7 Haziran’da boğulan AKP’ye hayat öpücüğü verdi muhalefet.
Her şey gözlerinizin önünde oldu. 1’inci raundu AKP kazandı. Muhalefetin beceriksizliği yüzünden. Aslında bu, AKP’nin bugünkü değil 13 yıllık müthiş avantajı. Recep Erdoğan da her sıkıştığı pozisyonda bunu ustaca kullanıp, dezavantajları rahatlıkla avantaja çevirebiliyor. Hem de partilerin içişlerine elini sokmakta bir sakınca görmeden.
7 Haziran’dan sonra daha da garip bir muhalefet ruhu ortaya çıktı. Seçim sonuçları ile allak bullak olan AKP’nin elinin güçlendirilmesi için herkes birbiri ile yarış etti. Ortaya atılan tüm kırmızı çizgiler, yapılan koalisyon önerileri, alayına giderleri, koltuk bağışlamalar... Hepsi muhalefetin kendi arasında birbirini ötelemesi ve diğerini AKP’nin kucağına iteklemesine yönelikti. Topal ördek AKP iktidarı da bunu ustaca kullandı ve “herkes bana muhtaç” algısını başarı ile yerleştirdi. Strateji hataları ve kısır çekişmeler yüzünden hani “olmazı oldurdu” derler ya!.. Aynen öyle oldu ve ayağına gelen gol fırsatını muhalefet ustaca auta attı. Bilal’i de Zarrab’ı da vermeyen Recep Erdoğan, kendine en sadık isimlerden biri, İsmet Yılmaz’ın TBMM Başkanlığına oturmasını sağlayarak hem kendini hem de AKP’sini müthiş ölçüde rahatlattı. Meclis Başkanlığını kazanamasaydı AKP, içindeki derin çatlakların tamamen dışa vurması, darmadağın olması an meselesiydi. İsmet Yılmaz’ın seçimi kazandıktan sonra Genel Kurul kürsüsünden yaptığı teşekkür konuşması da Recep Erdoğan’a bağlılık yeminiydi. Bakınız, konuşmadaki “Cumhurbaşkanı” vurgularına. Bugüne kadar hiç böyle bir Meclis Başkanı teşekkür konuşmasına şahit olmamıştık.
AKP’ye hediye edilen Meclis Başkanlığının ardından hem MHP hem CHP tabanında isyan çıktı. İki parti sözcüleri arasında en ağır karşılıklı suçlamalar birbirini kovalıyor. Tabandan gelen tepkilerden en çok bunalan parti ise MHP. Turların bitip yeni Meclis Başkanının ilan edilmesi ile birlikte Meclis’te MHP grubunun, milletvekillerinin telefonları kilitlendi. AKP’ye verilen desteği, olup bitenleri tabana izah edemeyen, anlatmakta güçlük çeken yöneticilerin imdadına sekreterleri yetişti. Tek şey söyleniyordu vatandaşlara; “genel merkezimizin numarası ...... lütfen orayı arayın.”
Yoğun tepkiler sonucunda MHP grubu dün “millete ne anlatacağız” başlığı ile özel bir toplantı yaptı. Krizden, söylem çıkışlarının yolu arandı. MHP sözcüleri peş peşe televizyonlara çıkıp “biz CHP’ye şu adayınızı destekleyeceğiz veya Baykal’ı destekleyeceğiz sözü mü verdik? Hayır hiç bir söz vermedik” deyip ardından da ekliyor “çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleselerdi...”
Bu nefsi müdafaanın doğruları da var olmayanları da. Şöyle;
Gelin!.. YENİÇAĞ’da perde arkasını en ince ayrıntılarına kadar okuduğunuz Recep Erdoğan’ın, Deniz Baykal’dan gelen talep üzerine kurgulayıp kullanarak kurduğu usta tuzağın başlangıç günlerine tekrar gidelim. Hatırlarsınız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal’a tepkisini, istemeye istemeye Meclis Başkanlığına aday gösterdiğini ısrarla yazmıştık.
İşte, o gündemin toz duman olduğu günlerde Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli arasında özel bir hat kuruluyor. MHP Genel Başkanı CHP liderine AKP’ye karşı ortak hareket etmek için bir teklif sunuyor. Teklifin flaşı şu “Deniz Baykal’ı aday gösterme. Göstereceğiniz başka bir aday üzerinde ortak hareket edelim.” Deniz Baykal’ın Recep Erdoğan ile görüşmesinden çok rahatsız olduğunu ve bir oyun kurulduğunu açıktan anlatan (zaten bunu kamuoyu önünde de söylemişti-aht-) Bahçeli’nin şöyle dediği belirtiliyor;
“Ben 10 milletvekilimi kaset tezgahları yüzünden verdim, kaybettim. Gelin başka bir aday etrafında birleşelim. Deniz Baykal’ı aday gösterirseniz ben bunu kimseye anlatamam. Ne tavanıma ne de tabanıma.”
MHP kulislerinde Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’na, Haluk Koç ve Mehmet Akif Hamzaçebi’yi seçenek olarak önerdiği ve cevap beklediği fakat CHP’de yapılan değerlendirmelerin sonrasında Kılıçdaroğlu’ndan olumlu yanıt gelmediği ifade edildi.
MHP kaynakları, 3’üncü turun başına kadar Kemal Kılıçdaroğlu’na “Deniz’e düşen Baykal’a sarılır” yaklaşımında zorunlu olmadıklarını Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li yöneticilere ısrarla vurguladıklarını belirtip şunları söylüyor;
“3’üncü turdan hemen önce CHP’ye bir hamle daha yaptık. ‘Gelin çatı adayımız Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek verin’ dedik. ‘Devletin 2 numarasını seçiyoruz. Ekmeleddin Bey’in meşruluğundan kimsenin en ufak bir şüphesi yok’ diye ısrar ettik. Toplandılar ve bize ‘çatı aday mı kaldı’ diye cevap gönderdiler.”
Peşin peşin söyleyeyim; Bu aktardığım şok kulis haberin tüm karşılıklı sağlamalarını MHP ve CHP kaynaklarından yaptım. Ambargo yüzünden yazamadıklarım da dahil.
Ha!.. Devlet Bahçeli ile Kemal Kılıçdaroğlu, aynı çatı adayda yaptığı gibi bir araya gelip akılcı bir formül üzerinde buluşamazlar mıydı?..
Elbette, imkânsız değildi.
Fakat ne yazık ki olmadı. Sadece Meclis Başkanlığını altın tepside AKP’ye sunmadı muhalefet. Suriye macerasının peşinde koşan AKP’nin elindeki erken seçim kozunu da rahatlattı.
CHP ve MHP tabanında meydana gelen infialler yüzünden “bir erken seçim olursa şu oylar buraya kayar, buradaki oylar şuralara gider” ön okumalarına hiç girmiyorum.
Diyeceğim ve gözden kaçırılmaması gereken tek şey şu;
Güya, en deneyimli ve en yaşlı siyasetçi olarak 3-5 günlüğüne Meclis Başkanlığını teslim ettiğimiz Deniz Baykal’ın bitmek tükenmek bilmeyen şahsi ihtiras ve makam kavgaları yüzünden geldik bugünlere. Erdoğan’a milletvekilliği yolunu açan Baykal, yediği esaslı kazıktan sonra güya tecrübesiyle Recep Erdoğan’ı elinin tersi ile itebilseydi, diyetini istemeseydi, bugünlerde bambaşka siyaset gündemi olur, bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. İnanın bana!..
Ama dün itibarıyla Ankara’daki fotoğraf şöyle;
Kemal Kılıçdaroğlu olası Deniz Baykal tehlike ve krizleri karşısında başarılı ve cesaretli bir oyun kuramadı.
Süreci yönetmekte başarısız olan Devlet Bahçeli ise her zamanki kolaycılığa kaçıp gollük pası AKP’ye atıp, işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Garip olan da dün Ankara’daki koalisyon ibrelerinin tutukluk yapmasıydı.
Recep Erdoğan ve AKP’sinin dayatma ve pazarlık çıtası, onların bile tahmin edemeyeceği kadar yükseldi.