Başlarındaki kumandanlarının kendilerine iki aydır yaşattıkları zulümden mi yoksa kendilerine ne yapacağını kestiremedikleri sultana yaraşma arzusundan mıdır bilinmez, birkaç şehirli alaya yaraşarak genç fatihin önünde eğilmek istediler. Adamlardan bir tanesi alayın ortasındaki; beyaz sarıklı, beyaz cüppeli yaşlının sultan olduğunu düşündü. Böylesi bir başarıyı bu bilge görünümlü adamdan başkası kazanamazdı.
Ak Şeyh, atının üstünde yanına gelen kalabalığa gülümseyip, eliyle önündeki genç adamı işaret ederken, “ Ben değil, sultan odur “ dedi. Rumlar şaşkınlıkla öndeki gence bakarak bu sefer onun yanına koşuştular. Ak Şeyhin iki tarafındaki Molla Gürani ve Molla Hüsrev de gülümsemekten kendilerini alamadılar.
Genç Fatih Rumca “ Sultan benim, ama siz gene de doğru kişiye gittiniz,” dedi, tebessüm ederek.
Vlaherna İmparatorluk Sarayının yanından geçerken alayı durdurdu. El Hamse’den inerek yere eğildi ve yerden bir tutam toprak alarak türbanının tülbendi arasına serpti. Dudaklarından “Ya Muzaffer!” sözü döküldü.
Allah’ın fethi gerçekleştiği zaman Rabbine hamdet ve ondan mağfiret dile.
Etrafta sultana tezahürat eden azaplardan biri “ Neden böyle yaptı?” diye sordu yanındakine.
Fakat sorduğu da en az onun kadar şaşkındı. Arkada onları duyan Molla Lütfi, “ Enaniyete kapılmamak için .” dedi. “ Topraktan geldik toprağa gideriz, her şeyin asıl sahibi Allah’tır. Tek Muzafferde O’dur. “
İnsan varlığının kendisine müstakil bir benlik vererek hem kendi varlığını hem de etrafındakilerin varlığını Yaradan’dan bağımsız görmesi yani anlayacağınız koca bir bencillik, enaniyet duygusu.
Geçmişten günümüze her daim büyümüş, siyasetten günlük hayata kadar kendimizi evrenin merkezi yapıp, her durum ve herkesi kendi çıkarımız için kullanarak, faniliğimizi her şeyin amacı yapıp, kendimizi bir halt görme enaniyeti…
El etek öpüp en basit bir makama geldiğimizde, kendimizi oranın kralı zannetme enaniyeti…
Helal haram ayırt etmeden kazandığımız paranın kibriyle, sonradan görmeliğin ayırdında olmaksızın, soytarılığın cenderesinde debelenme enaniyeti…
Hayatında kitap yüzü açmamış, okuduğunu anlamayı geçtim söyleneni doğru yazmaktan aciz, cehaletin sonsuz özgürlüğünde, bilgiçlik taslama enaniyeti…
İstanbul fetheden o büyük insanların dahi enaniyete kapılmamak için bir tutam toprağı koynunda taşımalarını görmezden gelip, sınırsız aç gözlülükle arsa ve paraya çevirme, enaniyeti.
Onca enaniyet içerisinde, aynada ki suretimize bakmadan, biz hariç herkesi enaniyet içerisinde olmakla suçlama, enaniyeti.
Allah’tan Niğde’mizde pek rastlanmıyor şu enaniyet denen duruma.
Rastlandığında da…
Tüm projelerimiz hazır …
Ecemiş veya şekerpınar suyuyla iyice yıkayıp, Akkaya’nın mis kokusuna beleyip, paklayarak temizleyeceğiz.
Temizlenmek istemeyenleri ise artık ortama göre ya hızlı trenimizle limanlara ya da havaalanımızdan kalkan uçaklarımızla atmosfere salacağız.
Yok hala ben enaniyetimden vazgeçemiyorum o zaten benim benliğim diyenleri ise…
Bir gün hepimizi kucaklayacak olan Derbent Mezarlığının sükûnetinde toprağa verirken, varsa helalliğimizi, vereceğiz.
Elbette ki vermek isteyenler…