İdrak Etmek ve Fıkh Etmek

Abone Ol
Bizim anlayabileceğimiz şekilde söylersek "AKIL ETMEK". Bu gün ilkokul talebesi çocuk bile dahi aklını kullanabilmekte, ama burada anlatılmak istenen akıllı bir insan tarif ederken dünya ve ahiret saadetini elde etmiş sonsuz mutluluk sahibi bir insan.
Daha iyi anlaşılması için bir örnek ile anlatalım;
Bir insan ki iyi şartlarda yetişmiş, birçok okul bitirmiş ve birçok lisanı olan bir insan. Akademik kariyer yapmış, eski deyim ile "Ordinaryus Profosör", hatta bir iki Nobel ödülü de var. Bu neden ile güzel bir eşi çok akıllı çocukları, büyük bir mal varlığı olan bir insan. Hayal dünyanız hemen gelişti ve imrendiniz değil mi? Bu zatı muhterem ölüyor ve cehenneme gidiyor. Şimdi ne işe yaradı o imrendiren imkânlar? Öbür tarafta bir çoban olan; mesela Raybani HZ.(İmamı Şafinin Hocası) demez mi bu zatı muhtereme "yuh boşuna yaşamışsın". "Bu kadar okudun da akledemedin mi hesaba çekileceğini?"
İşte Allah onun için şöyle söylüyor;
YUNUS - 100 : Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh (iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn (ya’kılûne).Ve Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap, pislik) verir.
Haksızlık olarak düşünmeyin böyle bir olayı. İnsanlara bilimsel yönde çok faydalı olabilir, ilmin verdiği gurur kibir veya sahip olduğu şeyleri kendisi kazandığını söyler, Allah’ın bir lütfu olduğu idrak edemez ve kazandıkları için hamd ve şükredemez
YUNUS - 60 :Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllahil kezibe yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), innallâhe le zû fadlın alen nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne). Kıyâmet günü, Allah'a yalanla iftira edenlerin zannı nedir? Muhakkak ki Allah, insanlara karşı elbette fazlın sahibidir. Ve lâkin onların çoğu şükretmezler.
İşte sahip olduklarınışeylerin Allah'ın kendisine verdiğini düşünemez kendisi akledip elde ettiğini düşünür. Kibiri mani olur.
A'RAF - 146 : Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
Bu onlardaki kibir, gay yolu denilen cehennem yolunu tercih ettirir. Tabi ki bu insanların hepsi böyledir denemez; bir Farabi, İbni Sina da alimdir ama aynı zamanda Allah’ın veli kullarındandırlar. Çünkü Allah’a ölmeden Allah'a ait olan emaneti yani ruhu, Allah kendisine tekrar ulaştırılması gerektiğini emretmiş. Teslim dinimizin yaşanması için şart.
RAD - 14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Allah kendine onun için davet ediyor. Davete icabet edenleri Allah kendisine ulaştırır. Bu kişiler akletmiş ve idrak etmiş, Allahsız bir mutluğun olunamayacağını bilirler. Diğerlerine ne demeli ki. Üzerlerine pislik yağacak ve hala Allah'ın davetine icabet etmiyor, Allah’ın veli kullarından olmak istemiyor, dalalette kalıyor.
EN'AM - 125 : Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Gururun ve kibrin verdiği zararı akıl edemezler. Şeytan gibi kibir cehennem ehli kılar.
BAKARA - 206 : Ve izâ kîle lehuttekıllâhe ehazethul izzetu bil ismi fe hasbuhu cehennem(cehennemu), ve le bi’sel mihâd(mihâdu). Ve ona: “Allah'a karşı takva sahibi ol.” denildiği zaman izzet (nefsin gururu) onu günahla tutar (mani olup onu günaha sokar). Artık ona cehennem yeter ve elbette (o) kötü bir döşektir.
Hal bu ki Allah'ın davetine icabet etseler ve Allah'a yönelseler, Allah onları takva sahibi kılacaktır.
RUM - 31 : Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Bunların takva sahibi olmaları, Allah'ın davete icabet etmeleri nedeni iledir, yani itaat ve teslimiyet göstermeleri karşılığında, Allah'da, Allah'a ruhlarını ulaştırmayı dilemeleri nedeni ile furkanlarını da veriyor. Doğru ile yanlışı, hak ile batını ayırt edebilme özelliği sahibi oluyorlar. Feraset sahibi insan oluyorlar. Dikkat ederseniz bunların hepsi Allah'a ait. İnsanın kalben dilemesinden başka yapabileceği birşey yoktur.
ENFAL - 29 : Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Davete icabet edilince, icabet edenin günahları mağfiret ediliyor. Yani bütün günahları sevaba çevriliyor.
Tabi herkes davete icabet eder mi? Bu sadece işitenler için geçerli.
EN'AM - 36 : İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne). (Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.
Yok artık herkes söyleneni işitir, sağır mı bu neden işitmesin diyeceksiniz de, siz işittiyseniz, neden hemen Allah'a ellerinizi açıp "Ne olur Rabbim beni de dostlarının arasına al” demiyorsunuz. Böylece idrak ettiğiniz anlaşılsın. Böyle bir talep yoksa işitmişsinizdir de kibirden işitmemiş, idrak etmemiş gibi davranırsınız. Allah bilmiyor mu?
CASİYE - 8 : Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiren ke en lem bi yesma’hbeşşazâbin elîm(elîminâirhu , fe ).Kendisine okunan, Allah'ın âyetlerini işitir. Sonra onu işitmemiş gibi kibirlenerek israr eder. Artık onu, elîm azap ile müjdele.
İşitmeyenler için birkaç açıklama var. Mesela Allah'a davet edilmiş ama kabul etmemiş; bu kişilere Allah ölü diyor ki bu kişilerin kendilerini kurtarması mümkün değil. Şimdi bu idrak etmiş mi?
NEML - 80: İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
İşte bu kişilerin durumunu Allah nasıl açıklıyor.
FUSSİLET - 5 : Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ ted’ûnâ ileyhi ve fî âzâninâ vakrun ve min beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ âmilûn(âmilûne). Ve dediler ki: “Bizi kendisine davet ettiğin şeye karşı, kalplerimizde (idrak etmeyi önleyen) ekinnet, kulaklarımızda (işitmeyi engelleyen) vakra ve seninle bizim aramızda bir perde var. Artık (sen dilediğini) yap! Muhakkak ki biz de dilediğimizi yapacak olanlarız.”
Bu kişiler nefslerinin istediğini yapar Allah'ın istediğini yapmazlar, şeytanda bunlara amellerini süslü gösterir. Tabi ki bu kişiler kendilerini Allah'a davet ederek nasihat edenleri sevmezler.
A'RAF - 79 :Fe tevellâ anhum ve kâle yâ kavmi lekad eblagtukum risâlete rabbî ve nesahtu lekum ve lâkin lâ tuhıbbûnen nâsıhîn(nâsıhîne).O zaman (Salih A.S) onlardan yüz çevirdi (döndü) ve şöyle dedi: “Ey kavmim, andolsun ki; Rabbimin risaletini sizlere tebliğ ettim! Ve size nasihat ettim. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz.”
İdrak etmeyişleri nedeni ile insanların çoğu cehenneme gider.
A'RAF - 179 : Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne). Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Bu kişiler ayete göre kör sağır değil mi? O zaman insanların çoğu böyle olmalı ama bahsedilen göz ve kulak kalpte ise, o zaman ne olacak.
Allah, insanları anne rahminde dizayn eder ve doğarken ona ruhundan üfler. Bu onlara aynı zamanda görme ve işitme hassası vermiş olur.
NAHL - 78 : Vallâhu ahrecekum min butûni ummehâtikum lâ ta’lemune şey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete leallekum teşkurûn(teşkurûne). Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.
Bu ayette anne rahminde cahil olduğunu söylüyor ama bu dizaynı ederken doğunca da ruh verdiği iki ayetten anlaşılmış olur.
SECDE - 9 : Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
MU'MİNUN - 78 : Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). Ve sizin için işitme hassası, görme hassası ve fuad hassası (idrak hassası) inşa eden (yaratan) O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Bu imkânları veren Allah idrak edemediğimiz için çok az şükrettiğimizi söylüyor.
MULK - 23 :Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). De ki: “Sizi inşa eden (yoktan yaratıp var eden) ve size işitme, görme ve idrak etme hassalarını veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?”
Şimdi din adamlarına sorun. Allah kalp gözü ve kalp kulağı vermiş siz kullanıyor musunuz? Yoksa süs diye mi vermiş. Kullanılması gereken hassalar da feraset sahibi olsak, yani davete icabet ederek furkanları Allah'dan alsan, o zaman herşey Allah'ın dizayn ettiği gibi olacakta nefsimiz müsaade etmez.
TAHA - 28 :Yefkahû kavlî. Sözlerimi idrak etsinler.
Allah emrediyor idrak edin.
İSLAMIN BEŞ ŞARTINI YETERLİ GÖRENLER, DÜNYALIKLARI TAM OLANLAR, İŞİTİP DE KABUL ETMEYENLER, SİZLERE NE OLUYORDA ALLAH EMREDERKEN İSYAN EDİYORSUNUZ, YA ZAMANINIZ KALMADI İSE ÖBÜR TARAFA GİTTİĞİNİZDE HİÇ BİRŞEY FAYDA VERMEZ. DAVETE İCABET ETMEMENİN BEDELİ SONSUZA KADAR AZAP OLUR.
KEHF - 103 :Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen). De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”
KEHF - 104 :Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.
KEHF - 105 :Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
HADİ ŞEFAT EDECEKLER VAR DEYİN DE HERKESİ KANDIRIP CEHENNEME KENDİNİZ İLE BİRLİKTE YASLAYIN NE OLDU.
Allah’a çok yalvarırsınız ama çözüm değil.
 
İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
KENDİ NEFSİNİZ ZULM ETTİĞİNİZ VE BAŞKALARINI DA CEHENNEME SOKTUĞUNUZ İÇİN ZALİMSİNİZ KİBİRİNİZ HERKESE ZARAR VERİYOR.
İBRÂHÎM - 21 :Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).Hepsi Allah'ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
BU ZAMANIN AZ KALMASI VE ALLAH'IN SEVGİSİ İLE SİZİ ALLAH'A DAVET ETMEK, MUTLU OLMANIZ İÇİN ALLAH'IN AYETLERİ İLE YAZILMIŞTIR.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.