“MODERN KÖLELER”( Kiralık İşçilerin Hikâyesi)
Özel İstihdam Büroları ve yaratacağı emek sömürüsü üzerine daha öncede yüzlerce sayfa okumuş, bir iki köşe yazıma da konu etmiş daha çarpıcı nasıl anlatırım diye de kafa yormuştum. .(01.16.2012 tarihli Evrensel gazetesi görüş köşesi ve Niğde yerel basınının da ki eğitim emekçisi adlı köşemde.)
Elbette benim gibi emekçilerle, ezilenlerle ve ötekileştirilenlerle şu ya da bu şekilde ilişkili içerisinde bulunan aydınlar, gazeteler, uzman kişi ve kurumlar bu konuya dair onlarca yüzlerce makale yazıp çizdi. Ama ÖİB’leri tüm çıplakçığıyla yaşayanların ağzından biz okurlara ulaştıran yazar Hüseyin Can hedefi tam on ikiden vuruyor.
Kalemine, bilincine ve emeklerine sağlık Hüseyin Can.
Sayfalarca teşhir yazısının bilimsel makalenin yaratamayacağı çarpıcılıkta ÖİB’lerin getirdiği bütün olumsuzlukları yaşamış olanların deneyimlerini aktardığı Modern Köleler –Kiralık İşçilerin Hikâyesi- başlıklı kitabı kelimenin tam anlamıyla vakayı tüm çıplaklıyla ve ürkünçlüğüyle anlatıyor olması bir yana akıcı diliyle çok rahat anlaşılır olmasıyla da öne çıkıyor.
Kiralık İşçi Büroları, nam-ı diğer Özel istihdam büroları konusunda bir bütün olarak geniş emekçi yığınları yeterince bilgi sahibi olmadığını, ne olduğunu anlamadan “izlemeye” devam ettiğini ve ebetteki tepkisizliğini bire bir gözlemliyoruz. Bu genel izleme ve tepkisizlik sonucu işçi kiralama, özel istihdam vb. adlar altında 2000’li yılların başından buyana çeşitli yasal düzenlemelerle adım, adım çalışma yaşamında yasal mevzi kazandırılmaya çalışılan ÖİB’ler inanın bu yasama döneminde parlamentomuzdan geçirilerek “kanun” koruması altına da alınacaktır.
Yazar Hüseyin Can biz işçi ve emekçilere karşı karşıya kaldığımız tehdidin büyüklüğünü,yaşayanların deneyimleriyle gayet net bir biçimde anlatıyor.“MODERN KÖLELER”- Kiralık İşçilerin Hikâyesi- isimli kitap bu yaşayacağımız cehennemi, sömürü koşullarını kafamızda bire bir canlandırabileceğimiz oldukça zengin bir başucu kaynağı.
Kitabın Yazarı Hüseyin Can, Almanya’da yaşayan sınıf bilinçli bir işçi.11 yıla dayanan bir KİB (Kiralık İşçi Bürosu) deneyimine sahip. Bu süre zarfında Almanya Çalışma Dairesi tarafından 3 ayrı KİB’te istihdam edilmiş. Sonuncusunda yaklaşık 10 yıl kalmış. Ta ki KİB patronunun orada yaratılan örgütlülüğü sindiremeyip şirketini feshetmesine kadar…
Hüseyin Can’ın kaleme aldığı bu çalışma, KİB sistemini aklımıza gelebilecek tüm boyutlarıyla ve canlı deneyimler üzerinden irdeliyor. 433 sayfadan oluşan kitap, sadece kendi çalıştığı KİB’lerin deneyimiyle sınırlı değil. Sınıf bilinçli bir işçi olarak başka pek çok KİB işçisinden edindiği bilgileri bütünsel bir tablo haline getiriyor.
Almanya’da ‘72’lerden beri var olan KİB sistemi, bugün artık üretim organizasyonunun önemli bir parçası haline gelmiş! Bugün Almanya’da bir milyona yakın KİB işçisi var. Bu rakamın kısa süre içerisinde (kriz ile katmerleşen işsizlik koşullarında) 3 milyona çıktığını biliyoruz. Almanya daAktif durumdaki KİB sayısının da 24 bin 500 olduğu sanılıyor. Bu rakamlarla Alman sermayesinin 40 yıllık deneyimle KİB’lerin tüm nimetlerinden yararlanacak bir “incelik” kazanmış olduğunu anlamak güç olmayacaktır.
Yaygın taşeron ağıyla birleşerek emek piyasasını akıl almaz düzeyde atomize eden bu sistemin uluslar arası düzeyde şirketleştiği (Manpower, Adecco, Kelly ve Randstad), uluslararası düzeyde örgütlendiği (48 ulusal federasyonu çatısı altında toplayan Özel İstihdam Büroları Uluslararası Konfederasyonu Ciett) düşünülecek olursa sonuçları tahayyül etmek daha kolay olacaktır. Romanya’daki bir işçinin uluslara arası KİB’ler eliyle Almanya’daki bir tekelin işi için istihdam edildiğini, ücreti başta olmak üzere her türlü koşullarının Romanya’daki standartlara göre belirlendiğini düşünün.
Kitap, bu simsarlık kurumlarının sınıfın örgütsüzleşmesinde ve tüm tarihsel kazanımlardan soyundurularak kölelik koşullarında istihdam edilmesinde sayısız yöntem geliştirmekte ne kadar yaratıcı olduklarını da sayısız örnekle ve farklı cephelerden anlatıyor. Kitabı okuyan biri artık asıl işyerinin fabrika ya da üretim birimi değil de küçücük bürolar olduğunu, sayısız patrona rağmen (taşeron-ana firmaya bağlı yavru firmalar-ana firma) asıl patronunun ÖİB sahibi olduğunu; buna karşı da hiçbir hakka sahip olmadığını son derece net görecektir. Ne kıdem tazminatı, ne ortalama ücret, ne iş güvenliği, ne tatil, ne ek ödemeler.
Kitabı anlamlı kılan diğer özellik de KİB’lerde yaşanan bir örgütlenme deneyimini ayrıntılarıyla ele almış olması. Yazar doğru bir perspektifle aslolanın KİB’lerin yasaklanması olduğunu söylese de bunun güçlü bir sınıf hareketi olmadan olması pek mümkün görünmüyor. Ama aktardığı kendi deneyiminde tüm bu olumsuz koşullarda bile sınıf bilinci olan işçilerin yürüttüğü inatçı örgütlenme sonucunda kölelik koşullarını nispeten sınırlandıracak bir sendikal örgütlenme çabası içine girdiklerini okuyoruz. Patronun tüm engelleme çabalarına, işçilerin sınıf bilincinin zayıflığına, sendikaların “arayı bulma” yaklaşımlarına rağmen çalıştığı KİB’te işyeri işçi temsilciliğini oluşturup, sendikalaşmayı başardıklarını okuyoruz. Bu deneyimi de bütün boyutlarıyla anlatan kitabın sınıf mücadelesi açısından önemli bir kaynak olduğunu söyleyip, mutlaka okunmasını öneririm.