Çoğu ancak televizyondan açıklandığı zaman Milli Eğitim Bakanı olduklarını öğrenen Milli Eğitim bakanlarımızın hepsi olmasa da küçümsenmeyecek bir bölümü kendilerinin eğitim dehası olduklarına inanıyorlar. Çünkü bakanlığa adımlarını attıktan sonra geçen üç ay içinde hemen hepsi büyük reform projeleri ile ortaya çıkarlar. Ancak ortaya attıkları projelerin büyük bir bölümü gerçekten projelendirilmediği için gerçekleşmez. Üstelik ortaya atılan bu büyük projelerin Milli Eğitimin gerçek sorunları olduğunu söylemek de mümkün değildir. Ancak gazete sayfalarında “heyecan” yaratır.
Biz Milli Eğitimin temel sorunlarına değinelim. Bugün Türkiye’de en büyük sorun şüphesiz eğitim sorunudur. Öncelikle ortalama eğitim seviyesinin zorunlu sekiz yıl eğitime rağmen 3.9 sene olduğu bir ülkede Milli Eğitim bakanlarının önündeki ilk görev bu ortalamayı yukarıya çekmektir. Bunu yapamayan bir eğitim bakanı başka ne yapar ise yapsın başarısızdır. Bu daha iyi, daha eğitimli vatandaş anlamına gelecektir ki, bu sonucun inşaat sektörünün tüm ekonomiyi etkilemesi gibi bütün devlet ve toplumu olumlu yönde etkilemesi söz konusu olacaktır.
Tabii sadece eğitim yılı ortalamasını artırmak yetmez. Milli Eğitim bakanlarının önündeki ikinci büyük sorunortalama eğitim seviyesini yıl anlamına artırırken eğitim kalitesini de yükseltmektir. Eğitimin kalitesinin artmasının önündeki en temel iki engel, büyük kalabalık derslikler ve yetersiz öğretmenlerdir. Bu da her Milli Eğitim Bakanının daha fazla derslik ve daha fazla öğretmen için mücadele etmesi zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Üçüncü sorun Milli Eğitimin kendisine bağlı olan okullara yeterli tahsisatı ayırmama, okulların velilerden ister istemez para toplamasını zorunlu kılmaktadır. Milli Eğitim İl Müdürlerinin ve Milli Eğitim bakanlarının her sene “Para isteyen müdürleri bize şikâyet edin” açıklamaları aslında kendi işlerini yapmadıkları ve eğitime yeterince kaynak ayıramadıkları gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Bakanların bunun yerine yapması gereken, müdürleri velilerden sabun, temizlik malzemesi ve kömür parası istemekten kurtaracak şekilde kaynak aktarmak olmalıdır.
Dördüncü soruneğitimcilerin kalitesinin artırılması sorunudur. Ne yazık ki öğretmenlik mesleği eskiden olduğu gibi öncelikli tercih edilen bir meslek değildir. Öğretmenler büyük ekonomik sorunlar ile karşı karşıyadır. Bu da diğer sorunlar ile birleşerek eğitimcilikte bir kalite sorunu yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sorunu aşmak için MEB’nin en önemli görevlerinden birisi de sürekli hizmet için eğitim, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını teşvik ederek, eğitimcilerin bilgi kalitesinin artması çalışmaları gerçekleştirilmelidir.
Beşinci sorun Güneydoğu Anadolu’da birçok okulda öğretmenlerin ve idarecilerin PKK terör örgütüne duydukları yakınlık ve öğrencilere derslerde “Burada ne arıyorsunuz, sizin yeriniz dağ”diyebilmeleridir. Diğer bir ifade ile devlet, gençleri toplamakta, sonra PKK’lılara gençlerin beynini yıkaması için para vermektedir.
Bunlar Türkiye’de eğitimin gerçek sorunlarıdır. Bu gerçek sorunlara eğilmeyen, fakat “Çocuklar okula önlük ile gitmesin; serbest kıyafet ile gitsinler, zaten kim kimin fakir kimin zengin olduğunu biliyor” diyerek, büyük reformlar ortaya atmak, 19 Mayıs hazırlıklarına “Çocuklar üşüyor, ben Amerika’da ABD’nin bağımsızlık kazanmasının 200. Yılı kutlamalarını gördüm, çok farklı kutluyorlardı” diyerek, 19 Mayıs törenlerini kaldırmak, “Andımızı kaldırmayı plana aldığımız zaman öğrenirsiniz” demek, (19 Mayıs kutlamaları için ABD’yi örnek verirken neden her gün ABD’de okullarda Amerikaya bağlılık andı içildiğini görmemezlikten geliyorsunuz veya İngiliz vatandaşı olmak için Kraliçeye bağlılık andı içildiğini unutuyorsunuz) kimseyi başarılı bir Milli Eğitim Bakanı yapmaz. Hele İmam Hatiplerdeki öğrencilere Arapça öğretmeden ilkokul dördüncü sınıfa seçmeli Arapça dersi koymak, bunlar şovdan başka bir şey değildir.
Keza yukarıda sayılan acil sorunlara ayrılması gereken 8-9 milyar TL gibi dev bir kaynağı birkaç bilgisayar firmasının dolduruşuna gelerek, tezek yakılarak ısıtılan dersliklerin sayısının hiç az olmadığı bir ülkede öğrencilere bilgisayar tableti dağıtmak sadece bir şovdur.
Sonuç olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nda halen gerçekleştirilmeye çalışılan şey, Milli Eğitimin öğrencisi ve öğretmeni ile sorunlarını çözerek daha güçlü bir Türkiye’ye hazırlık yapmak değil, eğitim sistemini AKP’nin gençlik kolları teşkilatının insan kaynağı haline getirecek bir yapıyı oluşturmaktır.