Nasıl bir genel başkan?

Abone Ol
Çağın değiştiğini fark eden, eskinin soğuk savaş kalıplarıyla hareket etmeyen, 'mutlak itaat'in anlamını yitirdiği bilen, bilgisi, öngörü yeteneği ve sosyal kapasitesiyle, hem partililerinde, hem de toplumun diğer kesimlerinde saygınlık uyandıran...
***
Değişen dünyayı ve propaganda alanıyla iletişim/etkileşim teknolojisindeki baş döndürücü hızı iyi okuyan... Göreve talip olurken ve görevlendirme yaparken, ehliyeti, liyakati, bilgiyi ve irfanı, 'En iyisini siz bilirsiniz efendim'ci anlayışa tercih eden...
***
Mesaisini ve enerjisini parti içi iktidarı korumaya değil, ülke içi iktidara gelmeye ayıran... Gençlik hareketi olarak bilinmesine rağmen 'Meclis'in en yaşlı partisi' olmaya itiraz eden, gençlere güvenen ve yaş ortalamasını düşürerek hücrelerini yenileyen...
***
Seçmenlerinin 'kadın-erkek dağılımı'nda "Neden kadın desteğine en az sahip olan parti biziz?" diye dert eden ve hem politika belirmede hem de temsilde bu dengesizliği ortadan kaldırmayı şart sayan...
***
Hareketin akademik potansiyeline güvenen... O birikimi yönetime aktarmak için tedbirler alan... Toplumsal beklentileri ölçmek için bilimi ve profesyonel teknikleri tercih eden... Oralardan çıkacak sonuçlara göre gerekirse kendisinden bile feragat edebilecek olan...
***
Sivil bir anlayışı savunan, parti içi demokrasiden korkmayan... Başkalarını 'tek adam diktatörlüğü'yle suçlarken, kendisi ona rahmet okutmayan... Sorumluluk üstlenen ama başarısızlıkta da sorumluluğun gereğini yerine getiren... Mensuplarına 'değerlendirme kudretinden mahrum tipler' muamelesi çekip onların zekâlarıyla dalga geçen açıklamalar yapmayan...
***
Hesap yaparken önümüzdeki ilk kongreye göre değil, milletin önündeki ilk yüzyıla göre hesap yapan, geleceği doğru kurgulayan... Koltuğu bir 'fetiş' gibi görmeyen, ülkenin ve partinin hatırının koltuğun hatırından daha yüksek olduğuna inanan... Kendisinden sonrasını tufan olarak görmeyen, 'sadâkat hiyerarşisi'nin en tepesine 'dâvâya sadâkat'i koyan...
***
Sosyal olan, halkla sürekli temas kuran... İnsanların arasına karıştığında, meselâ kapının dibindeki pazar yerinde görüldüğünde hayret uyandırmayan... Lütfeder gibi el öptürürken, insanların yüzlerine bile bakmayan değil, her hâliyle mensuplarının ve diğer kesimlerin kalplerine dokunan...
***
Sürekli karamsarlık, kin, garez, öfke saçmayan, tebessümü karşısındakinde güven ve şefkat hissi uyandıran... Kendisine övgü dışındaki her fikri 'ajanlık, operasyonculuk, dış müdahalecilik' şeklinde yaftalayarak yok edebileceğini zannetmeyen...
***
Parti içi kongrelerde alınan galibiyetlerden sonra "Yılanın başını ezdik, fitneyi bastırdık" nârâları atmak yerine, babacan bir edayla onları da kucaklayan ve ortak hedefe doğru yeniden yürüyüşe yoldaş etmeyi şart gören... Zafer nârâlarını parti içi muhaliflere değil, ülkede kazanılacak seçim zaferlerine saklayan... Onları alt etmeyi, muhalif ama aynı dâvânın mensubu kardeşlerini yenmekten daha önemli sayan...
***
Gönüldaşlarına 'güven' veren, siyasî hasımlarında ise 'caydırıcılık' hissi uyandıran... Ne olursa olsun sözünde duran... Sözünün ağırlığı olan... Sadece negatif dile saplanıp kalmayan, gelecekle ilgili halka ümit veren, onu ikna potansiyeline sahip olan, daha muhalefetteyken yönetme yeterliliğini ispatlayan... Şikâyetlenmeyi yeterli görmeyen, çözüm üreten, ürettiği çözümü halka benimsetebilen...
***
Gözü ve kulağı, düşman gibi gördüğü muhaliflerde değil, kardeşlerinin savunmasız kaldığı Cebeci'de, Bornova'da, Yıldız'da, İTÜ'de ve diğerlerinde olan... Başlarına bir şey geldiğinde dünyayı sorumluların başlarına yıkmayı görev kabul eden...
***
Aynı yolda yürüdüğü arkadaşlarını sadece 'partili' olarak değil, 'kardeş'i olarak gören... Şehitler şehidi Fırat gibi bir kardeşi toprağa düştüğünde, cenazesine bile katılmayan değil, o şehidin naaşını öpüp koklayıp, kendi elleriyle toprağa veren...
***
Ve her şeyden önemlisi, artık istenmediğini anladığı anda kendi rızasıyla ayrılmayı bilen...