Seçime giren partilerin seçim bildirgelerinin en can alıcı bölümü hiç kuşkusuz dar ve sabit gelirlilere yönelik yapmayı vaat ettikleri iyileştirmeler oluşturmakta. AK partisi demagogları bu iyileştirme vaatleri karşısına “kaynak nerede”, “kaynağını göstersinler” minvalinde soru cümlesiyle karşılık vererek 13 yıldır geniş emekçi yığınlardan esirgediği ülke kaynaklarını bir avuç kodamana peşkeş çektiği gerçekliğinin üzerini örtmek istiyor.
Bu tartışmaya yönelik soru HDP 1800 TL asgari ücret, 250 TL gençlik kart 180 kilovat saate kadar ücretsiz elektrik verme sözü üzerinden bilinçli olarak baştan beri yanlış sorulmakta. Bu konudaki kritik soru kaynağın nereden bulunacağı değil, mevcut kaynağın kaymağını yiyenlerden ne kadarının alınıp geniş halk yığınlarıyla paylaşılacağıdır.
Türkiye’nin yeterince kaynağı var, fakat bu kaynak AKP hükümetleri elinde çok kötü kullanıldı. Yeni sömürü politikaların öngörüsünü bile aşan bir uygulama ile toplumsal kaynaklar hem kötü kullanıldı, hem de potansiyel kaynak alanları tahrip edildi. Her şeyden önce, Türkiye’nin 200 milyar civarında Merkezi Yönetim Bütçesi var. Bu toplumun ortak zenginliğidir.
Emeğiyle, doğasıyla insanların ortaklaşa ürettiği ve bizzat toplumun kendi hakkı olan bu kaynağı topluma yabancılaştırıp, sanki kaynağın yegâne sahibi kendileriymiş gibi gösterenler, halkın kaynağını da kendi yanlış ve yanlı politikaları için çok rahat kullanarak kendi şahsi çıkarlarına alet etmenin yanı sıra, ekonomiyi de içinden çıkılmaz sorunlara ittiler. Kaynak kullanımına yönelik politik kararlar aslında ekonominin sağlıklı büyümesini, refah artışını, refahın tabana yayılmasını, gelir dağılımında düzelmenin sağlanmasını, yoksulluk ve yoksunlukla kalıcı mücadele edilebilmesini sağlayacak birincil önemdeki kararlardır.
Politik Ekonomi bu nedenle önemlidir ve ekonomiye yönelik politik kararlar ekonomi ile siyasetin sağlıklı ilişkisine muhtaçtır. Ekonomi ile siyasetin bağını koparan anlayışın yol açtığı sonuçlar bugün dünya ekonomisinde de çok iyi gözlenirken, Türkiye açısından da sorun çok daha derinleşmiştir. HDP’nin ekonomi programı bunun farkında lığıyla kaleme alındı. Programımızın her başlığı aslında ekonomi programıydı, tersi de aynı geçerliliğe sahiptir. Ekonomi programımız demokratikleşme programından ayrı düşünülemez.
Kaynakların sağlıklı büyüme ve bölüşümde iyileşme tercihi çerçevesinde kullanılması sadece mevcut sorunların çözümünü sağlamakla kalmaz, bu sorunların yinelenme olasılığını da ortadan kaldırır. Dönüp işsizlik sorununa baktığınızda, AKP bu konuda bir adım bile atamamıştır. Bu denli fazla fon kullanımına rağmen işsizlik, yoksulluk, yoksunluk, büyüme sorunu hala ciddi sorun. “Ekonomiyi biz bu kadar büyüttük” sözlerinin bir karşılığı yok. Kendinden menkul bir büyümenin kimseye faydası olmadığı gibi, büyüme ömrü de kısa soluklu oluyor.
HDP ekonomi programına koyduğu ücretsiz elektrik uygulaması ile sadece bölüşümde bir iyileşme sağlamakla kalmayıp, kamusal kaynakların kullanımında yaratacağı etkiyle elektrik kullanımında büyük bir tasarruf yapmayı amaçlıyor. Bu tasarruf enerji ithalatından kaynaklı cari açıkla mücadeleden, fonların sektörler arası daha sağlıklı dağılımına kadar önemli etkileri ortaya çıkaracaktır.
Küçük çiftçi, küçük üretici, kooperatifler büyük ekonomi çarkının tarımsal alanda ve imalat sektörü alanındaki en önemli dişlilerini oluşturacaktır. Büyük çarkların tüm toplumu ezen bir döngüsü yerine bütünlüklü bir ekonomi politikasıyla büyük bir çarkı oluşturmak ve döndürmek sağlıklı ve bir büyümeyi var edebilir. Programın her alanında gözettiğimiz bu anlayış kaynakların rant alanına sızması yerine ekonominin içinde kalmasına yöneliktir. Bunun düzenlenmesi politik bir kararlılıkla mümkün olacaktır.
Siyasete getirdiğimiz demokratikleşme soluğu ekonomik alana bu sayede yansıyabilecektir. Adaletli bir vergi sistemi, kamu hizmetlerinin yeniden kamusal niteliğe kavuşması, sadece siyasi alanda değil ekonomik alanda da merkezi vesayetin azaltılması ve bu sayede âdem i merkeziyetçiliğin güçlendirilmesi programın ana eksenleri.
Var olan kaynağımız, ortak zenginliğimiz bu anlayışla daha da büyüyecektir. Yoksulluğun idare edilmesi için değil, sonlanması için zenginliği beraber üretip, üretenlerin kararlarıyla toplumsal gereklilik ölçeğinde dağıtacak bir programa kafası basmayanlar “kaynağı nerede” diye sorularını sora dursunlar ekonominin kaymağını götürenler şimdiden korkulu rüyalar görmekte, kaçınılmaz olanı geciktirmek için ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar.
Biz olanlarında ellerinden geleni artlarına koymadıklarını 7 Haziranda görecekler!