İnsan mekânı, mekân ise insanı dönüştürüyor. Hayat denen ırmakta akıp giden ömrümüz anılar denizine kavuştuğunda geriye yüzümüzde gamzelenen bir küçük tebessüm kalıyor.
Hayatın sert esen rüzgârları karşısında bir gazel gibi savrulan ruhum şimdi Niğde’nin kalbi gibi duran “Kale” ye düşüyor, zihnime buraya dair anılar üşüşüyor. Çocukluk yıllarıma dair anıların başlıca mekânlarından biri olan, Niğde’nin kadim yerleşim alanı Kale Mahallesi, şimdilerde derin bir sessizliğe bürünmüş halde dönüşümün başlayacağı günü bekliyor.
O vakitler, şehrin en civcivli yeri, Niğdelilerle Çukurovalı yaylacıların harman olduğu, İstasyon Parkı ile Alaeddin Tepesiydi. Buradaki çay bahçelerinde semaverden doldurulan çaya peksimet banmak, çekirdek çitleyip yarenlik etmek özellikle yaz akşamlarında pek keyifli olur, tahta sandalyelere oturarak gazoz içer, 45’lik plâklardan Ali Ercan dinlerdik.
Televizyonun hayatımıza henüz girmediği yıllarda yaz akşamları ya sinemaya gider ya da ailecek parka gelirdik. Buradaki kırık dökük salıncaklarda sallanır, yuvarlak betonlara basarak ıslanmadan karşı tarafa geçtiğimiz süs havuzunda oynar, “Cihannüma” denilen noktadan Niğde manzarasını seyre dalardık. İlerleyen yıllarda Perşembe pazarına inen yokuştan tornetle (Bilyalı) inmek en büyük eğlencemiz olmuştu. Kimi vakitler yokuş bitimindeki virajı alamayarak bodoslama duvara veya duvar dibindeki karpuz sergisine dalar, pazarcıların hışmına uğrardık.
Kimi zamanlar; Başaran hocanın ninesi Sabire halamın, cümle kapısı büyük bir avluya açılan eski evine giderdik. Beden denilen; Kale’nin Güney cephesindeki Bekir Ballı yokuşu ile İstasyona bakan, muşamba ve yün halı kokan bu evin balkonuna ürpertiyle adım atar, aşağı bakmaya korktuğum gıcırtılı tahta balkondan İtulutmaz manzarasına dalar giderdim. Gün akşama kavuşur, dağlara kızıllık çökerken kuşlar yuvaya döner, uzaklardan yük katarının tiz düdüğü duyulur, buharlı lokomotifin kara dumanı, Çimento Fabrikasının griliğine karışıp kavaklıkların öte tarafına savrulurdu.
Niğde’nin tarihi ve kültürel dokusunu gelecek kuşaklara taşıyacak, şehri cazibe merkezi haline getirecek; Alaeddin Tepesi-Kale Projesinde yıkımların başlaması için artık gün sayılıyor. Belediyemizin bu geniş çaplı projesi hayata geçtiğinde Kale bölgesindeki tarihi ve kültürel doku büyük ölçüde muhafaza edilmiş olacak. Sonradan inşa edilen beton binaların yerine yapılacak evler de yöre mimarisi esas alınarak taştan inşa edilecek. Tescilli olan binalar muhakkak surette korunacak.
Bölgede kamulaştırma işlemleri tamamlanıp evlerin tamamı boşaltıldı. Koruma Kurulu’ndan da proje onayı alındı. Buradaki ev ve mahzenlerin bir bölümünü birkaç gün üst üste gezerek saha çalışması yaptık.
Kimi evler, Moğol istilâsı öncesinde acilen boşaltılmışçasına öylesine bırakılmış, bazı odalar ise çul çaput, sandık sepet doluydu. Gündelik hayatın sıradan gerçekleriyle uyumlu eşyadan bazıları; pijama, atlet, Cızlaved, mest, takke, pabuç, baston, sibek, lazımlık, düdük, çorap, hamam tası, asker aynası, tarak, kırık oyuncak, kurumuş kundura cilâsı, kerata, Vita kutusu, ibrik ve de hurdacının, deşiricinin almaya tenezzül etmediği evrak- metruke, soluk fotoğraf, mektup, maarif takvimi, öğrenci karnesi gibi objeler buradaki yaşanmışlığın en bariz kalıntıları olarak göze çarpmaktaydı.
Kapısı ve pencere demirleri sökülmüş evlerden birinde ortalığa saçılmış vaziyette bulduğumuz Muhtar Beyan Fişleri, beni Osmanlı’nın Temettuat defterlerini bulmuşçasına sevindirdi. Mahalle sakinlerinin kayıtlarının tutulduğu fotoğraflı sicil fişleri, şimdilerde yıkılmayı bekleyen evlerden kimlerin gelip kimlerin geçtiğini gözler önüne seriyor, evlerin kira olup olmadığını, aile reisinin aylık gelirini, hane halkının özlük bilgileri ile evde bulunan radyo ve televizyonun markasına kadar bilgiler ihtiva ediyordu.
Duvarlarda hat sanatının zarif örneklerine rastlarım diye hayal ettiğim kimi eski evlerde ise karşıma çıkan Ferdi Tayfur, İzzet Altınmeşe ve Küçük Ceylan posterleri beni hayatın gerçekleriyle yüzleştirdi.
Kale Mahallesi dönüşürken Bakü’deki Şirvanşahlar Sarayı- İçeri Şeher bölgesi aklıma geldi. Buradaki atölyeler, kafeler, müzeler arasında en çok minyatür kitaplar müzesi ilgimi çekmişti. Kale dönüşümünde antikacı, halıcı, sivil toplum örgütü idare merkezi, mimarlık büroları, resim, heykel, geleneksel el sanatları, tahta kaşık bağlama atölyeleri, halı-kilim-bakır turistik eşya satanlar ile dönerci, limonata ve dondurmacılar, macuncular, gözleme ve dürümcüler, Niğde lezzet durakları ile özel müzelere de yer verilmesi memleketin hayrına olacaktır.
Kalenin hüzünlü sonbaharında güzel bir temaşa ile hüzünlü muhtar fişlerini, düğün davetiyelerini Kent Müzesi envanterine kazandırdık. Damlardaki yuvak, kırmızı desti, sandık, sepet, küp, kürek hepsini emanete aldık. Almaya da devam ediyor, geçmişi inşa etmeye çalışıyoruz. Belki de yarın bugünden daha güzel olacaktır.