinde hayatını kaybeden gençleri terörist olarak suçlamaktan geri durmayan, 15 yaşında polis terörüne kurban verilen Berkin Elvan’ın annesini mitinglerinde yuhalatan zihniyet eli kanlı IŞİD çetelerini ise “IŞİD unsurları” olarak tanımlayarak IŞİD’e verilen örtülü desteği devam ettirmekte hiç beis görmüyorlar.
Saldırıların püskürtülmesi ve barış ortamının sağlanması için başta Filistin, Rojava, Şengal de yaşayan halklarla acil dayanışma hattı örülerek bölgenin demokratik güçlerinin hep birlikte hareket etmesi için zorlanmalıdır. İsrail’in Filistin halkına, IŞİD çetelerinin Rojava ve Irak halklarına yönelik olarak başlatmış olduğu saldırıları kınayıp lanetlemek dışında neler yapa bileceğimizi ivedi olarak ele alıp kararlaştırmalıyız.
Zulme karşı direnenlerin yanında olmak tüm duyarlı yüreklerin birincil insanlık görevi olduğunu hatırlatır, düzenlenecek yardım seferberliğine herkesin gücü oranında destek olmasını öneririm.