Olmayan Sosyal Güvenliğin Kutlanan Haftası

Abone Ol
    Belirli gün ve haftalar kutlama trafiğine dört, beş yıldır sosyal güvenlik kurumumuzda katıldı. 13-19 Mayıs tarihleri arasında kendi farkında lığını hissettirmek isteyen kurum “Sosyal Güvenlik Haftası” adı altında bir dizi etkinlik yapıyor. Anlaşılan yurttaşlarını “serbest piyasa koşullarının” acımasız iş ilişkileri ağına teslim eden politikaların mimarı ve uygulayıcıları içini boşattıkları “sosyal güvenlik” kavramının haftasını kutlatarak “mış” gibi yapmak istiyor.
   Ülkemizde son yıllarda yapılan “sosyal güvenlik ve sağlık reformları", zaten yetersiz ve niteliksiz olan sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerini daha da kötü hale getirmiştir. Biz emekçilerin sağlık harcamalarında en çok göze batan nokta, cebimizden yaptığımız harcamaların sürekli artmakta olduğu bir sosyal güvenliğe sahip oluşumuzdur.
    Dünden bu güne siyasal iktidarlar benimsedikleri “piyasacı-özelleştirmeci” sağlık ve güvenlik politikaları ile sağlık hakkının temel insan haklarından birisi olduğu görüşünün tam karşısında olduklarını yaptıkları uygulamalar ile göstermişlerdir.  Sağlık  piyasasına rekabet getirerek daha ucuza daha iyi hizmet alınmasını sağlayacağını iddia ederken; sağlıkta tamamen özelleştirmeyi getirerek, sağlık hizmetlerini daha pahalı, zor ulaşılır ve daha niteliksiz konuma düşürmüştür.
     Son 30-40 yıldır iktidara gelen tüm hükümetler istisnasız ülkemizde uygulanan mevcut sosyal güvenlik sisteminde kriz yaşandığından ve başarısız olduğundan, yüksek mali açıkların bütçede kara delik yarattığından söz ede gelmişlerdir. Ancak bu kara deliklerin yani verilen açıkların nedenleri üzerinde durulmayıp tüm siyasi iktidarların özellikle işverenler lehine çıkardığı "prim affı" yasalarıyla sosyal güvenlik kara deliklerini daha da büyüttükleri gerçeğini gizlemek istemektedirler.
    Sosyal güvenlik ve sağlık sistemlerinin krize girmesinin nedeni söylendiği gibi "yaş sınırları" ya da "prim gün Sayısı”nın azlığı değildir. Çalışma düzeninin esnekleştirilerek, çalışma ilişkilerinde kuralsızlığın egemen olması sosyal güvenlik sistemini çöküşe götüren en başat neden olmuştur. Ortaya çıkan açıkların hazineden karşılanması yerine hükümetler; prim ödeme imkânları azalan emekçilerin üstüne yıkan yöntemleri devreye sokmayı tercih etmişlerdir.
    Türkiye'de dönem dönem emeklilik yaşı ile ilgili değişiklikler yapıldı. En son 1999 yılında sendikalar tarafından "mezarda emeklilik" olarak adlandırılan düzenleme ile bu alanda ciddi bir yol alınmış, ancak sosyal güvenlik sisteminin kökten değiştirilmesi girişimleri, 2002 yılından itibaren ivme kazanmıştır. Gelir dağılımında yaşanan adaletsizlik açısından bakıldığında ülkemiz, dünyada gelir dağılımı en bozuk olan ülkeler arasında yer almaktadır. Gelir dağılımı böylesine bozuk olan ülkemizde sosyal güvenlik ve sağlık sisteminde yapılan değişiklikler, mevcut dengesizliği arttırmaktan başka bir sonuç vermediğini yaşayarak öğrendik.
    Türkiye'deki beş farklı emeklilik sisteminin tek çatı altında birleştirilerek Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur gibi ayrımlar ortadan kaldırılması ilk bakışta olumlu gibi görünse de özellikle biz Emekli Sandığı kapsamında olan kamu emekçileri için ciddi hak kayıplarını beraberinde getirmiştir. 5510 Sayılı SSGSS yasası ve sonrasında yapılan değişiklikler ile sosyal güvenlik sisteminin kökten değiştirilmesi ve kamusal emeklilik sisteminin adım adım özelleştirilmesinin, doğrudan devlet desteği ile bireysel emeklilik uygulamalarının yaygınlaştırılması hızlanmıştır.
    Yeni sistemde bütün emeklilik sistemlerindeki haklar ve yükümlülüklerin eşitleneceği iddia edilmesine karşın, bunun nasıl sağlanacağı cevaplanmamıştır. Yapılan bazı değişikliklerle prime esas kazanç, aylık bağlama için gerekli minimum yaş, prim gün sayısı, aylık bağlama oranı, sigorta yardımlarının türü ve kapsamı gibi konularda eşitlenme sağlanacağı ileri sürülmüş, ancak söz konusu "eşitlemenin" en alt düzeyde olacağından bilerek hiç bahsedilmemiştir.
    Sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin işçi ve emekçilerden yana adil bir eşitlenme olması için en yüksek ortak paydada eşitlenmenin sağlanması gerekirken, ülkemizde sosyal güvenlik finansman açıklarının kapatılması hedefi nedeniyle söz konusu "eşitlenme" en düşük ortak paydada yapılmıştır.
    Sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişiklikle Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine ödenen emekli maaşı bağlama oranları kademeli olarak düşürülmüş ve bu şekilde sistemin açıklarının kapatılacağı iddia edilmiştir. Yapılan değişiklikler iddia edilen sonuçları vermemiş, sosyal güvenlik sistemi açıkları her yıl katlanarak artmayı sürdürmüştür.
    Reform olarak iddia edilen düzenlemenin hedefi, tüm emeklilere çalışırken aldıkları maaşın sadece % 50'sini ödeyen bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmak olmuştur. Bu uygulamanın en önemli sonucu, kamu emekçilerini bireysel emeklilik sistemlerine katılmaya zorlamak, böylece kamu emeklilik sistemini işlevsiz kılarak, bireysel emeklilik sistemlerini güçlendirmektir.
    SGK’ da yaşanan hak kayıplarını, istihdam belirsizliğini, gelecek kaygılarını, personel yetersizliği nedeniyle yaşanan iş yoğunluğunu, unvan yükseltme ve görevlendirilmelerde liyakat ve kariyer kriterlerinin rafa kaldırılmış olmasını, kadrolaşma politikasının Merkez Müdürü ve Müdür Yardımcısı kadrolarına hiçbir sınava tabi tutulmadan yapılan vekâleten atamalarla ve sürekli değişen görevde yükselme yönetmelikleriyle asaleten atamalara dönüştürülecek denli sıradanlaştığı bir süreçte SGK haftası kutlanıyor. Ee… Ne diyelim kutlu olsun!