KUR’ÂN’IN HAYATIMIZDAKİ DEĞERİ NEDİR?
Ben cevaplayayım: Hiçbir yeri yok.
Bana kızdığınızı düşünüyorum! Hâlbuki ben tam aksine sizleri seviyorum ve onun için böyle rahatsız edici bir üslûp kullanıyorum. Hadi gelin Kur’ân ile ilgili bilgileri Kur’ân’dan öğrenelim. Çünkü her şeyin açıklamasından Kur’ân’da bahsedilmiş.
6 / EN'AM – 38:Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab'lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
Allah Kur’ân’da hiçbir şeyi eksik bırakmamış. Aklınıza hangi soru gelirse gelsin cevabı mutlaka Kur’an’da var. Peki, Kur’an okuyan o kadar kişi yetmez Arapça konuşan Arap ülkeleri, her türlü bilgi ellerinin altındaki Kur’ân’da varken ve kendi lisanları ile yazıldığı halde hâlâ neden cağın gerisindeler? Sadece zenginlikleri ile hoş olmayan bir yaşantıları var. Bu mu Kur’ân’dan faydalanmak? Teknolojiyi neden dışarıdan satın alıyorlar ? Demek ki teknolojik bir gelişim sağlayacak ilmi Kur’ân’dan öğrenememişler. Doğru! Böyle düşünüyorsanız kutlarım sizi.
30 / RUM – 58:Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin), ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).
Ve andolsun ki, bu Kur'ân'da insanlar için bütün meselelerden örnekler verdik. Ve eğer onlara bir âyet getirsen, kâfirler mutlaka: "Siz sadece bâtılla uğraşan kimselersiniz." derler.
17 / İSRA – 89:Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran).Ve andolsun ki Biz, bu Kur'ân'da bütün meselelerden (misallerden) açıklama yaptık. Buna rağmen insanların çoğu sadece inkâr ederek direndi.
18 / KEHF – 54:Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur'âni lin nâsi min kulli mesel(meselin), ve kânel insânu eksere şey'in cedelâ(cedelen).Ve andolsun ki; bu Kur'ân-ı Kerim'de, insanlara bütün meseleleri (misalleri) açıkladık. Ve insan, konuların çoğunda cidalleşen (kavga eden)dir
Hâlbuki Kur’ân’da bütün meseleler açıklanmış. O zaman sorun nerede? Sorun;
Okuyorlar fakat Kur’ân’ın mânâsını anlayamadıkları için ve hatta lâfzını bile anlamaları engellendiği için Allah’ın ilminden haberleri olmuyor.
En basiti Arapça eğitim alanların (çok azı hariç)çoğunda ortak bir özellik vardır: Okumaları ile öğünmek ve kendilerini farklı görmek. Bu kibir onların mahvına neden oluyor.
7 / A'RAF – 146:Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
Sadece kibirli olmak bile, Allah tarafından istenmeyen ve ağır bir bedeli olan davranış. Arap edebiyatı profesörü olsanız dahi, ayetin lafzından Allah sizi uzaklaştırıyor. Bu kişilerin, Kur’an’ın mânâsını anlamaları ve tezekkür etmeleri mümkün olamayacağı açıca ortada.
Bu gün piyasada bulunan Kur’ânların müfessirleri, acaba Kur’ân’ı hakkıyla açıklayabilecekler mi? Ulûl’elbab(Kalp gözü ve kalp kulağı, idrak müessesesi açık) olmadıkları için mümkün değil.
38 / SAD - 29Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ULÛL'ELBAB tezekkür etsin diye.
Kur’ân müfessirleri ulûl’elbab değillerse, yazdıkları tefsir ve meallerden okuyarak kurtuluşumuza dair hiçbir bilgi edinemeyiz. Onun içinde 1400 yıldan bugüne gelinceye kadar dinimiz değişerek sadece İslâm’ın beş şartı haline gelmiş ve ibadet dini olmuş. Kur’ânla hüküm veren Allah dostları itibar görmedikleri için, ilmiye sınıfı saygı görmeye başlamış. Nefslerine göre hüküm çıkardıkları için bu gün Kur’ânın dışında bir İslam anlayışı ortaya çıkmıştır.
Bunun vebalini kim öder bilemem ama bizim bu işten kârlı çıkmadığımız ortada.
3 / AL-İ İMRAN – 190:İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ULÛL ELBAB için elbette ayetler (deliller) vardır.
3 / AL-İ İMRAN – 191:Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). ONLAR (ULÛL ELBAB, LÜBBLERİN, ALLAH'IN SIR HAZİNELERİNİN SAHİPLERİ), AYAKTAYKEN, OTURURKEN, YAN ÜSTÜ YATARKEN (DAİMA ) ALLAH'I ZİKREDERLER. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna ) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
Ulûl’elbab (lübbün sahibi-sır ehli) olanların özelliğinin ne olduğunu incelersek. yirmi dört saat zikreden bu kişiler, hikmetin ve çok hayrın sahibidirler. Fizik ötesinden haberleri vardır ve de haber verirler.
21 / ENBİYA – 7:Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Zikir ehli olmak Allahın vahyine sahip olmak demektir. Daimi zikreden kişi olmak, aslında bizim üzerimize farzdır.
4 / NİSA – 103:Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.
Ulûl’elbab olduğunuz zaman sahabenin izindesiniz. Hâlbuki onlar gibi olunamaz derler. SABİKÛN EL EVVELİN OLAMAYIZ AMA SABİKÛN EL AHİRİN OLABİLİRİZ. Onlar da ulûl’elbab olmuşlar.
39 / ZUMER – 18:Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi). Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
Onlar ulûl’elbab olmuşlar. Neleri kazanmışlar biliyor musunuz?
2 / BAKARA – 269:Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir, ulûl'elbabtan başkası tezekkür edemez.
Allah ulûl’elbab olan kişiye hikmet vermiş, çok hayırlara ulaştırmış, bir de tezekkür yetkisi vermiş.
Bu yetkiyi Allah’tan almadan Kur’ân meali veya tefsiri yazma yetkisini kendisinde bulanların durumuna hep üzülmüşümdür.
İnsanların dinî bir konu anlatırken ayetleri delil gösterememesinin nedeni bilmediklerindendir; delil olarak gösterdikleri ayetlerin de insanların kurtuluşunu sağlayamayacağı buradan anlaşılıyor.
Allah bizi Kur’ân’dan sorumlu tutuyor. Allah Kur’ân’ın dışındaki kitapları tavsiye etmemiş. Biz ne yapmışız? Sadece Kur’ân yok, geri kalan her şey var artık:
43 / ZUHRUF – 44:Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).:Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
Aklınıza bir sürü dinî kitap geliyor değil mi ? Onu yazanlar ne kadar Kur’an’a sâdık kaldılar veya Kur’ân’ı bozulmaması için Allah koruyor da, diğer kitapların böyle bir garantisi var mı? Yok tabiî.
15 / HİCR – 9:İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-ı Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Allah Kur’ân’ı neden bu kadar öne almış hiç farkında değiller ve Kur’ân yerine konuştukları delil olmayan şeyler, konuşanı ne duruma getiriyor farkında değiller?
5 / MAİDE – 47:Vel yahkum ehlul incîli bimâ enzelallâhu fîh(fîhi) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul fâsıkûn(fâsıkûne).Ve İncil sahipleri, Allâh'ın onda (İncil'de) indirdiği (ahkâm) ile hükmetsinler. VE KİM, ALLÂH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEZSE, O TAKTİRDE İŞTE ONLAR FÂSIKLARDIR.
HER ŞEY ÖYLE KARIŞMIŞ Kİ BİRBİRİNE, DOĞRULARI ORTAYA KOYMAK EPEY BİR ZAMAN ALACAK. TABİÎ BUNUN KARŞILIĞINDA DA DOĞRUYU ARAYANLAR DA LAZIM.
SİZ! DOĞRUYU ARAYANLARDANMISINIZ.
ALLAHA EMANET OLUN.