İnsan olma şuuruyla, karşısında genelde esir olduğumuz,
Ne şekilde davranacağımızı dahi tasarımlayamadığımız belirsizlik nezdinde,
Süregelen geleceği bilmek, kurgulamak ve yarınını hesaplayabilmek en büyük varoluş silahımız.
Geçmişten gelen genetik kodlarımızla tarihsel bir varlık olmamız kadar;
Çalışan, isteyen, yapıp – eden, tavır takınabilen, eğiten – eğitilebilen, konuşan, özgür ve tüm bunlar eşliğinde bilen olma sıfatlarını,
Emsalsiz bilinmeyeninde bütün halinde taşıyan benliğimiz,
Ve de
Korku karşısında şalter indiren aklımız eşliğinde,
Ne yazık ki çaresiziz…
Her şeye sahip olmaya çalışan ihtiraslarımızın,
Sonsuzu alabilecek kadar sürekli dolmasını beklediğimiz cüzdanımızın,
Herkesten üstün olduğumuzu beynimize işleyen egomuzun,
Tüm pahalı zırvalara layık olduğumuzu sürekli kulağımıza fısıldayan, tüketim dayatmasının girdabında debelenip,
Hiç ölmeyecekmişiz gibi muktedirliğimizle baki kalacağımızı, geçmişten koparırcasına dayatan,
Küresel düzeninin, algı tuzaklarının kapanına sıkışmış durumundayken,
Gizi çözülmemiş fizik kurallarının kaderinde,
Hesap – kitap babında muhasebesini yapmaya dahi gerek duymadığımız kadar hızla avucumuzun içinden kaydığının farkına bile varamıyoruz, ömrümüzün.
Şimdinin zaman esintisinde, kasırgaya dönüşmüş bir virüsün;
En doğal mimik ve yüz hareketimizi, maskenin ardına saklayan,
Sarıp sarmaladığımız sevdiklerimizi, sosyal mesafe kafesine hapseden,
Elini öptüğümüz akil büyüğümüzün elinden feyz aldığımız tenini, alnımızdan uzaklaştıran.
Hastanede ziyaretlerine,
Vefatlarında cenazelerine gidemediğimiz sevdiklerimizin acısını, derin derin hissederken,
Kusursuzluğa koşarken kusurlu varlıklar olduğumuzun gerçekliğiyle en aşikar haliyle yüzleşiyoruz.
Yaşamın gerçekliğinden kopup, sosyal medyanın işgalciliği nezdinde zihnimizi kelepçelediğimiz;
Tutkularımızı, İlgilerimizi, Zaaflarımızı, Meraklarımızı, hadi Coşkuyu geçtim,
En kötüsü,
Kaybettiğimiz içtenliğimizle maalesef ki barışamıyoruz.
Evlere tıkılan bedenlerimize,
Gelecek kaygısına dolanan zihnimize,
Keder ve endişeye demir atmış ruh halimizle,
Gönüllü bir tecrit yaşayıp,
Yaşamayanları da bilinçsizlikle suçlarken…
Artık çıplak zihnimizle uyandığımızın günün başlangıcında,
İlk yaptığımız şeyin bir nimet olduğunun farkındalığıyla.
Nefes alıp veriyoruz…
Nefes alıp veriyoruz…