Öztürk Hoca’nın cenazesine gidiyoruz… Otobüs durağında cami için adres tarifi alırken yanımıza sıradan, orta halli bir kadın yaklaştı; “Ben de o camiye gideceğim, benimle gelin, sizi götürürüm” dedi ve ilave etti; “Yaşar Nuri Öztürk’ ün cenazesine gideceğim. Çok seviyorum, cenazesine katılmak istedim.”
Otobüs geldi, bindik; şoföre ineceğimiz durağı sorarken iki erkek yanımıza yaklaştı ve “Biz de o camiye gidiyoruz; aynı durakta ineceğiz, Yaşar Nuri Öztürk hocanın cenazesine gidiyoruz” dediler. Yine sıradan ve yine orta halli iki vatandaş…
Hep birlikte caminin önünde indik. Saat 11 civarıydı ve cenazenin kalkmasına üç saatten fazla bir zaman olmasına rağmen cami avlusu ve civarı neredeyse dolmak üzereydi. Biraz dolaştık, vatandaşları gözlemledik; pek çoğu sıradan ve orta halli… Cami girişinde üzerinde hocanın fotoğrafı olan beyaz bir şapka dağıtılıyordu. Hava çok sıcaktı ve güneş neredeyse tepemizi delecek kadar yakıcıydı. Bu şapka olayını kim düşündüyse çok iyi düşünmüştü.
Hocanın tabutunun yanına gittik, ailesine baş sağlığı diledik. Gelen çelenklere baktık. Hükümet erkânından, TBMM hariç bir tek çelenk bile yoktu. Etrafı incelerken yakınımızdan geçirilen büyükçe bir çelenk dikkatimizi çekti. Kimden geldiğine baktık; çelengin önünde, “Türk Ortodoks Patrikhanesi” yazıyordu…
Cuma Namazı saati yaklaşıyordu. Birden arkadaşlarıma dedim ki; “Cuma ve cenaze namazının kadınlara farz olduğunu ilk kez hocanın ağzından duyduk. Hadi gelin burada bir ilki gerçekleştirelim ve biz de Cuma namazını kılalım.” Herkes kabul etti. Hep istediğimiz ama belki de alışkanlık olmadığı için ihmal ettiğimiz Cuma namazını kıldık. Hoca, Türk Bayrağı’na sarılmış tabutu ile musalla taşında beklerken…
Giderayak yine üzerimizde bir hakkını bırakmıştı…
Dışarı çıktığımızda adım atacak hatta nefes dahi alacak yer kalmamıştı. Cenaze namazı için zar zor en arkalarda yer bulabildik. Caminin hoparlör sisteminde bir sıkıntı vardı ses arkalara gelmiyordu. Halk bu durumu ıslık çalarak ve el çırparak protesto etti. Sonuçta kadın-erkek birlikte cenaze namazı kılındı; haklar en yüksek perdeden çıkan seslerle helal edildi. O hınca hınç kalabalığın arasından tabut eller üstünde yükseldi. Adeta bir insan seli, hocayı uğurlamak için tabutun ardından akmaya başladı. Biz de ardından ilerlemeye çalışıyorduk. Cami dışına çıktığımız zaman gördüğümüz manzara inanılmazdı… Vatandaşlar camiyi çevreleyen duvarların üstüne kadar çıkmış, hocayı uğurluyorlardı. Caddeye çıktık, trafik durmuştu. Cenaze arabasının gelmesini bekledik. Araba güç bela caddeye inebildi; Ardından sessiz, sedasız biraz da gizlice el sallayıp, veda ettik; sanki bizi görüyormuş gibi…
Araç bulabilen vatandaşlar Kozluca mezarlığına kadar gittiler, biz ne yazık ki gidemedik. Üsküdar Belediyesi’nin vatandaşlara araç tahsis etmek gibi bir hizmeti olabilirdi ama onlar malûm, bindirilmiş kıtaları taşımakla vazifeli oldukları için böyle bir hizmeti beklemek anlamsızdı.
Şimdi bütün bunları neden yazdım?
Yandaş ve kindar basında çirkin bir iddiada bulunuldu; “Yaşar Nuri Öztürk’ ün cenaze namazı kılınacak mı?”
Hz. Peygamberimizin Beytül Mal’ dan yani devlet malından yiyenlerin, aşıranların Gulul Suçu işlediği için cenaze namazını kılmadığı bilinmektedir. Gulul, kamu malı talanı yapanların işlediği suça verilen ad. Gulul suçunun, işleyenleri cehenneme götüreceğini gösteren Kur’ân ve sünnete dayanaklı bilgiler vardır. (Buhari)
Hani o, “ölemedi” “ölmek için dua ediyor” gibi; bırakın bir Müslüman’a, insanım diyen hiç kimseye yakışmayacak çirkinlikte sözler sarf edenlere de hatırlatmak isterim;
Prof Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’ân’-ı Kerîm’in indirilmeye başlandığı Ramazan ayında öldü ve Cuma günü gömüldü. Yani Yüce Allah, Ramazan ayı’nda ölmesini uygun görmüş olabilir mi? Bu da Kur’ân’ a yaptığı hizmetlerin onaylandığına işaret eder; elbette işin doğrusunu sadece Yüce Allah bilir…
Yani ağzından kin ve nefret köpükleri saçan kara yobazlara dememiz o ki;
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ ün cenaze namazı kılındı ve o’nu bindirilmiş kıtalar değil, yurdun dört bir yanından kendi imkânlarıyla ve birilerinin baskısıyla değil, sadece kendi istekleriyle cenazeye gelen binlerce vatandaş uğurladı. Kadınıyla, erkeğiyle; Alevi’si, Sünni’si, Laz’ı, Kür’dü Çerkez’i, Müslimi, gayrimüslimiyle; samimi yüreklerini ortaya koyan Türk vatandaşları…
İşte bu gerçekleri yazmayı, bana da hizmeti dokunmuş olan bir İslam bilgininin üzerime yüklediği bir görev olarak gördüğüm için yazdım! Bir vefa borcu olarak küçük bir hizmetim dokunsun istedim.
*
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ e Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine, Türkiye’ye ve tüm İslam Âlemi’ne baş sağlığı diliyorum. Mekânı Cennet olsun!
Tülay Hergünlü
İstanbul, 25 Haziran 2016