Usta sanatçı Musa Eroğlu, koronavirüs kısıtlamaları nedeniyle zor günler geçiren müzisyenler için bağlamasını satışa çıkarmış. Sanatçı Haluk Levent’in sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım sonucunda, bağlamanın satılmasına gönlü elvermeyen bir hayırsever kırk bin lira vererek bağlamanın satılmasını engellemiş. Büyük ustanın bağlaması için şimdilik yolun sonu görünmüyor. Musa Eroğlu, bugün Türk Halk Müziği’nin yeri doldurulamayacak ustalarından biridir. Yaşayan bir kültür efsanesidir. Böyle bir halk ozanının bağlamasını satışa çıkarması ülkemiz için sanata ve sanatçıya verilen değer adına büyük bir utançtır.

Pandemi’nin vurduğu eğlence yerlerinin kapalı olması nedeniyle aylardır sahne alamayan müzisyenler açlıkla boğuşuyor. Kimi çalgı âletini satıyor, kimi sokaklarda çalıp söylüyor, kimi fabrikaya işçi olarak giriyor, kimi de intihar ediyor. İktidar, müzisyenlerin yaşadığı bu büyük drama, kulağını kapatmış görünüyor.

Kısıtlamalar bir hayli gevşetilse de eğlence sektörü âdeta unutulmuş durumda… Belki de gözden çıkarıldı demek daha doğru bir tespit olacak. Müzisyenler, çalışmalarına izin vermeyen hükümetten tek bir kuruş destek de alamıyorlar.

Ülkemizde sanat ve sanatçıya verilen değer her geçen gün biraz daha azalmaktadır. Bunda elbette -İstanbul ve Ankara belediyelerini ele geçirdikleri 1994 yılını başlangıç kabul edersek-mevcut iktidarın koltuğa tek başına oturduğu 2002 yılından günümüze kadar geçen 27 yıldaki uygulamaları da belirleyici olmaktadır.

Erdoğan’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBBB) seçilmesinin ardından başlattığı sanat karşıtlığı hamleleri hafızalarda hâlâ tazeliğini korumaktadır. Özellikle bale sanatı için o günlerde söyledikleri sözler, 27 yıllık iktidarlarında yapacaklarının teminatı olmuştu. Ne demişti Erdoğan, bazı satırları verelim:

“…Çünkü bir balerinin neler yaptığı, neler ortaya koyduğu ve nereye hitap ettiği ortada… Çok açık ve net söylüyorum, bu noktada duyarlılığını belden aşağı indirmeyeceği her şeyde varım…”

Kısaca Erdoğan bale sanatı için “belden aşağı” ifadesini kullanmıştı. Sonraki yıllarda gerçekleştirilen icraatlarından bazılarını da kısaca hatırlayalım:

RP’nin İstanbul ve Ankara belediyelerini ele geçirir geçirmez, Ankara belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in ilk icraatı “sanatın içine tükürmek” oldu. Gökçek, Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un, Altınpark’ta bulunan “Periler Ülkesinde” adlı eserini, “Böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar,” diyerek, parçalatıp kaldırttı. Aynı Gökçek’in sanat anlayışının ne olduğu yıllar sonra Ankara’nın göbeğine diktiği ucube dinazor heykelleri ki, daha sonra hurdaya çıkarıldılar ve yine Ankara’nın belirli noktalarına taktığı kol saati heykellerinden anlaşıldı.

Yine dönemin başbakanı Erdoğan, Kars ziyaretinde, heykeltıraş Mehmet Aksoy’a ait “İnsanlık Anıtı” heykelini “ucube” diyerek yıktırttı. Anlaşılan o ki bu iktidarın heykel karşıtlığı heykeltıraş Mehmet Aksoy’da hayat buluyordu.

Dünyaca ünlü piyanistimiz, ülkemizin gururu İdil Biret’in Topkapı Sarayı’nda verdiği konser, bir şarap firmasının sponsorluğunu yaptığı gerekçesiyle Alperen Ocakları mensubu bir grup tarafından tekbir getirerek basıldı.

Dönemin RTÜK’ten de sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Behzat Ç” dizisinde oyucunun “sık sık elini kadehe sürmesinden ve içki ile arkadaş olmasından” rahatsızlık duyması ve yarattığı baskı neticesinde diziye RTÜK tarafından uyarı ve para cezası kesildi.

Muhteşem Yüzyıl dizisi, bizzat dönemin başbakanı Erdoğan tarafından “…O dizilerin yönetmenlerini de o televizyonun sahiplerini de milletimizin huzurunda kınıyorum. Ve bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyorum,” diyerek hedef gösterildi. Ayrıca Erdoğan, saray kadınlarının giyim kuşamını “dekolte” bulduğu için, daha sonra çekilen bölümlerde kadın oyuncuların dekolteleri kapatıldı. Senaristi Meral Okay’ın ölümü üzerine yandaş gazetenin manşeti “O kadın öldü” olarak atıldı.

2017 yılında alınan bir karar gereği, Devlet Tiyatroları’nın özelleştirilmesi, devlet, şehir ve belediye tiyatrolarının, özel tiyatrolara benzetilmesi ve idari anlamda özerkleştirilmesi çalışmaları devam ediyor. Tiyatroların ödenekleri beş yıllık süre içinde her yıl yüzde 20 oranında kısıtlanacak. Alınan karardan, Devlet tiyatrolarına 2023 yılından itibaren ödenek verilmeyeceği anlaşılıyor. Yine aynı karara göre, sahne sanatları repertuarlarında yerli ve yabancı eser dengesi, “milli değerler” gözetilerek sağlanacak. Devlet orkestralarının performansları denetlenecek. Ödeneklerinde de bu kurumlar, “devlet teşviki ve özel iyileştirmelerle” sivilleştirilecek. Bu kurumlarda çalışan çoğu sanatçı, emeklilik için teşvik edilecek. Kısaca, 2023 yılından itibaren Devlet Tiyatroları diye bir kurum kalmayacak. Hepsi özelleştirilecek. Nitekim uygulamalara başlandı; “Devlet eliyle tiyatro yapılmaz!” gerekçesiyle, İstanbul Şehir Tiyatroları Yönetmeliği’nin değiştirilmesi sonucunda yönetime AKP bürokratları getirildi.

Halk oyunları kursları yasaklandı!
Bu iktidar döneminde, hiç dikkatlerinizi çekiyor mu? Artık TRT ekranlarında Türk Folklor grupları yer almıyor… Çünkü 2017 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, halk oyunları kurslarını yasakladı. Yılbaşlarında dansöz çıkacak mı çıkmayacak mı diye heyecanla beklerken bırakın dansözü, yıllardır Anadolu’muzun halk oyunlarını izlemekten yoksunuz…

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Mart 2021’de aldığı bir kararla Devlet Koroları ve Halk Dansları Topluluğunda isim değiştirme, kapatma, birleştirilme ve taşınma gibi değişikliklerle kadim kültürel yapılar değiştirilmeye, âdeta içleri boşaltılmaya başlandı.

Devlet Halk dansları Topluluğu Ankara’dan İstanbul’a taşınacak!
1975 yılında, devlet eliyle kurulan ilk profesyonel halk dansı grubu olan Devlet Halk Dansları Topluluğu Müdürlüğü, İstanbul’a taşınacak. Hal böyle olunca da insanın aklına ister istemez, topluluk, zamanla devlet statüsünden çıkartılıp, ticarileştirilecek mi sorusu geliyor.

İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu devredildi!
İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’na devredilerek kapatılacak, yani tarih olacak.

İstanbul Devlet Modern Folk Müzik Topluluğu’nun adı değiştirildi!
İstanbul Devlet Modern Folk Müzik Topluluğu’nun adı, İstanbul Halk Müziği Araştırma ve Uygulama Korosu Müdürlüğü olarak değiştirilecek. İstanbul Halk Müziği Korosu kapatılacak. İstanbul Halk Müziği Araştırma ve Uygulama Korosu Müdürlüğü yapısına alınacak.

İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu Müdürlüğü kapatılacak!
İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’na devredilip, kapatılacak.

Bu iktidarın “Türk” kelimesine tahammül edemediğini dünya âlem biliyor. İşte bu tahammülsüzlük müzik korolarının isimlerinde de kendisini gösterdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Elazığ, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Edirne’deki Türk Müziği koro ve topluluklarının isimlerinden Türk kelimesini çıkartma girişiminde bulundu. Tepkiler üzerine geri adım atıldı. Tabii, şimdilik…

Ben, her zaman güzellik (Miss Turkey) ve mankenlik (Best Model of Turkey) yarışmalarına karşı çıkmışımdır. Bu etkinliklere harcanan paraların çok daha önemli işlerde kullanılabileceğini düşünürdüm. Artık öyle düşünmüyorum. Çünkü güzellik ve mankenlik yarışmaları da hayatımızın ayrı bir tadı tuzuymuş. Yarışmalar devam ediyor ancak televizyon ekranlarından canlı olarak yayınlanmıyor. Bunda elbette “kayınvalidesinin diz kapağından işkillenen” zihniyetin katkısı çok büyük olmalı…

2009 yılından itibaren Eurovision Şarkı Yarışması’na da katılmıyoruz… Evet, yıllarca hep sonlarda yer aldığımız için sinir olduk… O medeni (!) sandığımız ülkelerin yaptığı puanlama haksızlıklarına karşı çıktık ama yine de ekranların karşısında kilitlenmekten geri kalmadık. Yıllar sonra bir kez birincilik elde ettik. Sonrasında da hep ilk sıralarda yer aldık. Buna rağmen yarışmadan çekilmenin gerekçesini tam olarak anlayabilmiş değiliz. Eurovision da hayatımızda ayrı bir tatmış.

İstanbullu sanatseverler, on üç yıldır doğru düzgün bir tiyatro-opera-bale sahnesinden mahrumlar. İlk defa 1969 yılında dünyanın dördüncü büyük sanat merkezi olarak hizmete giren Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Türkiye’de Cumhuriyet döneminin simge yapılarından biriydi. Kültür Merkezi, 2008’den 2018’e kadar siyasete malzeme yapılarak kapatıldı ve sonrasında da yıkıldı. Şubat 2019’da yeniden yapımına başlandı. Ne zaman bitecek Allah bilir.

Gelelim iktidarın diyanetine;

Müzik konusunda Kur’an’da tek bir kelime geçmemesine rağmen, bu ülkenin Diyaneti, “İslam dini müzik konusunda ayrıntılı ve özel hüküm koymak yerine genel ilke ve amaçları belirlemekle yetinmiştir. Buna göre İslam’ın ilke ve esaslarına aykırı, günaha sevk eden, haramı teşvik eden müzikleri yapmak ve dinlemek günahtır. Dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramların işlenmesine sebep olmayan müzik türlerini dinlemekte ise dinen bir sakınca yoktur.” diyerek fetva verdi. Buradan sormak istiyoruz: Hangi müzik türü helal, hangisi haram bir açıklasanız da bilsek. Mesela, oyun havaları haram, ilahiler helal olabilir mi? Bu ayrımınız Kur’an’ın hangi ayetinden onay alıyor?

Cevabı Kur’an versin:
“Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle ‘Şu helaldir, şu da haramdır!’ demeyin. Yalan düzerek Allah’a iftira edenler kurtulamazlar.”*
***
Bu Devlet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de şöyle demişti: “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Tülay Hergünlü

8 Haziran 2021

*Nahl/Bal Arısı Suresi, 116