Zevkle okuduğumuz kıssalar vardır, bunları yazanlar da Allah dostu olarak bildiğimiz Allah'ın veli kullarıdır. Bu Allah dostlarının ne kadar çile çektiklerini de okumuşuzdur.
Neden bu kadar çile çekerler? Hiç düşündünüz mü?
Allah dostları hep Allah'ın ayetlerini yaşarlar ve anlatırlar çünkü Kur’an-ı Kerim böyle emrediyor.
ZUHRUF - 44 :Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne). Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
Onun için Allah'ın ayetleri ile hareket ederler. Bu kadar çile çekmelerinin nedeni de, yaşadığı olayların Allah'ın kendilerini imtihan ettiğini bilirler ve sabrederler.
BAKARA - 155 :Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.
Sabretmeleri Allah'tan müjde alabilmek içindir. Bu idrakin sahibi olan bu insanlar, hidayet üzeri olan insanlardır.
BAKARA - 156 :Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne). Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Allah için yaşayan ve Allah'a ulaşarak (vasıl olarak, ruhlarını Allah'a vasıl ederek) hidayete ererler.
BAKARA - 157 :Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne). Onlar (dünya hayatında Allah'a mutlaka döneceklerinden emin olanlar var ya), Rab'lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, hidayette olanlardır.
Demek ki İslam’ın beş şartının dışında yaşanacak esas farzlar var.
Size hiç "HİDAYETE NASIL ERİLİR" öğretildi mi? Eğer hidayete ermediyseniz veya din okullarında hidayete nasıl erilir öğretilmiyorsa, koca bir ülke dalalette olmaz mı?
YASİN - 21 :İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
Bu ayetten anlaşılana göre, dini tebliğ etmek ile görevli olanlar hidayete ermiş kişiler olması gerekmekte. Öyle mi dersiniz?
Dikkat ederseniz sünnet-i seniyeye önem veririz de neden Allah'û Teala Peygamberimizi okuma yazma bilmeyen birisi olarak seçti?
Kendisi veya Cebrail AS ile öğreteceği için yazıya gerek yok ki. Etrafında birçok tahsilli ashabı ayetler geldikçe ve bu ayette Allah ne söylüyor diye soruyorlardı. Ana dili Arapça olan bir insanın bu soruyu sorması ne kadar abes geliyorsa, saf rahmetin bozulmaması için bu öğretim bir kişi tarafından yapılıyor demek ki.
MERYEM - 97 :Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ(ludden). Böylece Biz, O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. O'nunla, takva sahiplerini müjdelemen ve inatçı kavmi uyarman için.
Hadi bakalım Peygamberimiz SAV Efendimiz veya onu temsil eden Mücedditler ile Allah saf rahmetin bozulmaması, tevhid için ayetlerin açıklaması Allah'tan vahiy alan kişilere aittir.
Yok ben din okullarında bir hocadan öğrenirim diyorsanız bu mümkün değil, çünkü Rabbimiz benim tayin ettiğim kişi kitabı öğretir diyor.
Ezberleyip hafız olan bir kişi okur açıklayamaz, illaki Allah'ın tayin ettiği olmalı. Yoksa şirktir.
CUMA - 2 :Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin). Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Müceddit; yani dini yenileyici olan Rabbimizin seçtiği bir veli Resul'e, bir de bu veli Resul’den ders almış daimi zikre ulaşmış (zikir ehli) ulul elbab veli olan müritlerine Kur-an-ı Kerimin tezekkürünü, yani içindeki müteşabih ayetleri açıklama yetkisi verilir.
SAD - 29 :Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye.
Bu dini okulda öğrenen kişinin bilmesi mümkün değildir. Sebebi öğrendikleri ilmin kibri, onların ayetleri anlamalarını engeller. Allah ayetinde böyle söylüyor.
A'RAF - 146 :Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
İşte bu nefsin kibiri, insanı Kur’an-ı Kerim'den uzaklaştırır. Kur’an-ı Kerim'den hidayeti anlatamadığı ve Kur’an-ı Kerim'i bilemediği için İslam’ın beş şartı yeterli diye savunur, kendisini Allah'a davet eden Allah'ın dostlarıyla alay eder, iftira atarlar.
Öğrendikleri ilim, nefslerinde ki kibir afeti ile onları gizli şirkin içine düşürür.
CASİYE - 23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh (ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne). Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Sorarsan kalbimiz temiz biz iyilik yaparız derler de, nefsin temizliğini ancak Rabbimiz yapıyor bunu unutmayın.
NİSA - 49 :E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
Nefsin tezkiyesi önemli mi diye sorarsanız, cevabını ayet ile verelim. Nefsinizi ıslah edemezseniz MÜMİN olmazsınız.
NİSA - 124 :Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren). Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.
Felaha (kurtuluşa ulaşa bilmek) erebilmek Allah’ın içimize sevva ettiği nefsin tezkiyesi ile olabilir.
ŞEMS - 7 :Ve nefsin ve mâ sevvâhâ. Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
ŞEMS - 8 :Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ. Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
ŞEMS - 9 :Kad efleha men zekkâhâ. Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Mutlaka bunları size anlatan birileri vardır ama Allah’ın ayetleri ile. Onlar sizi Allah'a davet eder ve İslam’ın beş şartının yeterli olmadığını anlatır, çünkü kendileri daha önce anlattıklarını yaşamıştır.
Zaten her insanı Allah'a davet eden birisi gelir, ama çoğu onları tevazularından dolayı hor görür ve alay eder. Bu davranışları onları çıkamayacağı cehennem ehli kılar.
FUSSİLET - 33 :Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Sizleri de mutlaka bir Allah dostu, Allah'a ölmeden ruhunuzu ulaştırmayı kalben samimi olarak dileyin diye Allah'a davet edecek;
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
Böyle bir dilekte bulunursanız, mutlaka rabbimiz kendi ruhunu sizden kendisine ulaşmasını yani hidayetini sağlar. Ruhunuz, sahibi olan Allah'a ulaşınca ERMİŞ VELİ yani Allah'a ermiş ve dost olursunuz. Yoksa bilmişliğiniz ve İslam’ın beş şartı farz olduğu halde yetmediğini görürsünüz. Bu da sizi dalalette bırakır.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Ülkemizde neden birlik beraberlik olmuyor neden hainler çok ve bu vatanımızın aleyhine çalışıyor anlarsınız, çünkü Allah'ın yardımı olmadan hiçbir güzelliği yaşayamayız.
Rabbimiz tek bir şeriat indirmiştir, insanlar dini şeriat ile yaşasın ve fırkalaşmasın diye.
ŞURA - 13:Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Hâlbuki din öğretiminde beş Peygambere ayrı bir din gelmiş olduğu iddia edilir. Bu da Şeriata terstir ama insanlar şeriatı bilmedikleri için Allah dostlarını kabul etmezler ve Rabbimize karşı gelmenin cezasın cehennemde çekerler.
Eğer Allah'ın ipine sımsıkı tutunursak Allah tutunanları kendisine ulaştırır çünkü Allah'ın ipi ancak Allah'a ulaştırır.
AL-İ İMRAN - 103 :Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne). Ve hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu ni'meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Allah'ın ipine yapışmak aynı zamanda tevhidi de Allah tarafından sağlandığını söylüyor. Allah; kim Allah'a ulaşmayı, Allah'a giden bir yol isterse. Mutlaka kendisine ulaştırır.
NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Bu amenu olan kişiler Allah'a ulaşmayı (mülaki olmayı) dileyen kişilerdir. Allah mutlaka onları kendisine ulaştıracaktır.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Öyle her ağzı laf yapan ama ayet ile konuşmayanların arkasından gidilirse, Allah onlara da müsade ettiği için arkasından gidenleri ateşe götürürler.
KASAS - 41 :Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
Allah'ın yardımını almayı ve dünya ve ahiret saadetini istiyorsanız Allah'ın yolunu Allah'tan istemek zorundasınız ki yolda olan kişiler ile beraber Allah'ın güzelliklerini yaşayın.
Neden bu kadar çile çekerler? Hiç düşündünüz mü?
Allah dostları hep Allah'ın ayetlerini yaşarlar ve anlatırlar çünkü Kur’an-ı Kerim böyle emrediyor.
ZUHRUF - 44 :Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne). Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
Onun için Allah'ın ayetleri ile hareket ederler. Bu kadar çile çekmelerinin nedeni de, yaşadığı olayların Allah'ın kendilerini imtihan ettiğini bilirler ve sabrederler.
BAKARA - 155 :Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.
Sabretmeleri Allah'tan müjde alabilmek içindir. Bu idrakin sahibi olan bu insanlar, hidayet üzeri olan insanlardır.
BAKARA - 156 :Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne). Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Allah için yaşayan ve Allah'a ulaşarak (vasıl olarak, ruhlarını Allah'a vasıl ederek) hidayete ererler.
BAKARA - 157 :Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne). Onlar (dünya hayatında Allah'a mutlaka döneceklerinden emin olanlar var ya), Rab'lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, hidayette olanlardır.
Demek ki İslam’ın beş şartının dışında yaşanacak esas farzlar var.
Size hiç "HİDAYETE NASIL ERİLİR" öğretildi mi? Eğer hidayete ermediyseniz veya din okullarında hidayete nasıl erilir öğretilmiyorsa, koca bir ülke dalalette olmaz mı?
YASİN - 21 :İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn (muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
Bu ayetten anlaşılana göre, dini tebliğ etmek ile görevli olanlar hidayete ermiş kişiler olması gerekmekte. Öyle mi dersiniz?
Dikkat ederseniz sünnet-i seniyeye önem veririz de neden Allah'û Teala Peygamberimizi okuma yazma bilmeyen birisi olarak seçti?
Kendisi veya Cebrail AS ile öğreteceği için yazıya gerek yok ki. Etrafında birçok tahsilli ashabı ayetler geldikçe ve bu ayette Allah ne söylüyor diye soruyorlardı. Ana dili Arapça olan bir insanın bu soruyu sorması ne kadar abes geliyorsa, saf rahmetin bozulmaması için bu öğretim bir kişi tarafından yapılıyor demek ki.
MERYEM - 97 :Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ(ludden). Böylece Biz, O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. O'nunla, takva sahiplerini müjdelemen ve inatçı kavmi uyarman için.
Hadi bakalım Peygamberimiz SAV Efendimiz veya onu temsil eden Mücedditler ile Allah saf rahmetin bozulmaması, tevhid için ayetlerin açıklaması Allah'tan vahiy alan kişilere aittir.
Yok ben din okullarında bir hocadan öğrenirim diyorsanız bu mümkün değil, çünkü Rabbimiz benim tayin ettiğim kişi kitabı öğretir diyor.
Ezberleyip hafız olan bir kişi okur açıklayamaz, illaki Allah'ın tayin ettiği olmalı. Yoksa şirktir.
CUMA - 2 :Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin). Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Müceddit; yani dini yenileyici olan Rabbimizin seçtiği bir veli Resul'e, bir de bu veli Resul’den ders almış daimi zikre ulaşmış (zikir ehli) ulul elbab veli olan müritlerine Kur-an-ı Kerimin tezekkürünü, yani içindeki müteşabih ayetleri açıklama yetkisi verilir.
SAD - 29 :Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye.
Bu dini okulda öğrenen kişinin bilmesi mümkün değildir. Sebebi öğrendikleri ilmin kibri, onların ayetleri anlamalarını engeller. Allah ayetinde böyle söylüyor.
A'RAF - 146 :Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
İşte bu nefsin kibiri, insanı Kur’an-ı Kerim'den uzaklaştırır. Kur’an-ı Kerim'den hidayeti anlatamadığı ve Kur’an-ı Kerim'i bilemediği için İslam’ın beş şartı yeterli diye savunur, kendisini Allah'a davet eden Allah'ın dostlarıyla alay eder, iftira atarlar.
Öğrendikleri ilim, nefslerinde ki kibir afeti ile onları gizli şirkin içine düşürür.
CASİYE - 23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh (ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne). Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Sorarsan kalbimiz temiz biz iyilik yaparız derler de, nefsin temizliğini ancak Rabbimiz yapıyor bunu unutmayın.
NİSA - 49 :E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
Nefsin tezkiyesi önemli mi diye sorarsanız, cevabını ayet ile verelim. Nefsinizi ıslah edemezseniz MÜMİN olmazsınız.
NİSA - 124 :Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren). Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.
Felaha (kurtuluşa ulaşa bilmek) erebilmek Allah’ın içimize sevva ettiği nefsin tezkiyesi ile olabilir.
ŞEMS - 7 :Ve nefsin ve mâ sevvâhâ. Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
ŞEMS - 8 :Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ. Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
ŞEMS - 9 :Kad efleha men zekkâhâ. Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Mutlaka bunları size anlatan birileri vardır ama Allah’ın ayetleri ile. Onlar sizi Allah'a davet eder ve İslam’ın beş şartının yeterli olmadığını anlatır, çünkü kendileri daha önce anlattıklarını yaşamıştır.
Zaten her insanı Allah'a davet eden birisi gelir, ama çoğu onları tevazularından dolayı hor görür ve alay eder. Bu davranışları onları çıkamayacağı cehennem ehli kılar.
FUSSİLET - 33 :Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Sizleri de mutlaka bir Allah dostu, Allah'a ölmeden ruhunuzu ulaştırmayı kalben samimi olarak dileyin diye Allah'a davet edecek;
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
Böyle bir dilekte bulunursanız, mutlaka rabbimiz kendi ruhunu sizden kendisine ulaşmasını yani hidayetini sağlar. Ruhunuz, sahibi olan Allah'a ulaşınca ERMİŞ VELİ yani Allah'a ermiş ve dost olursunuz. Yoksa bilmişliğiniz ve İslam’ın beş şartı farz olduğu halde yetmediğini görürsünüz. Bu da sizi dalalette bırakır.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Ülkemizde neden birlik beraberlik olmuyor neden hainler çok ve bu vatanımızın aleyhine çalışıyor anlarsınız, çünkü Allah'ın yardımı olmadan hiçbir güzelliği yaşayamayız.
Rabbimiz tek bir şeriat indirmiştir, insanlar dini şeriat ile yaşasın ve fırkalaşmasın diye.
ŞURA - 13:Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Hâlbuki din öğretiminde beş Peygambere ayrı bir din gelmiş olduğu iddia edilir. Bu da Şeriata terstir ama insanlar şeriatı bilmedikleri için Allah dostlarını kabul etmezler ve Rabbimize karşı gelmenin cezasın cehennemde çekerler.
Eğer Allah'ın ipine sımsıkı tutunursak Allah tutunanları kendisine ulaştırır çünkü Allah'ın ipi ancak Allah'a ulaştırır.
AL-İ İMRAN - 103 :Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne). Ve hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu ni'meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz.
Allah'ın ipine yapışmak aynı zamanda tevhidi de Allah tarafından sağlandığını söylüyor. Allah; kim Allah'a ulaşmayı, Allah'a giden bir yol isterse. Mutlaka kendisine ulaştırır.
NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Bu amenu olan kişiler Allah'a ulaşmayı (mülaki olmayı) dileyen kişilerdir. Allah mutlaka onları kendisine ulaştıracaktır.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Öyle her ağzı laf yapan ama ayet ile konuşmayanların arkasından gidilirse, Allah onlara da müsade ettiği için arkasından gidenleri ateşe götürürler.
KASAS - 41 :Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
Allah'ın yardımını almayı ve dünya ve ahiret saadetini istiyorsanız Allah'ın yolunu Allah'tan istemek zorundasınız ki yolda olan kişiler ile beraber Allah'ın güzelliklerini yaşayın.
NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi
Hacetinizi Allah'dan HACET NAMAZI ile Allah'tan isteyin.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Unutmayın ancak Allah dostları için korku ve mahzun olmak yoktur.
YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
ALLAH'IN DOSTU OLMAK İSTEMEZMİSİNİZ? İSTİYORSANIZ ALLAH’IN TAYİN ETTİĞİ OKULDA OKUMANIZ HEREKİR;
MEDRESELER MÜDERRİSİ OKUMADILAR BU DERSİ.
Hiçbir zamanda okuyamayacaklar ve kibirlerinin arkasından hep insanların huzursuz ve mutsuzluğuna neden olacaklar.
BU AMELLERİ PEYGAMBERİMİZ VE SAHABESİ DE YAPTIYSA AMA SİZDE ONLARIN YAPTIĞINI AMELLERİ YAPTIĞINIZ HALDE NEDEN ONLAR GİBİ OLAMIYORSUNUZ?
SEÇİM HAKKI SİZİN.
dkusman@yahoo.com
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Unutmayın ancak Allah dostları için korku ve mahzun olmak yoktur.
YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu). Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
ALLAH'IN DOSTU OLMAK İSTEMEZMİSİNİZ? İSTİYORSANIZ ALLAH’IN TAYİN ETTİĞİ OKULDA OKUMANIZ HEREKİR;
MEDRESELER MÜDERRİSİ OKUMADILAR BU DERSİ.
Hiçbir zamanda okuyamayacaklar ve kibirlerinin arkasından hep insanların huzursuz ve mutsuzluğuna neden olacaklar.
BU AMELLERİ PEYGAMBERİMİZ VE SAHABESİ DE YAPTIYSA AMA SİZDE ONLARIN YAPTIĞINI AMELLERİ YAPTIĞINIZ HALDE NEDEN ONLAR GİBİ OLAMIYORSUNUZ?
SEÇİM HAKKI SİZİN.