Terörle müzakere sürecinden sadece PKK kârlı çıkmıştır. PKK, 2006’dan buyana hem terörü tırmandırmış hem siyasal bölücü çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Üstelik bunları yaparken Oslo’da müzakerelere devam etmiştir. Ankara ise 2009’dan itibaren TRT Şeş ile başlamış ve ardı ardına bir çok taviz vermiştir. Bu tavizler, PKK’yı terörü durdurmaya sevk etmemiş aksine, asker, polis ve sivillere yönelik katliamlar devam etmiştir.
2011’in ikinci yarısından 2012 sonuna kadar PKK terörüne yarı mücadeleci yöntemler ile karşılık verilince 1200’den fazla PKK’lı terörist öldürülmüş, KCK operasyonları ile terör örgütünün dağ kadroları etkisiz hale getirilmiştir. PKK ile mücadele yolunun etkinlik kazandığı bir dönemde 2012 sonundan itibaren tekrar PKK ile müzakere süreci başlamıştır. Halen Türkiye bu sürecin içinden geçerken 2009’dan 2011’e kadar müzakerelerin önemini, doğruluğunu, erdemini bize anlatan kadrolar televizyonlarda yine aynı müzakerelerin erdemlerinden bahsetmeye başlamışlardır.
Peki ya bu müzakere süreci de başarısız olur ise? Ne olur? Üstelik başarısız olma ihtimali çok yüksektir, çünkü 2013 Mart ayı itibarı ile Kandil, Türkiye’ye karşı bir zafer kazandığını düşünmektedir. Kandil’deki terörist liderler terör eylemlerini sürdürerek daha fazla zafer kazanma ve daha büyük tavizler alma imkanının olduğuna inanmaktadırlar. Kandil, bir yandan Suriye iç savaşının Esad’ın Şam’dan ayrılmasından sonra kazanacağı boyut ile “Kuzey Suriye’de devletleşme”imkanına sahip olacağını, öte yandan Türkiye’de ardı ardına gerçekleşecek üç seçimin, terör örgütüne Hükümete yönelik şantaj politikasını artırma imkanı vereceğini görmektedir. Bundan dolayı, Öcalan bir an önce İmralı’dan çıkmak için uzlaşmacı davransa da Kandil’deki şefler, Öcalan kadar aceleci davranmayacaklardır. Kandil, Öcalan’a açık bir şekilde cephe almadan ve karşı çıkıyormuş gibi görünmeden ‘İmralı Süreci’ diye takdim edilen görüşmeleri süreç içinde sabote etmeyi tercih edeceklerdir. Ancak Kandil, süreci sabote etse de süreçten çok boyutlu kazanımlar elde edecektir. Bu kazanımlar şu şekilde sayılabilir:
1. Terör örgütü büyük ölçüde meşrulaşan taraf olma doğrultusunda devlete adımlar attırmış olacaktır.
2. PKK’nın sadece meşrulaşması değil aynı zamanda Kürtlerin meşru temsilcisi konumuna yükselmesi doğrultusunda önemli bir gelişme sağlanmış olacaktır.
3. Bu, PKK’yı Cenevre Konvansiyonu’nda savaşan taraf konumuna tırmandırırken, uluslararası meşruluğunu güçlendirecektir. Bir çok ülke PKK’yı terörist örgüt listesinden çıkaracaktır. PKK, Filistin Kurtuluş Örgütü konumuna doğru ilerleme kaydedecektir.
4. PKK, Suriye’nin kuzeyinde devletleşme sürecine girecektir, hatta girmiştir. Bu süreç daha da güçlenerek devam edecektir.
5. Güneydoğu Anadolu’da halk, PKK’yı bölgede “geleceğin egemeni” olarak göreceği için sürecin sabote edilmesi ile durmasından sonra devletin teröre karşı mücadelede halk desteğini alması, mümkün olmayacaktır.
6. PKK, Türkiye’nin hangi tavizleri vermeye hazır olduğunu bu süreçte görecek, gelecek müzakere sürecinde masaya bunları almış olduğunu düşünerek oturacaktır.
Evet, PKK, müzakere de etse mücadele de etse kazanan taraf. Mesele ne kadar çok kazanacağı. Çünkü PKK oyunu doğru kuruyor.