Devamlı aynı noktada kalarak, strateji çizmeden, düşmanı görmezlikten gelmek,
düşmanın küçük ve etkisiz olduğunu ilân etmek, gelebilecek felaketlere ve saldırılara karşı insanları gaflete düşürmek demektir
AKP’ye karşı ciddi siyaset üretemeyen muhalefet partileri kendi sonlarını hazırlarlarken Türk milletinin de kaosa sürüklenmesine sebep oluyorlar
Peygamberimizi (S.A.) ders kitaplarından çıkaran ve dışlayanlar « Dersim konusu içinde » vatana ihanetle suçlanmış olan Seyyit Rıza’yı ön plana çıkarmak için neden dini kullanıyorlar ?
Gerisinde gündem değiştirme ya da girdikleri çıkmazlarda bocaladıklarını gizleme gayretleri olsa da Cumhuriyet karşıtlığı ve Atatürk düşmanlığı onları adaletsizliklere itiyor ve gerçek dışılıklardan medet umuyorlar.
Yusuf Sûresi, 40. Âyet : «Siz, O’nu bırakıp, sizin ve atalarınızın isimlendirdiği isimlere tapıyorsunuz»
Bu çelişkiyi AKP’lilere hatırlatmak gerek
Yetim malı yerlerken, emanete hıyanet ederlerken, yolsuzluk yaparlarken, yalan söylerlerken, haksızlık yaparlarken, milletin malını çarçur ederlerken ALLAH’ı (C.C.) unutanlar, Peygamberimize (S.A.) ters düşenler, nedense ALLAH’a (C.C.) ve Peygambere itaatı olmayan Seyyid Rıza’yı yüceltmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Ve adeta Seyid Rıza’ya tapıyorlar.
İkinci Mahmut, düşmanla savaşamayan fakat gücü yurttaşlarına yeten ve onlara şiddet uygulayan bir padişahtı
Sene 1826, Eylül ayının ilk haftası… Yeniçeri Ocağı yıkılalı üç ay olmuştu. Ruslarla devam eden savaş sona ermek üzereydi. Padişah İkinci Mahmut, Yunanistan’a bağımsızlık verilmesinin sağlayan Rus isteklerini ister istemez kabul etmişti. Yüzyıllarca Osmanlı Devleti’nin varlığına temel kuvvet olarak hâkim olan Yeniçeri Ocağı’nın yıkılması, imparatorluğun merkezinde hoşnutsuzluk uyandırmış, « kapanan devrin menfaatçıları », « bölücüler », medresecilerle, şeyhlerle, aşiretlerle, tarikatçılarla, dini kendi ihtirasları için kullanan cemaatçilerle gizlice işbirliği yaparak Üçüncü Sultan Selim’in Nizam-ı Cedid devrini kapayan Kabakçı Mustafa’nınkine benzer ihtilâl hazırlığına girişmişlerdi. Bu hazırlığı haber alan ve kan dökme konusunda oldukça kararlı ve tecrübeli olan İkinci Mahmut her türlü şiddeti uygulayarak, kısa süren yargılamalardan sonra isyancıları ölüm cezalarıyla cezalandırtmakta idi. İsyancıların ölüleri diğer isyancılara gözdağı vermek için sokaklarda üst üste bırakılmaktaydı. On beş gün süren bu korkunç devrede görülen Sipahî isyanları, yıkımdan sonraki Yeniçeri ayaklanmaları, İstanbul’u korkunç ve kanlı bir döneme soktu.
Boğaz hisarları nazırı ve Büyükdere ağası Hamit Ağa da halk tarafından çok sevilmesine, adil, iyi huylu Osmanlı centilmeni ve iyi bir Müslüman olmasına rağmen sırf Yeniçeri olduğundan kendi cinayetlerini haklı çıkarabilecek iftiralar uydurulmak suretiyle kafası koparılarak idam edildi. Onun başı, öldürüldüğüne inanması için bir tabak üzerinde Padişah İkinci Mahmut’a götürüldü.
Bakın olaya : Halk tarafından sevilen, ülkesini seven, bilgili bir insan, dürüst, adil, ülke üzerinde oynanan oyunları gayet iyi bildiği halde, fakat yeniçeri olduğu için iftira ve tertiplerle önce hapsihaneye düşürülüyor, adil olmayan yargılamalardan sonra uydurma gerekçelerle başı kesilerek katlediliyor!
Gizli tanık benzeri, jurnalci, ispiyoncu, müfteri padişah yandaşları yağcılar, dalkavuklar veya yakınları, kalyoncu eri kıyafetine girmiş Salih Bey gibi halk arasında hafiyelik yapanların şerlerinden kurtulmak da bu bozuk düzen içinde mümkün değildi.
Aynen Ergenekon iftira davasında olduğu gibi, devlet gücünü ellerinde bulunduran, adalet duygularını kaybetmiş, saltanat düşkünü BOP eşbaşkanları ve emperyalist işbirlikçilerin yaptıkları gibi, vatanseverlere tertipler yapılıyor, kafesleniyor, kumpaslanıyor, padişaha karşı isyan suçlamalarıyla ve IŞİD usulü kafaları kesilerek öldürülüyordu! 1826’da böyle hadiseler olurken Osmanlı vardı. Osmanlı’yı bitiren Yeniçeri Ocağının lağvedilmesi ve bu tür adaletsizlikler, korku verici uygulamalarla doluydu. Her bir katliam, kesik başlarla dolu sokaklar, adaletsizliğin boyutlarını büyütüyor, halkın devlete, devleti yönetenlere olan güvenini yok ediyordu!(1)
İkinci Mahmut’un ölümuyle batı kültürüyle yetişen 19 yaşındaki oğlu Sultan Abdülmecit padişah oldu. Sultan Abdülmecit, “emperyalist güçlerin ve babasının yaptığı hatalarla” koskoca Osmanlı devletinin sistem ve medeniyet açısından çökmekte ya da yıkılmakta olduğunu hissediyordu. Babasının devletin güvenlik dayanağı olan yeniçeri Ocağını lağvetmesi ve Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurması, Paris’te Mekteb-i Osmani’yi açması gibi batılı örneklerine uygun yeni kurumların kurulmasına başlanması ve yapılan yenileşmeler ne yazık ki, kurtuluşa yeterli değildi!
Londra Büyükelçisi Mustafa Reşit Paşa vezaret ve Dışişleri Bakanlığı görevlerini birlikte yürütüyordu. Bu arada Sultan Abdülmecit’in yanına gelen Sadrazam Koca Hüsrev Paşa, onaylanması için, Mustafa Reşit Paşa’nın idam fermanını içeren bir karar veriyordu! Sultan Abdülmecit kendisine çok faydalı olabilecek ve bilgi birikimiyle örnek olan bir kaç kişiden biri olan veziri Mustafa Reşit Paşa’yı feda etmedi! İşte 19 yaşındaki Padişah Sultan Abdülmecit 39 yaşındaki Mustafa Reşit Paşa ile birlikte 03 Kasım 1839 tarihinde ilhamını 1789 Fransız ihtilalinden alanTanzimat-ı Hayriyye (hayırlı düzen) adıyla bir değişime gidiyorlardı. Daha sonra bu hareket Mustafa Reşit Paşa’ya Koca Reşit Paşa ismiyle anılmasına sebep olacaktı.
Pekiyi bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne şekilde ve nasıl bir döneme sokuldu?
Bugün de Türk Ordusunu etkisiz hâle getirmek, güçsüz kılmak, iç ya da dış düşmanların saldırıları karşısında çaresizleştirmek için Emperyalist güçlerle işbirliğiyle, AKP’li yöneticiler tarafından aynı kötülükler yapılıyor ! Jandarma teşkilatının yok edilmesi, eğitim sisteminin yozlaştırılması ve hurafeleri hortlatma yolunda atılan adımlar, Osmanlıyı yıkıma götüren yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılması konusuyla aynı niyeti taşımaktadır. Bu kez kirli senaryolarla parçalanacak, bölünecek olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti hedef alınmaktadır !
Dün insan hayatı nasıl hedef alınmışsa, bugün de saç ve sakalları birbirine karışmış hafiye tipli insanlara emperyalizmin güdümünde « Müslümanlarmış gibi gösterilerek » kafa kestiriliyor! AKP yöneticileri bize destek oluyor şekilinde dünya kamuoyuna yansıyan bu kafa kesen terröristlerin açıklamaları bile toplumları uyandırmaya ve insanî tavır göstermeye yetmiyor! Ki bunları teşkil eden teröristlerin emperyalistler tarafından devşirildiklerine dair epeyce haberler gazetelerde yer alıyor!
Her dönemde «olayları hafife almak, felaketleri görmezlikten gelmek» kaosu körüklüyor! Haksızlık ve zulüm karşışında feryat etmeyenler zalimlerin zulümlerini, seyircilerin de gafletlerini artırıyor! Acılara, adaletsizliklere metanet değil tepki gösterilmesi gerekir!
Fransız ihtilalinde, idam sehbası üzerinde bulunan Madam Dubarri’nin feryadı Paris halkının yüreğini titretmiş ve toplumun gafletini yok etmiştir!
Tayyip gibi İslâm’ı kendisine maske yapan bir kişiye emperyalistler tarafından görev verildi! Bu görevin ismi de konuldu : BOP eş başkanlığı…
Tayyip önce böyle bir görev almadığını iddia etse de, bizzat kendisi tarafından yaklaşık 30 kez tekrarlanarak böyle bir görev alındığı açık açık itiraf edildi! Böyle bir görevle bir partiye genel başkan, T.C. devletine başbakan, yine T.C. devletine Cumhurbaşkanı olmak ise anayasal bir suç! Ama bugüne kadar bir tek savcı çıkıp, cumhuriyet savcısı olarak, anayasayı ve yasaları uygulama görevini yapmadı! Tek bir muhalefet partisi genel başkanı ortaya çıkıp da bu anayasa ihlâllerini demokratik yoldan durdurmayı sağlayamadı!
Günümüzde vatanseverlik partiler üstü bir ruhla ifade edilmelidir
Dünyada eşi görülmeyen demokrasi dışı tavırlar ve hukuk dışı kararlar ne yazık ki Türkiyede! 17 yıllık öğretmen Seçil Esmanur Erdem’in Recep Tayyip Erdoğan'a yumurta attığı gerekçesiyle meslekten ihraç edilmesi demokratik tepkilere tahammül edemeyen bir zulüm iktidarının Türkiye’de hüküm sürdüğünü göstermektedir!
21. asırda çağdaş Türk gençliği de emperyalist güdümlü ve BOP’çu AKP’li yöneticilerin hedefinde!
Eğitim sistemi 11 yılda 13 kez değiştirildi. Deneme tahtası gibi görerek çocuklarımızı ruh hastası haline dönüştürmeye ve yobazlaştırmaya çalışıyorlar!
Onlara soruyoruz: Neden kendi kafalarınızdaki, bilme aykırı çağdışı kuralları ve kendi ilkel düşüncelerinizi çocuklarımıza dayatıyorsunuz? Her değeri ve kurumu alt üst ettiğiniz yetmedi mi?
Henüz Türkçe’yi tam anlamıyla konuşamayan ve yazamayan çocuklarımıza Osmanlıca’yı zorunlu hale getirmek pedagojik ve psikolojik olarak onları heba etmektir. 5 yaşındaki çocuklarımıza daha önce “4+4+4” projeleriyle darbe vuran çağdışı AKP zihniyeti anne ve babaların izni olmadan zorlamayla bir başka tahribata girmişlerdir.
“Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getiren güçle Deniz Baykal’ı tertiple CHP’nin başından uzaklaştıran gücün aynı olduğunu bilmemek gafletine niçin düşmemeliyiz?” sorusuna cevap vermek gerçekleri mutlaka önümüze serecektir. Ben Deniz Baykal’a tertip yapılmadan çok önce içimde beliren samimi bir duygu ile ( ki ben bunu fazla açmayacağım) ülkemizin önünü karartacak bir biçimde kendisine veya CHP’ye bir tertip yapılacağını fazla ayrıntıya girmeden Deniz Baykal’a bir mesajla bildirdim. O ise bana şu cevabı verdi :
“05 Mart 2003 Çarşamba 12:08
Sayın Üzeyir Lokman ÇAYCI,
Mesajınız için çok teşekkür ederim.
Duyarlılığınızdan dolayı sizi kutluyorum.
Bu güç günleri sizlerin de değerli katkılarıyla aşacağımıza inanıyorum.
İyi dileklerle sevgiler saygılar sunarım.
Deniz BAYKAL”
CHP’den Deniz Baykal ve Onur Öymen, MHPden Meral Akşener ve Koray Aydın gibi bir çok isim neden cumhurbaşkanlığına aday olarak gösterilmediler?
Sadece Deniz Baykal’ı ya da CHP Milletvekillerini uyarmadım. Kemal Kılıçdaroğlu’nu da, Devlet Bahçeli’yi de, MHP Milletvekillerini bir çok kez uyardım. Ne yazık ki bu uyarılarım dikkate alınmadı. Ben Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başında ve Devlet Bahçeli’yi de MHP’nin başında tutma ısrarının emperyalist güçler tarafından benimsendiğini biliyorum. Bu iki genel Başkan AKP”yi büyütürlerken kendi partlerini de küçültme görevlerini üstlendikleri görülüyor. Bunun en belirgin örneği CHP’li ve MHP’li olmayan aksine daha önce AKP”den aday gösterilen Ekmelettin İhsanoğlu’nun bu iki genel başkan tarafından Recep Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmak için aday göstermeleri ile ortaya çıkmaktadır. Ki Devlet Bahçeli Ekmelettin İhsanoğlu’nun ismini bile doğru bir şekilde telafuz edememektedir! Bu hata Bahçeli’den bir "Emsalettin" vakası daha şeklinde gazetelerde yansıtılmıştır. Bir numaralı tehdit AKP demesine rağmen bir çok defa AKP’ye destek olan Devlet Bahçeli”nin “ülküdaşlarını yüceltme yerine” MHP genel başkan adayı olarak karşısına çıkan MHP milletvekil Koray Aydın için söylediği “Başını kaldıran fitne amacına ulaşamamıştır” sözü büyük bir hata olarak tarihe geçmiştir.
Sözün özü;
Türkiye Amerika’lılar ya da emperyalist güçlerin güdümlerine girenler tarafından değil, vatansever Türk’ler tarafından yönetilmelidir!
Umut içinde bulunan vatansever ve emperyalizm karşıtı Türk gençliğine yol açmayan, kendi partisinin hizmetkârlarını dışlayan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başında ve sık sık AKP’ye destek olmasıyla isim yapan ve kendi partisinin hizmetkârlarını dışlayan Devlet Bahçeli de MHP’nin başında bulundukları sürece AKP iktidarda kalmaya devam edecektir. CHP ve MHP’ye gönül verenler hizmet yolunda mutlaka genel başkanlarını değiştirmelidirler.
Azınlığın çoğunluğa hükmetmesine demokrasi diyemeyiz!
Bugün son anketlere göre HDP ile ittifak görüşmeleri yapan TESEV’ci Kemal Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikalarla Atatürk karşıtlarının kümelendiği CHP’ye destek olanların oranı : %17’ye geriledi! Geçmiş dönemde oy oranı %30 olan AKP’nin perlamento’daki temsil oranı %67 idi... Muhalefet partileri bugüne kadar bu çarpık seçim sistemi gibi AKP’li yöneticilerin bir çok anayaya ihlâlerine karşı da gerekli tepkiyi gösteremediler! Anketler halkın %61’inin gerek iktidar partisi AKP’ye, gerekse muhalefet partilerinin sergiledikleri çok yönlü olumsuzluklar sebebiyle yeni bir parti istediğini göstermektedir!
PKK terör örgütü Hakkâri ve Bingöl gibi bazı illerimizde valiler, ilçelerimize de kaymakamlar tayin etmekte, halk mahkemeleri kurarak T.C. Posta teşkilatı aracılığıyla celpler göndermektedir!
Gördüğümüz olaylar bize, anayasanın ya da yasaların uygulanmadığı Türkiye’de şu an “Cumhurbaşkanı ve başbakan yok” dedirtiyor!
Şimdi şu soruyu soruyorum, «namaz kılmakla, oruç tutmakla, Müslüman’ım demekle Müslüman olunamayacağını akılları buharlaşmış, algıları sıfırlanmış, duyguları bellerinden aşağıya indirilmiş bir toplumun anlaması ve bunların devletlerini, bayraklarını, ordularını, değerlerini, dinlerini, partilerini ve istikballerini savunabilmeleri mümkün mü?» bunları düşünün.
Ve Dersim’le ilgili bilir bilmez konuşanlara sorun : Bu kadar yıkım karşısında, tükenişe, bitişe, imha oluşa giden bir yolda, «Atatürk’e bağlılık» ve «Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için gayret» gösterme yerine, çarpıtılmış, vatanseverleri yaralayıcı ve Atatürk’ü ise aşağılayıcı bir şekilde ifade ettiğiniz Dersim konusu sizi neden bu kadar ilgilendiriyor? Ya da kimlerin ekmeklerine yağ sürmeye çalışıyorsunuz? »
Paris, 07 Aralık 2014
¤ Tarih Konuşuyor Mecmuası, Şubat 1964, Cilt 1, Sayı 1, Sayfa 32 (1)