Abdullah Öcalan, İmralı’dan yazdığı mektupta, “Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından tarım, köy ve şehir uygarlıklarına analık eden halkların en eskilerinden olan Kürtler sizlere selam olsun…”dedi.
2001 yılında gündeme getirilen Paflagonya projesi kapsamında Bartın’da katılımcılara dağıtılan haritada, Türkiye “Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya” eyaletleri olarak gösteriliyordu.
***
İsrail, ABD Başkanı Obama’nın gözetiminde Türkiye’den özür diledi. Çünkü AKP iktidarının, Mezopotamya projesini hayata geçirene kadar ayakta durması ABD ve İsrail için birinci öncelik taşıyor!
Mezopotamya projesi, öncelikle İsrail ve ABD, sonra da hem PKK, hem AKP projesidir!
Tarım Bakanı Sami Güçlü’nün daveti üzerine, 14-15 Temmuz 2004 tarihlerinde, Türkiye’yi ziyaret eden İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert ile imzalanan mutabakat zaptının onaylanması hakkındaki karar, 5 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazete’de “Milletlerarası Anlaşma” başlığı altında yayınlanmıştı.. İmzalanan mutabakata göre Konya Ovası ve Şanlıurfa’nın sulama projeleri İsrail’e devrediliyordu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2009’un Ağustos ayında, Irak, Suriye gezisine çıkmadan önce“İki ülke arasında güçlü bir stratejik işbirliğinin ortaya çıkması, ortak bölge olan Mezopotamya Havzası ve Orta Doğu’yu refah ve istikrar alanı haline dönüştürecektir. Bu bizim vizyonumuzdur” demişti.
“Mezopotamya Havzası” eski Amerikan Büyükelçisi Pearson’un “Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacak” sözünü ve ayrıca Barzani’nin İnternet sitesindeki,“Bu bölge aynı zamanda tek bir siyasi bölge haline gelecek, TSK bu topraklardan çekilecektir” yorumunu hatırlatıyordu.
***
2009’un Eylül ayında ise DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Erbil’deki konferansta “Dönem diyalog dönemidir. Silahlı mücadele dönemi değildir. Neden Orta Doğu halkları arasında da bir birlik oluşmasın ve birbirlerini tanımasınlar. 4 parça Kürdistan’da Kürtler zorluk içinde ve baskı görüyor. Bu baskılar kalkmalıdır ve bu baskılar da demokrasi ile kalkar. Herkes kendini demokrasi ile ifade eder” demişti.
Abdullah Öcalan da avukatları aracılığı ile “AKP benim yol haritamdan yararlanıyor. Davutoğlu dışarıda, Erdoğan içeride bundan yararlanıyor. Ben yol haritamda Orta Doğu’daki demokratik çözümleri belirtirken Dicle-Fırat Havzası Demokratik Konfederalizmini önermiştim. Davutoğlu şimdi bunun görüşmelerini yapıyor Irak ve Suriye’yle” açıklamasını yapmıştı.
Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 günü açıklanan Türkiye İlerleme Raporu’nda, Dicle ve Fırat havzalarındaki barajların ve sulama tesislerinin İsrail’in de dahil olduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesinden söz ediliyordu.
***
Eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp ise “Fırat ve Dicle’nin toplandığı suların havzası, sadece Şanlıurfa veya Mardin’le sınırlı değildir. Kuzeyde Erzurum Palandöken Dağı’na kadar uzanır bu sınır. ’Suların idaresi’ne demek? Bu, Palandöken’den itibaren, idareyi onların eline vermektir. Ayrıca bu konsorsiyumda İsrail’in işi ne? Bu ülke Avrupa Birliği’nde midir? Belli ki ABD’nin AB’ye baskısıyla bu şart Türkiye’ye dayatılmaktadır. Bu şart asla kabul edilemez” diye konuşmuştu.
Görüldüğü gibi AKP iktidarının açılımı ile Türkiye, Abdullah Öcalan’a söyletilen Misak-ı Milli’yi hayata geçirerek Musul ve Kerkük ile bütünleşmiş olmayacak, aksine, Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölgede, bir bütün olarak, bir Kürt devleti görünümünde ikinci bir İsrail kurulacaktır.