sterim.
İlk elde insanlık tarihinde köleci toplum düzeninden başlayarak sistematik şekilde şiddetin sınıflar arasında ve bireyler arasında uygulana geldiğini tarih okumalarımızdan biliyoruz. Yine sınıflı toplumlar tarihinin kadına yönelik şiddetinde tarihi olduğunu köle sahibinin “malı” olan köle kadının yine efendisinin “malı” olan erkekle evlendirilmesi sonucunda efendisine gösterdiği “hizmeti ve saygıyı” kocasına da gösterme ve üretici köle emek üretme zorunluluğu dayatmasına maruz bırakılmasından kaynaklı çifte kölelik durumu sınıflı toplumların başlangıcından günümüze kadın cinsine yönelik baskı ve şiddetin başat nedenidir.
Üretim araçlarının gelişmesi ve köle ayaklanmaları sonucu ortaya çıkan Feodal toplum düzeninde de ve sonrasındaki kapitalist sistemin değişik görüngüleriyle günümüze kadar süre gelmiştir. Temelindeki bu çifte kavrulmuşluk hali erkek egemen sınıflı toplum düzeninin gün be gün kendini tahkim etmesi için egemenler ve sahibi oldukları yönetsel aygıt olan devlet eliyle örüle gelmiştir.
21. Yüzyılın ilk çeyreğinde toplumsal mücadeleler tarihinin tüm kazanımlarına rağmen norm değiştirse de özü itibarıyla ezen ezilen, sömüren sömürülen, uzlaşmaz çelişkisi doğrultusunda devam etmektedir. Tarihin bu anında kapitalizmin vahşiliği bir kez daha kadın bedeni üzerinden görüldü. Çelişki devam ettiği sürece de kadın ve işçi bedenleri üzerinden görülmeye devam edecek.
Özgecan’ın korkunç bir vahşetle öldürülmesinin ve sonrasında yakılmasının kökeninde bu erkek egemen sistemin döşediği kilometre taşları vardır. Evet, kadın cinayetleri sırf bu yüzden politik cinayetler olup tamamen de ideolojiktir. Bu son olay nasıl bir düzende yaşadığımızın net bir resmi bu oldu. Özgecan’ın katili şahsında kapitalist toplumun gözeneklerine işlenen vahşetin ne denli korkunç boyutlarda yaşandığını bir kez daha gördük.
Genel akım medyaya düşen şu birkaç haber başlığı bile bu cinayetlerin faillerinin sistem tarafından nasıl korunduğunun görülmesine yeter örnektir. “Mayıs 2014’te Esenyurt’ta 3 yaşındaki küçük kız çocuğuna tecavüz ederken yakalanan S.A’ya, mahkeme üst sınırdan 15 yıl ceza vermesi gerekirken, iyi halden 2 yıl 4 ay ceza verildi”. “ Ocak 2015’te Alanya’da 15 yaşındaki Alman öğrenciye masaj salonunda tecavüz ettiği öne sürülen işletmeci B.K’ye, ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’ suçundan 3 yıl hapis cezası verildi.” “Sanığın sabıkasız olmasını ve mahkemedeki iyi halini göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, cezayı 2 yıl 6 aya indirildi.”
Maalesef ülkemizde her gün 5 kadın katlediliyor. Her gün taciz ve tecavüz haberleri duyuluyor. 2014’te en az 281 kadın öldürüldü, 109 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edildi, 560 kadın yaralandı, 140 kadın ve kız çocuğuna ise cinsel tacizde bulunuldu. Sadece geçtiğimiz Ocak ayında 29 kadın katledildi. Sistemin bilerek isteyerek kayırması ideolojik olup kadına yönelik şiddetin de toplumu daha ileri taşımak isteyen muhalefet öznelerine yönelik şiddetin de kökeninde egemenin saltanatının devamı güdüsü olduğu açıktır.
Bu ideolojik ve politik iradi tutumu gizlemek için her dönem olduğu gibi bu dönemde yapılan “algı operasyonu” taktiğidir. Sistemin siyasi temsilcileri en yükseklerden hemen işe koyuldu. Katledilen Özgecan’nın ölümünün “dans ederek protesto edildiğini” iddiasından tutunda “Bunun bizim kültürümüzdeki yeri nedir? Adeta sanki o ölümden zevk alıyor. Bu, bu anlama gelir” söylemleriyle bilinç bulanıklığı yaratmada ne denli mahir olduklarını bir kez daha görmüş olduk.
İşareti alan iktidarın borazanı olan medya Yeni Şafak yazarı Cemile Bayraktar örneğinde olduğu gibi “fırsatçı lobi” benzeri yorumlarla “Müslüman ülke, tecavüz... Fırsatçılığına soyunmayın, Amerika'da her iki dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. Şimdi çenenizi kapatın” diyerek kadına yönelik şiddeti sıradanlaştırma gayretleriyle olsun, bilim insanı sıfatı taşıyan Nurullah Ardıç gibi akademisyenlerinin ağzından; Özgecan’ın öldürülmesine verilen tepkilere yönelik “konunun ideolojikleştirildiğini” yollu açıklarda olsun veya çözümü için “kadınlara özel pembe otobüs’” önermesiyle olsun sistemin bekası için gayretkeşliklerini görmek mümkündür.
Toparlamak gerekirse köleci toplumdan günümüze tüm sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalizmde sömürü ve şiddet üzerine kuruludur. Şimdi daha iyi biliyor ve ifade ediyoruz ki kadına yönelik şiddetin de ezilenlere, sömürülenlere, alın teriyle geçinenlere yönelik saldırıların da kaynağında mevcut kurulu düzen vardır. Bir yanda her türden baskı ve şiddet hızla artarken diğer yanda da bu zulme karşı yönetemedikleri, yönlendiremedikleri isyan ve öfke hali geniş yığınlar içerisinde her geçen gün kabarmaktadır.
Ne etseler, ne eyleseler bu kabaran öfke halinin altında kalmaktan ve öncelleri gibi tarihin çöp tenekesine atılma kaderleriyle yüzleşmenin tedirginliğiyle daha hırçınlaşacaklarını bilerek saflarımız sıklaştıralım.