İmamoğlu’nun adaylığı: Kırk katır mı kırk satır mı?

.

Abone Ol

2023 seçiminin kaybedilmesinin en büyük sorumlusu muhalif siyasi aktörlerin neredeyse tamamı hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor.

Üstelik son 10 yıldır neredeyse girdikleri bütün seçimleri çeşitli ayak oyunları uğruna iktidara hediye etmelerine rağmen en küçük bir özeleştiri yapmadılar, en küçük bir sorumluluk almadılar ve en küçük bir fatura ödemeye yanaşmadılar.

Bugünkü hal ve tavırlarına bakınca son yıllarda yaptıkları yanlışlardan en küçük bir ders çıkarmış gibi de durmuyorlar.

Daha vahim olanıysa, seçim sonuçlarını değerlendirirken ‘Ne olacak canım, dünyanın sonu değil ya‘ yaklaşımı içinde olmaları.

Halbuki seçimlerden önce bu seçimin kaybedilmesini dünyanın olmasa da ülkenin sonu olarak göstermişlerdi.

Dertleri koltuk, umutları yerel seçim

Ama sırf koltuklarını korumak için ülkenin karşı karşıya kaldığı durumu hafife almaktan bile imtina etmiyorlar.

Hem sorumsuzlar hem yetersizler hem beceriksizler hem de parti ve kişisel çıkarlarını ülke yararının önünde tutmakta zerre kadar tereddüt etmiyorlar.

Bu durum bize bir kere daha gösteriyor ki mevcut muhalefet değişmeden iktidarın değişmesine ve ülke için taşıdığımız endişelerin ortadan kaldırılmasına imkân yok.

Bunca başarısızlıklarına, neden oldukları bunca ağır faturaya rağmen tek amaçları koltuklarını korumak.

Gerçi koltuklarını korumada da epeyce zorlanıyorlar.

Çünkü kaybedilmesi imkânsız bir seçimin çeşitli ayak oyunları uğurana iktidara hediye edilmesi muhalif toplum kesimi için bardağı taşıran son damla oldu.

Bu nedenle mevcut muhalif aktörlere karşı toplumda büyük bir güven kaybı yaşanıyor.

İşte bu siyaset esnafı için yerel seçimler bir umuda dönüşmüş durumda.

Yani yerel seçimlerde elde edecekleri kısmi bir başarıyla koltuklarını korumayı amaçlıyorlar.

Üstelik bunu da gizli saklı yapmıyorlar.

CHP için bazı belediyeleri koruyarak, İYİ Parti için ise yeni bazı belediyeler kazanarak rantın bir kısmını elde tutmak en temel amaç haline gelmiş.

Üstelik bunu ikili sohbetlerde dile getirmekten de geri durmuyorlar.

Yeni bir siyaset anlayışının oluşmasına, yeni aktörlerin çıkmasına fırsat vermiyorlar, muhalif toplum kesimini yeniden toparlayacak bir yaklaşım içine girmiyorlar, yaşanan yıkıma karşı etkili bir muhalefet sergilemiyorlar, ülkede yaşanan çürümeyi umursamıyorlar ve bunu durduracak bir yaklaşım ortaya koymuyorlar.

Tek gündemleri belediyeleri kazanmak.

Çünkü koltuklarını ancak o belediyeleri kazanarak koruyacaklarını biliyorlar.

Muhalif seçmenin büyük açmazı

Bu tabloda muhalif seçmenin önünde büyük bir açmaz var.

Belediye seçimlerinde muhalefetin adaylarına destek olduklarında esasında mevcut başarısız muhalif liderlerin koltuklarını korumalarına da destek vermiş olacaklar.

Yani yerel seçimlerde muhalefetin adaylarına oy vermek hem Kılıçdaroğlu’nun Akşener’in bütün bu başarısızlıklarına, yetersizliklerine rağmen muhalefet lideri olarak devam etmesine onay vermek anlamına gelecek.

Ortada devasa bir başarısızlık varken bile koltuklarını bırakmayan bu aktörlerin yerel seçimlerdeki kısmi başarıdan sonra üzerlerinde kamuoyu baskısı da kalmayacağı için koltuklarını bırakmaya artık hiç yanaşmayacağını görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Bu iki liderin koltuklarını korumalarına destek vermek, bu iki liderin bugüne kadar yaptıklarına bakılırsa mevcut iktidarın bütün yanlışlarına rağmen devam etmesine de onay vermek anlamına geliyor.

Muhalif toplum kesimi mevcut aktörleri cezalandıralım deyip muhalefetin adaylarına oy vermediğinde bu sefer de bütün belediyeleri iktidarın kazanmasını sağlamış olacak.

Yani her iki durumda da bu iktidara destek vermiş olacaklar.

Yani ya doğrudan iktidarı destekleyecekler ya da mevcut aktörlerin yerlerini korumasını sağlayarak iktidara dolaylı destek vermiş olacaklar. 

Yani tam bir ‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’ durumu.

İmamoğlu ciddi bir yanılgı içinde

Bu durumu fark eden Ekrem İmamoğlu seçimden hemen sonra bir değişim çağrısı yaptı ve bu yapıyla gidilecek yerel seçimlerin ciddi bir tehlike altında olduğuna dikkat çekti.

Değişim çalışmalarında yeterince cesur, yeterince kararlı davranamayan, ortaya sağlıklı bir değişim anlayışı koyamayan Ekrem İmamoğlu mevcut siyaset esnafıyla baş edemeyeceğini anlayınca, yani istediği sonucu alamayacağını görünce, muhalefetin bu oyununa teslim oldu ve belediye başkanlığına adaylığını yeniden açıkladı.

İmamoğlu adaylık açıklamasını da ‘Belediyeleri bu iktidara kaptırmayalım’ anlayışı üzerine kurdu.

Sanırım daha önce olduğu gibi bu sefer de Tayyip Erdoğan karşıtlığının muhalif kamuoyunu ikna etmeye yeteceğini düşünüyor İmamoğlu.

Bana kalırsa burada ciddi bir yanılgı içinde.

Çünkü toplum Erdoğan’ı asıl iktidarda tutanın çeşitli gerekçelerle mevcut muhalif aktörler olduğunun farkında.

Bundan dolayı İmamoğlu’nun, Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulacak bir kampanyanın kazanması için yetmeyeceğini görmesi gerekiyor.

Diğer yandan bu seçimlerde İmamoğlu’nun asıl rakibi AK Parti’nin adayı değil.

Bana kalırsa Ekrem İmamoğlu’nun asıl rakibi bu siyaset esnafı.

Çünkü bu siyaset esnafının asıl amacını fark eden ve bu aktörlere mesafeli duran muhalif toplum kesimini de ikna etmesi gerekecek.

İmamoğlu’nun diğer rakibi ise kendisini, “Yukarıyı düşündüğü için İstanbul’a hizmet etmedi” diyerek ekranlarda açıkça eleştiren kimi CHP’li ilçe belediye başkanları ve siyasetçiler.

‘Gerekirse İstanbul’u kaybedelim ama partiyi başkasına kaptırmayalım’ zihniyetindeki siyaset esnafının ülke diye bir derdi olmadığı için İmamoğlu’nun kazanmaması için elinden gelen her şeyi yapacaklarını görmek gerekiyor.

Aynen Muharrem İnce’ye yaptıkları gibi. 

İmamoğlu bugün adaylığını açıklayarak hem kendisini hem de muhalif kamuoyunu ‘Kırk katır mı, kırk satır mı?‘ ikilemine sürüklediğinin umarım farkındadır.

Ne yapmalı?

Peki ne yapmak gerekiyor?

Bana kalırsa birinci öncelik belediyeleri kazanmak değil, kendi koltuklarını korumak için ülkeyi gözden çıkaran şimdilerde ise belediyeler üzerinden kumar oynamayı göze alan mevcut aktörleri değişime zorlamak olmalı.

Aksi durumda hem bu siyaset esnafının belediyeleri kazanmasına hem de bu aktörlerin devamına, dolayısıyla ülkenin tahribatına ortak olmuş olacağız.