Uzun dönem siyasal iktidarda kalanlar da yönetme erginin tüm deneyimlerinde “ustalaşarak” biz emekçilere yönelik saldırı paketlerinde de “ustalaştı.” “12 Eylül yasasını değiştirerek sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldıracağım, grev hakkı ve toplu sözleşme hakları önündeki engelleri kaldıracağım” dedi. Toplu İş İlişkileri Yasası ile hepsini bir arada toplayarak 30 işçiden az işyerlerinde çalışan işçilerin sendikalaşma hakkını ortadan kaldırdı. İşçilerin yarısını bu yolla sendikal alandan saf dışı bıraktı. Barajları düşüreceğini söyledi. Ama işçi sendikalarının neredeyse yarısı barajların altında bırakıldı. İşçi sayısı yükseltildiği için baraj oranı daha fazla yükseldi. Böyle onlarca, yüzlerce emekçiler aleyhine yasal düzenlemelerin getirildiğini hep birlikte izledik.
Şimdi benzer bir yöntem, taşeron yasası ve kıdem tazminatı fonu kurulması ile ilgili de izleniyor. Ne diyor Çalışma Bakanı, “asıl işveren çalışanıyla alt işveren çalışanının hakları eşitlenecek”, “Taşeron sorununu çözecekseniz kıdem tazminatıyla birlikte ele almalısınız”, “biz hükümet programında kıdem tazminatı fonunun kurulacağını söyledik. Bırakın taşeron uygulamasını, asıl işverenin yanında tam zamanlı çalışanlar bile kıdem tazminatı alamıyorlar. Ülkemizde kıdem tazminatı alabilenlerin oranı yüzde 10′larda”.
Nasıl? Ustaca değil mi? Duyanın, görenin de çalışanların hemen hepsi “kıdem tazminatına kavuşuyor” zannedeceği türden bir söylem, gerçek öyle mi? Gelin yakından bakalım.
AK Partisi, kıdem tazminatı fonu kurmak için taşeron sistemindeki değişiklikleri cila olarak kullanıyor. Bir kere taşeron sistemini asıl işi yapacak biçimde kapsamını genişletecek. Taşeronlar halen yürürlükte olan yasada patron işyerlerinde asıl işi taşerona veremez. Fakat fiili olarak asıl işler uzun süredir asıl işler taşerona veriliyor. Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur derler. Bugün, sermaye sınıfı ne yapmak istiyor neyi yaygınlaştırmak istiyor? Taşeron sistemini yaygın ve örgün bir biçim kazandırmak istiyor.
Madem taşeron işçilerin haklarını düşünüyorsun o zaman taşeron sistemini kaldır ve bütün işleri asıl işverene bağlı olarak yapsınlar. Taşeronu aradan kaldırırsın olur biter. Yok, böyle yapmak işlerine gelmez. Taşeron sistemini temel bir çalışma biçimi, sürekli istihdamın temeli olarak üretim sürecini esnek emeğe göre örgütlerseniz, yasada yapılacak değişiklik asıl patronun işini yapan işçiyi de taşeronun kölesi olan işçinin seviyesine çekmek demektir. Bu kez asıl işçi de taşeronda çalışan işçi gibi güvencesiz, esnek çalışma biçimine mahkûm etmenin alt yapısı oluşturuluyor. Çalışma Bakan’ının sözlerinin cilasını kazıdığınızda altından çıkacak şey taşeron köleliğinin asıl üretim biçimi haline gelecek düzenlemeler olduğunu görürüz.
Taşeron yasasını niye kıdem tazminatı hakkı ile birlikte alıyorlar? Bakan’ın açıklamalarına göre, Taşeron işçiler de kıdem tazminatı hakkından yararlansın! Peki, nasıl yararlanacak? Kaç gün çalışırsa o kadar! Kıdem tazminatı fonu kurulacak! İşçi çalıştığı süredeki kıdem haklarını alacak! Zaten işçilerin yüzde 90’ı bu haktan mahrum değil mi?!
Buradaki gerçek şudur: kıdem tazminatı fonuna yatırılan bu parayı işçi istediği zaman çekemeyecek. Kıdem tazminatı primleri için gün sayısı 13-14 güne düşürülerek buharlaştırılacak. Bu tarihsel hak, taşeron cilasının altında gizlenerek gasp edilmiş olacak. Mademki, işçilerin yüzde 90’ı kıdem tazminatı alamıyor o zaman yapılması gereken bu hakkın kullanımı için patronlar ve işverenler üzerinde etkin yasal tedbirler ve yaptırımlar uygulamaktır.
Taşeronda çalışan işçilerin bırakalım iş güvencesinin olmayışını, kuralsız çalıştırılmasını, can güvenliğinde yoksun çalıştırılmasını çok düşük ücretle çalıştırıldıkları halde aylarca ücretlerini bile alamıyorlar. Ada tersanesinde direnen taşeron işçilerin dramı bu durumu yeterince açıklıyor.
Taşeron sistemi ile ilgili yapılan yasal düzenlemeler, işçilerin kıdem tazminatını kaldıran, kesintileri fona aktaran ve tazminatı fondan ödemeyi öngören yasal değişikliklere karşı oluşan tepkiyi etkisiz hale getirmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Yapılmak istenen, taşeron çalıştırılan işçilere bir takım haklar verildiğini iddia ederek yapılmak istenen değişiklikleri sorunsuz hayata geçirme tuzağından başka bir şey değildir.
Emekçiler için 19.yüzyıldaki vahşi kapitalizmin çalışma koşullarının dayatılması demek olan güvencesiz esnek çalışma modeli türlü oyun ve güzel söylemlerle biz emekçilerin bilincini muğlâklaştırıyor. Zaman her zamankinden daha uyanık olup, çalışma koşullarımızı sermayenin sınırsız sömürü alanı olacak denli dikensiz gül bahçesine çevirmelerine izin vermeyelim. Yapılan ve yapılacak olan eylemlere, direnişlere ve mitinglere ola bildiğince destek verelim.