“Beni öldürürse bu umut öldürür” demiştin ya bu umut seni biz yaptı. Şiirin milyonlarca devrimcinin gönül teline dokunup “En ağır sınavdan en saf olan geçer, öder geçer” dedin, ödedin mi, ödedik mi yada öylesine mi geçtik bilemedik.
“Bulutlar uçuşur geceleyin /Ben yağmura deli buluta deli / Bir büyük oyun yaşamak dediğin / Beni ya sevmeli ya öldürmeli” (Deli kızın türküsü şiirinden) Biz seni sevdik sevmesine de ölüm muketderat. Sevgimizle yaşatacağımız gerçekliğinizin de muketderat olduğu gibi. Onca türküyü, onca şiiri ve öyküyü koynunda taşıdın bilince çıkartıp yazdın da ; “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” diye..Çok naif serzenişlerde bulundun sessizce.
Yedi yaşındaydın, yaşamın kuralı yapmıştın okula aç gitmeyi. Dişlerinden saçlarına taşıdığın “sıskalığın, çirkinliğin”, topsuz, bebeksiz avunmasız geçen çocukluğun bir kuşağın çocukluydu aslında. Savaşların, kıyımların, yoklukların içinde geçen çocukluğun ve gençliğin sonrasında aldın kendini kendinin ve dünyanın karşısına ve dedin ki:
“Kaygısız yaşamanın ormanlarında / Sen avcı olsan avlanamazsın” (Koçaklama şiirinden) On üç, on beş yaşında babanı, dedeni, savaşları, kıyımları, uykusuz evleri, somurtkan amcaları, ananeleri, taş mektep anılarını anlattın “öyle birden bire değil usulca”.
“Silinen bir kızmışım aslında / sılamın ve babamın defterinden”, yersiz ve yurtsuz şiirlerinin acısını tüm dünyanın kadınları ile birleştirdin. Bilerek, gözlemleyerek, içinde duyarak “kestim kara saçlarımı” dediydin, hiçbir kadın yüzleşmeleri sonrası uzun saçlı kalamadı. “Sessiz Arka Bahçeler” deki fısıltıları sırf okunsun, duyulsun diye değil “ağaç gibi, bedenimden dallarıma özsu gibi yürüyen dünya görüşümle yazıldı.” Dediydin verdiğin o gazetedeki röporajında. Ve devamında “Şairin dünyayı algılayışı, hayatı değiştirme istemi, bir ağacın özsuyu gibi şiirinin içinde akar.” Ham demedin kimseye, entellektüel gevezelikleri hep gereksiz ve katı gördün. Nazımın “hikmetli” dilinin yolundan yürüdüğünü hiç çekinmeden dimdik söyledin. Yeni yetmelere ise; “Gençlere derim ki, benim sözlerime aldırmayın. Yol sizin yolunuz, söz sizin. Şairin hası ne yapacağını kendi bilir.”
Hiç çekinmeden yazın demiştin “taş yontucularına” benzeterek. Kıra döke “yaz” demiştiniz “suları delikli taşlardan geçiren türkücüleri”nden, “küfürbaz balıkçıla”rına, “mezar kazıcıları”ndan “salyangoz devşiren kızları”na, “geveze ve güleç kadınların”dan “yün eiğiricileri”ne, “kıran görmüşlerinden” “açıkgöz pazarcıları”na kadar. İmbiğinizden geçirdiğiniz ne var ise yazın diyerek nasılda yüreklendirmiştiniz tüm yeni yetme kelam işçilerini.
“Aptalıyla, âşığıyla, dertlisiyle /Kalem kaşlısıyla başı bitlisiyle / Naylon çoraplısı uyuz atlısıyla” Bir bütün biz olarak bak kimler var yanımızda, omuz başımızda, içimizde: “Hele devrimcileriyle, hele devrimcileriyle / Yanıla yanıla yanılmaz olan devrimcileriyle” (Yaz Şiirinden)
“Unutma sakın unutma / Bağışlama sakın / Sakın düşmanını sevme, / sakın susma / Bekle büyük kavgayı bekle /Anlıyor musun yüreğim.” (Küçük kızın türküsü şiirinden)
“Küçük kızın türküsü”nü, “oğlanın türküsü”nü dinlerken, yaşarken, yazarken unutmadık, bağışlamadık renkleri çocuklara “zehir zindan edenleri”. “Büyü”yemedin ve hep 17 yaşında bir urganın başucunda kaldı renklerin. “Başka bir yol bilmiyor”dun ve yazdın. Ve ne de iyi ettin yazmakla... “Seyran Destanı”ndan “Celaliler Destanı”na varana dek yazdıklarında tarihten beslendin, bugüne ışık olsun diye. Şimdi ışıklar içerisinde yat ve yıldızlar gibi ışılda. Çünkü seni okuyan, yüreğini anlayan özcesi seni anlamanın o müthiş bahtiyarlığında sözü ve yolu bizim kılıyoruz! Rahat uyu. Her şey birikir…
Sevgiler, saygılar ve öldüren umutlarla...
Her şey birikir
Sözler düşünceler ve nesneler biçiminde
Her şey birikir
Duru sular ters yazılar emek ve gözyaşı
Akıyor sanılan kuruyor sanılan
Haklar haklılıklar, ölüm zulumlar
Uçuyor sanılan her şey birikir
Deney birikir
Bizcil sen de
Kuş mu sandın yalanı yanlışı
Taksan kanatlanır mı?
Yediğin seni yakacak
Vurduğun seni yakacak
Gör cehennem yok mu var mı?
Her şey birikir
Gösteren parmaklar, gören gözler
Susan konuşan birikir
Yargılarlar davasız dosyasız
Silahsız sözcüksüz kansız kavgasız
Dağ mı değil, ova mı
Kent mi alan mı, değil
Bir ülke insan birikir