Yaz treni kampanalarını çala çala giderken güzün lokomotifi mevsimlerin istasyonuna gelmek üzere. Memleketinizin dört köşesini tatlı bir telaş almış durumda. Her evde turşular kuruluyor domates sosları yapılıyor. Derin donduruculara fasulyeler bamyalar atılıyor, sokaklar biberlerin ve domateslerin salça olma serüvenine eşlik ediyor. Kadınlar birbirlerine yardım ederek güzel bir dayanışma örneği gösteriyor. Evlerin balkonları kurutulmak için asılmış sebzelerle dolu. Pazarlarda birbirinden lezzetli yerli ürünler satılıyor.
Güz vaktinin bu bolluk ve bereketine bakıp, keşke eskiden olduğu gibi tarhanalar, bulgurlar kaynatılsa, küp küp peynirler gömülse, değirmenlerde unlar öğütülse tandırlarda kış ekmekleri yapılsa diyorum. Henüz topraktan kopmadığımız dönemlerde bir kış boyunca çarşıya pazara gitmeden sadece evindeki gıdalarla baharı getirenler vardı. Şimdi bir hafta markete gitmesin açlıktan ölecek insanlar var.
Gelenekten kopuşla birlikte düğününden derneğinden tut yeme içme anlayışlarına kadar çoğu değerlerimiz değişti. Artık yeni nesiller ekmek yapmayı, süt sağmayı, salça yapmayı, pekmez kaynatmayı halı dokumayı vb. işleri bilmiyor. Köyde yaşayanların çoğu biran önce bu işlerden kurtulmak istiyor. Fakat geleceğimiz açısından geleneksel tarım ve hayvancılığın yaşatılması gerekiyor. Genelleme yapmadan baktığımızda modern tarım ve hayvancılığın hormonlu ilaçlı ve genetiği değiştirilmiş ürünleri şifadan çok hastalıklara kapı açıyor.
Bundan dolayı evlerde yapılan bu kış hazırlıkları bence savunma sanayisi kadar önemli. Hazır gıda sektörünün tekelini kıran her adımın bizi daha bağımsız kılacağını düşünüyorum. Kimseye muhtaç olmadan kendi ürettiklerimizle ayakta kalabiliriz. Örneğin; hazır meşrubatların yerini evde yapılan şuruplar hazır cipslerin yerini ince ince kurutulmuş tarhanalar, makarnaların yerini evde kesilen erişteler alsa güzel olmaz mı?
Çocukların eline çikolata gofret yerine kurutulmuş üzüm, ceviz, fındık, fıstık, kaysı veya elma kakı versek ne güzel olur. Hem çağın rahatsızlığı olan obeziteye karşı bu yolla bir önlem almış oluruz. İçinde koruyucu ve katkı maddesi olmayan gıdalar genetiği değiştirilmiş her türlü hormonlu gıdadan kat ve kat üstündür.
Katkısız gıda demişken, yaz boyu sokaklarda dökülen ve gelip geçenlerin pervasızca çiğnediği dutlara kayısılara üzülüp durdum. Her çöpün başı atılmış bayat ekmeklerle doluydu. Bu nimetlere karşı nankörlük etmek büyük kıtlıkların kapısını açabilir. Bundan dolayı nimetlerin kadrini bilmek gerekiyor. Verilen nimetlere karşı en güzel şükür onları israf etmemektir. Örneğin o yıl fazla üretilen sebze ve meyveler kurutularak, kaynatılarak vb. şekillerde muhafaza edilmelidir. İnsan yediği gıdalardan oluşur. Yediklerimiz aslında bizim yedek parçalarımızdır. Bundan dolayı evlerde üretim yapmak hem sağlık açısından hem de ekonomik açıdan hayati derecede önemlidir.
Herkes anasından babasından kalan sebze ve meyve tohumlarına sahip çıkmalıdır. Hibrit tohumlar geleceğimize vurulan bir kelepçedir. Hızla yayılan kanserin en büyük sebebi genetiğiyle oynanmış gıdalardır. Bundan dolayı evde yapılan salça hazır salçadan kat ve kat üstündür. Her ne kadar bazı kişiler sokaklarda salça yapmayı köylülük olarak görse de bence bu çok medeni bir durumdur. Asıl medeniyet insanın doğasına aykırı olmayan bir yaşam çizgisi geliştirmektir. Hazır salçaların raf ömrünü uzatan maddeler diğer taraftan bizim ömrümüzü kısaltmaktadır.
Evet; güz mevsimi ile şehrimiz bolluk ve bereket dolu bir mevsime girmiştir. Salçadan sonra pekmez ve köfter süreci başlayacak ve bağlarda muhabbet yanan ateşin alevinde doruğa çıkacaktır. Allah hepimizin sofrasına bereket ve bolluk versin. Hepimizi kendi ayakları üstünde duran, başkalarına muhtaç olmayan ve kendi üretip kendi yiyenler zümresinden eylesin.